Cevher İLHAN |
|
Türkiye’nin ayıbı |
Anayasa değişiklikleri Meclis’in gündeminde. Yedi buçuk yıldır demokratik sivil anayasayı öteleyen AKP iktidarı, defalarca değiştirildiği halde, “tasarı”yı hâlâ tekmil etmiş değil. Son dakikadaki şekil ve muhteva değişiklikleri bunu gösteriyor. Daha önce Meclis Başkanına sunduğu “teklif”de milletvekillerinin “usûlsüzlük” iddialarına mâruz kalan “depo imzaları”nı geri çekerek teklifin düşürülüp yeniden imzaya açılması, aylardır sözü edilen “mini paket”teki hazırsızlığın bâriz bir göstergesi… Önemli değişikliklerin başında şüphesiz 12 Eylül darbecilerini koruyup kollayan “geçici 15. madde” geliyor. Ancak maddenin kaldırılmasının yetmeyeceği, darbe dönemi sorumlularını yargılayacak yasal düzenlemenin de çıkarılması gerektiği belirtilmekte. Keza Anayasa’nın 125. maddesine eklenen “Yüksek Askerî Şûra’nın (YAŞ) Silâhlı Kuvvetlerden her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açıktır” ibâresi, “paket”in kayda değer önemli düzenlemelerinden. Fakat yüzlerce subay ve astsubayı hayatlarını verdikleri mesleklerinden yargısız, sorgusuz- sualsiz ihrâç eden “Yüksek Askerî Şûrânın kararları yargı denetimi dışındadır” cümlesi madde metininde hâlâ duruyor. Hukukçular, bu durumun YAŞ’ta yargı denetimini kısıtlayacağı ve değişikliğin amacına aykırı farklı uygulamalara sebebiyet vereceğini uyarıyorlar. Maddeye ilâve edilen “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz” kaydının, “yargı denetimi”ni zorlaştıracağı ve kargaşaya neden olacağını daha baştan belirtiliyor…
AB MÜKTESEBATINA UYUM… Ayrıca Anayasa’nın 145. maddesinde “askerî yargı” alanı daraltılıyor, askere yargı yolunu açılıyor; lâkin hiçbir demokratik hukuk devletinde benzerine rastlanmayan “Askerî Yargıtay”la yargıdaki iki başlılık korunuyor. Yine “memura sendikal haklar” iddiasına rağmen “tasarı”, çalışma barışı ve adâleti açısından Demokratik Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) şartlarından oldukça uzak. Memur-bağkur-işçi farkı düzeltilmiyor. Emekliler arasındaki dengesizliği giderilmiyor. Memurlara toplu sözleşme, grev ve sendikal haklar “çıkarılacak” yasaya havale ediliyor. Öncelikli olarak uygulamada yeknesaklığa ulaşmak amacıyla, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadlarına uyumu temin edemiyor… Diğer yandan, “Balyoz soruşturması”nda peşpeşe gelen tutuklamalar, savcıların görevden alınması ve tutuklamaları iptal kararları, “yargı reformu”nun gerekliliğini ortaya koyuyor. Başbakan’ın “Balyoz soruşturması” karmaşasında nazara verdiği sıkıntıların hiçbiri giderilemiyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) AB ülkelerini emsal alarak üye sayısının geniş tabanlı temsil esasına göre arttırılması iyileştirilmesine karşılık, AB müktesebatına aykırı olarak 12 Eylül darbe döneminden kalma Adalet Bakanı ve müsteşarının kurulda bulunması yanlışında ısrar ediliyor. En başta binlerce hâkim ve savcı eksikliğini, ele alınmayan milyonlarca dâvâ dosyasını, AB’ye verilen taahhüdle yargının işlevini ve verimliliğini sağlayamıyor. Evrensel hukuk değerleri çerçevesinde hukuk devleti ilkesini güçlendiremiyor. Demokratik hukuk devletinin gereği olan yargının emrinde adlî kolluk kuvvetini getirmiyor. Yargıtay’da 600 bin dosya geldiği, aylarca gelen zarflara bakılamadığı, dâvâların zaman aşımına uğradığı, adaletin geciktiği, bizzat Yargıtay Başkanı tarafından itiraf ediliyor. “Yargı reformu”nda adaletin önünü tıkayan bu problemler çözülmeli…
KAPSAM GENİŞLETİLMELİ Gerçek şu ki “Kanun önünde eşitlik”, “özel hayatın gizliliği”, “kişisel verilerin korunması”, “seyahat hürriyeti”, “âilenin korunması”, “çocuk hakları”, siyasî yasakların beş yıldan üç yıla indirilmesi”, “kamu denetçiliği ombsdusmanın kurulması” gibi disiplin kararlarının yargı denetimine tabi tutulması AB’nin öteden beri istediği ve herkesin taraftar olduğu temel hak ve hürriyetlere ve insan haklarına dair düzenlemelerden. İtirazlar daha çok HSYK ve AYM’nin yapısına dair. Ne var ki siyasî iktidar, bütün Meclis’in desteğini alabilecek temel haklar ve özgürlüklerle tartışmalı maddeleri aynı torbaya koyuyor. Aynı paketin içinde bir tek “hap” olarak referanduma sunup, sonucu seçim öncesi siyasî ranta dönüştürme taktiğini güdüyor… Hak ve hürriyetlerle yargı reformunun aynı “paket”e konulması garabetiyle temel hak ve hürriyetlerin referanduma sunulması handikapı sergileniyor. Özetle siyasî iktidar, “üzüm yemek” yerine, “bağcıyı dövmek” peşinde. Bildiğini okuyor. “Anayasa değişikliği paketi”ni de siyasî maksatlarda istimal ediyor. Netice almaktan çok, siyasî gösteriye soyunuyor. “Tasarı”nın bu haliyle demokratikleşme ve özgürlüklere yeterince kapı açmayacağı ortada. Bunun içindir ki Meclis Komisyonu ve Genel Kurul safhasında farklı düzenlemelerinin ayrı yarı bloklar halinde tasnif edilmesi ve ele alınan düzenlemelerin kapsamının genişletilmesi gerekiyor. Aksi takdirde Türkiye’yi germekten, kamplaşma ve kutuplaşmayı arttırmaktan başka pek faydası olmaz…
07.04.2010 E-Posta: [email protected] |