Cevher İLHAN |
|
Vaadler ve “değişiklikler” |
“Anayasa değişikliği” tartışmaları muhtevadan usûle devam ediyor. Zira Meclis’e sunulmadan önce bir dizi değişiklik yapılan değişiklerde çok ciddî noksanlıklar bulunuyor. Eksikliklerin başında siyasetin demokratikleşmesini sağlayacak siyasî sistemin düzenlenmesinin pakete konulmaması geliyor. Oysa Türkiye’de millet irâdesinin önünü sadece darbelerin, tankların engellemediği, mevcut siyasî partiler ve seçim sisteminin millet irâdesini engellediği açıkça ifâde edilmekte. 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 45 oyu Meclis dışında bırakan “seçim barajı”nın ve önseçimsiz tercihsiz seçim sisteminin millet irâdesinin temsilini engellediği her vesileyle belirtilmekte. Keza AB’nin 2005’ten bu yana Ankara’ya bildirdiği “Türkiye ilerleme raporları”nda, seçim barajının en az yüzde beşe çekilmesini; genel merkez sultasına karşı halkın kendi vekillerini seçmesi için hâkim nezâretinde önseçim yapılması ve parti içi demokrasi için demokratik standartların yasalaştırılmasını talep edilmekte. Siyasî partilerin ortak programlar çerçevesinde seçim ve program ittifakı yapmalarının önünün açılmasının gereği iletilmekte. Gerçi bazı partilerin Meclis’te “paket”i destekleme şartlarının başında “yüzde 10 seçim barajı”nın kaldırılmasını şart koşmaları üzerine bir ara hükûmet ve iktidar partisi sözcülerinden, “Bu anayasa konusu değil, kanun konusu” ifâdelerinin gelmesi, iktidarın bu düzenlemeye yanaştığı umudunu verdi. Fakat peşinden Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’nin buna hazır olmadığını” açıklamasıyla bu düzenlemeler yine değişiklikler dışına itildi…
“ÇOK PARTİ TEK LİSTE” Böylece siyasî sistemin tâdili, bir tek “plâstik sandıklar”, propaganda süresinin akşam iki saat uzatılması, seçim pusulalarının renklenmesi, afiş poster asılması ve parti kapatılmasının zorlaştırılmasıyla kalmakta. Sonuçta tek parti döneminde “tek parti, tek liste”ye eli mahkûm edilen seçmen, yaygın deyimle “çok parti, tek liste”ye mecbur edilmekte. “Venedik kriterleri”, bir tek “parti kapatma” olarak görülmekte… Halbuki seçim yasasındaki antidemokratik kısıtlamalar sâdece Meclis’te demokratik temsili temin edecek seçim barajının düşürülmesinden ve önseçimden ibâret değil. Partilere hazine yardımının âdil bir oranda dağıtılması, “siyasî ahlâk yasası”nın çıkarılması, seçim harcamalarının denetim altına alınması da yine bir başka bahara bırakılıyor. Refahyol koalisyonunun ortağı DYP’den bir gecede tehdit ve şantajlarla kırk milletvekilinin istifa ettirildiği 28 Şubat’ın postmodern darbesinin millet irâdesini askıya alması boşluğundan, eli kolu bağlı siyasî yasak ve dayatmaların mağduriyetinden yararlanan AKP, sözkonusu antidemokratik tortuları temizlemeye yanaşmıyor. İşin ilginç yanı, iktidar partisi temsilcileri açık açık “Barajın indirilmesi çok oy alan partilerin aleyhinde olur” gerekçesini ileri sürmekteler… Hükûmetin yanaşmadığı bir düzenleme, yine AB kriterlerinin başında gelen “dokunulmazlıklar” meselesi. Milletvekillerinin savunmasız bırakılması ve dönem içinde tutuklanmalarıyla siyasî çarpıtmalara başvurulması benzerî mahzurlara ve istismarlara karşı elbette tedbirler alınmalı. Lâkin dokunulmazlıkların “kürsü dokunulmazlığı”yla sınırlı bırakılması AB’nin ve bütün demokratik sistemlerin gerekli gördüğü temel normlardan…
“AKP’NİN TAAHHÜDLERİ”Nİ HATIRLATIYORUZ… Meclis’in önünde 608 dosya bulunuyor. Bunların çoğu daha önceki dönemlerinde olduğu gibi seçim yasaklarının ihlâli gibi dosyalar olmakla birlikte “evrakta sahtecilik” ve “yolsuzluklar”ın başını çektiği önemli dosyalar da var. Ne var ki tıpkı “siyasî partiler ve seçim kanunu” gibi Erdoğan’ın verdiği söze rağmen AKP iktidarında Meclis bu dosyaları açmıyor. Her dönem sonunda dokunulmazlık dosyaları ele alındığı halde son iki dönemdir dokunulmazlıklar gündeme getirilmiyor. Muhalefetin ısrarlı taleplerine rağmen Başbakan ve iktidar partisi yönetimi, “dokunulmazlıklar”a dokunmaktan kaçınıyor. Daha iktidarın ilk ayında Yolsuzluklar Hakkında Ceza Hukuku Sözleşmesi ile Yolsuzluklar Hakkında Medeni Hukuk Sözleşmesi’nin onaylanıp cezaların caydırıcılığının arttırılacağı sözünü veren Erdoğan, yolsuzlukla mücadele konusunun başlı başına ele alınacağını taahhüd etmişti. İhâle mevzuatının AB standartlarına çıkarılarak, kurumsal yapı ve kamu yönetiminde köklü yasal düzenlemelerin yapılacağını söylemişti. Birinci dönemde tek başına anayasayı değiştirecek güçte olduğu halde, hükûmetin kurulduğu gün 16 Kasım 2002’de halka deklâre edilen “Âcil Eylem Plânı”nda, “seçim bildirgeleri”nde ve “hükûmet programı”nda vaat ettiği anayasal ve yasal değişiklikleri yapmayan AKP siyasî iktidarı, seçimden bu yana üç yıldır “sivil demokratik anayasa” vaadiyle avutuyor. Ve bir yıla yakındır biri bitmeden diğeri açılan “açılımlar”ın omurgasını teşkil eden “demokratik açılım” gündemde... Başbakan Erdoğan AKP Genel Başkanı olarak, “Vatandaşlarımız, bu taahhüdlerimi süresi içinde yerine getirip getirmediğimizi sürekli izlemeli, vaadlerimizi tâkip etmeli” çağrısında bulunmuştu. Seçim ve siyasî partiler kanunu dahil, temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelerde evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normları ile AB kriterleri çerçevesinde sür'atle yapılacağı vaadini vermişti. Vaadlerin üzerinden sekiz yıl geçti. Siyasî iktidara vaadlerini hatırlatıyoruz…
02.04.2010 E-Posta: [email protected] |