Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Sürprize açık süreç |
Anayasa paketi Meclise sunuldu. Böylece, Türkiye’yi nereye götüreceğini şu an için kimsenin kestiremediği bir sürecin düğmesine basılmış oldu. Şu aşamada cevabı verilemeyen birçok suali beraberinde getirerek... İlk ortaya atıldığında 23 madde iken son hali 29 maddeye çıkan pakette, komisyon ve Genel Kurul aşamalarında yeni değişiklikler yapılır mı? Meselâ CHP’nin “AYM, HSYK ve parti kapatmayla ilgili maddeleri çıkarın, biz de destek verelim” teklifi AKP tarafından kabul edilebilir mi? AKP’nin paketle yapmak istediği asıl değişiklikler bunlar olduğu için, böyle bir ihtimal yok. Ama Türkiye’de siyasetin her türlü sürprize açık bir karakteri olduğunu da unutmamak lâzım. Zaten paketle başlayan süreç, aynı zamanda her türlü pazarlığa da kapıyı aralıyor. AKP’nin “Son âna kadar uzlaşma aramaktan vazgeçmeyeceğiz” söylemleri de bu kapıyı aralık tutuyor. CHP’den farklı olarak MHP, pakete hem esastan, hem usulden kapalı olduğunu bir defa daha deklare etmek suretiyle uzlaşma kapısını kapattı. BDP, DSP ve bağımsızlar, bu süreçte, üzerinde en çok çalışma yapılacak adresler olarak görünüyor. Hedef, paketi referanduma ihtiyaç bırakmayacak bir sayıyla Meclisten geçirebilmek. Bu noktada muhtemel fireler meselesi önemli. Bazı iddialara göre, AKP içinde “açılım” projesinden ve paketten rahatsız olan en az 20 milletvekili mevcut; bunlar pakete oy vermeyecek. Parti yönetimi ve hükümet bu iddialara tepkili. “Bizde fire olmaz, olsa bile birkaç kişiyi geçmez” diyorlar. Ve ilâveten, asıl fireyi pakete kabul oyu kullanacak vekilleriyle muhalefet partilerinin vereceğini öne sürüyorlar. Göreceğiz... 367’nin üzerinde bir kabul geleceği iddiasının gündeme getirilmesinde, “İşini kışa göre yap, yaz gelirse bahtına” deyişindeki mantığı tersinden takip eden bir stratejinin yattığı görülüyor. Ama bugünkü işaretlere göre yapılacak gerçekçi bir değerlendirme, 330'a ulaşmanın dahi epeyce riskli olduğu bir tabloyu ortaya koyuyor. Onun için, Meclis sürecindeki pazarlıklar, çengel atmalar, telkinler, hattâ 28 Şubat’taki derin baskıların, adam adama markaj ve ablukaların farklı versiyonları, sonuç üzerinde etkili olabilir. Hattâ, zamanında yapılacağını varsaydığımız seçime yaklaşık on altı ay kala gündeme gelen paket, mevcut siyasî tablodaki taşları yerinden oynatarak, erken seçim dahil, geri dönülemeyecek şekilde yeni sürpriz gelişmeleri tetikleyebilir. Bu, işin siyaset cenahına ilişkin boyutu. Paketle ilgili olarak, sürecin önemli aktörlerinden Çankaya’nın da farklı mülâhazaları var. Meselâ AYM’nin üye sayısını 19’a çıkarıp iki üyenin dışarıdan Cumhurbaşkanınca seçilmesini öngören düzenleme Gül’ün itirazı üzerine değiştirildi, iki üyeden vazgeçilip sayı 17’ye indirildi. Yine Gül, partilere kapatma dâvâsı açma kararını Meclise bırakan maddeye de karşı çıkıyor. Peki, AKP buna rağmen bu düzenlemedeki ısrarını sürdürür ve maddeyi o şekliyle Meclisten geçirmeyi başarırsa Gül veto eder mi, göreceğiz. Paketin Meclisten geçtiği takdirde CHP tarafından AYM’ye götürülmesi ihtimali için AKP çevreleri bugünlerde şu iddiayı seslendiriyorlar: “CHP’nin Meclisteki sandalye sayısı 97. Oysa mahkemede iptal dâvâsı açabilmek için anayasa en az 110 milletvekilinin imzası şartını öngörüyor. Bu itibarla CHP paketi AYM’ye götüremez.” Ama burada da arzu ve temennînin, gerçekçi bir tesbit ve değerlendirmenin önüne geçtiği görülüyor. Çünkü anayasanın 150. maddesi iktidar ve anamuhalefet partilerinin Meclis gruplarına, sayı şartı aramaksızın dâvâ açma yetkisi veriyor. AKP’liler bu süreci de, açık metni dahi kendi arzuları istikametinde sathî okumalarla çarpıtıp kamuoyunu yanıltarak götüreceklerse, sırf bu bile işin yine “yaş” olduğunu göstermeye yeterli. Keşke Meclisin kararları AYM’ye hiç gitmese. Ama bunu sağlamanın yolu temennîden değil, köklü reformlardan geçiyor. Pakette ise bu yok.
02.04.2010 E-Posta: [email protected] |