Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Şefkat Kahramanları (9) |
Fatma Aydoğdu Ural
-Geçen Haftadan Devam-
Fatma Aydoğdu Ural’ın kendisinin kaleme alıp gönderdiği hatıralarının bir kısmını geçen hafta bu köşede yayınlamıştık. Bu hafta da kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Kastamonulu şefkat kahramanları: Asiye, Lütfiye, Ulviye, Aşık Zehra...
Kastamonu’da hanımlar cemaat hâlinde ders yapamazlardı. Risâlelerimiz gizli yerlerde saklanırdı. Beyler gayet gizli ders yapardı. Hatta bir gece bizde ders olmuştu. Ders bittikten sonra toplu olarak çıkmadılar, teker teker kapıdan çıkıp biri sağ tarafa biri sol tarafa giderek dağıldılar. Annem ısrarla Üstad Hazretlerini ziyaret etmek istiyordu. Nihayet kardeşim dayanamadı onu götürdü. Kapıdaki talebesi, “Üstadımız kadın ziyaretçi kabul etmiyor, ama ben bir sorayım” demiş. Üstad Hazretleri “İçeri al!” buyurmuşlar. Annem içeri girer girmez gözyaşlarıyla Üstadın ellerine kapanmak istemiş. Üstad Hazretleri kolunun yenini vermiş. Annem sevinçle anlatırdı, “O arada Üstadın ellerini yemyeşil gördüm” diye. Üstad Hazretleri “Siz sefa geldiniz, hoş geldiniz” demiş, ziyaretin bittiğini işaret etmiş. Üstad Hazretleri Kastamonu’da iken Asiye Annenin beyi hapishane müdürü imiş. Biz Kastamonu’ya geldiğimizde Asiye Anne Ankara’da idi. Bazen Kastamonu’ya ve diğer yerlere gidiyordu. Kastamonu’ya geldiği zaman bizde kalırdı. Annemi çok severdi ve bana, “Senin annen gibi misafir ağırlayan görmedim” derdi. Hacı Zehra Teyze, Üstad Hazretleri nereye sürülse hemen gidip ziyaret edermiş. Bir defasında kaldığı hapishaneye gitmiş gardiyan içeri almamış. O da hapishanenin arka tarafına gidip kimseye görünmeden Üstadın kaldığı hücrenin önüne gelmiş. O anda Üstad Hazretleri dışarı bakıyormuş. Hemen, “Üstadım, nasılsınız bir ihtiyacınız var mı?” diye sormuş. Üstad, rutubetli ve soğuk hücrede kış günü çok üşümekteyken, “Bana odun bul getir!” demiş. Hacı Zehra Teyze hemen çarşıya koşup bir yük odun alarak Üstada ulaştırmış. Kardeşim Mehmet Günay bir gün, “Abla, Nurlardan bazı kitapları yazıp Üstada götürüyorlar. Üstad Hazretleri çok memnun olup kitabın sonuna dua yazıyor. Sen de böyle bir şey yazsan” dedi. Ben de “Hakikat Nurları”nı bakarak yazdım. Kardeşim Üstad Hazretlerine götürdü. Üstad Hazretleri çok memnun olmuş, sonuna duâsını yazmış. Ulviye Anne Kastamonu’da iken annemle sık sık görüşürlerdi. Risâlelerden bazı kısımları bize anlatırdı. Sonra Ankara’ya taşındılar. Hacı Lütfiye Teyze ise ev sahibimizdi. O da Üstad Hazretlerinden çok bahsederdi. O zaman Kastamonulu hanımlar yaz-kış başlarına, omuzlarını da örten büyük atkılar alırlardı. Hacı Lütfiye Teyze bazı Risâleleri atkısının altına saklayarak evine getirip gece uyumayıp yazar, ertesi gün Üstad Hazretlerine götürüp başka bir bölüm alırmış. Kapıda eve giren çıkan erkeklerin üstlerini aradıkları halde hanımları aramazlarmış.
Mehmet Feyzi Efendi’ye atılan iftira Mehmet Feyzi Efendinin evlenmesini de büyük bir olay yapmışlardı. Mehmet Feyzi Efendi evleniyormuş diye Üstada söyledikleri zaman Üstad Hazretleri epey gülmüş. Sonradan anladık ki, Mehmet Feyzi Efendinin başına geleceklere gülmüş. Nurlara karşı olan ve hepimizin aleyhinde konuşan, hiç çekinmeden iftiralar atan başta bir doktor ve bir avukat Feyzi Efendinin evliliğini bir çıkmaza soktular, ellerinden gelen kötülüğü yaptılar. En nihayet, “Bu delidir evlenemez” dediler. Aşağı yukarı bir sene hatta daha fazla uzadı. Dedikodular bir türlü bitmiyordu. Sonunda Mehmet Feyzi Efendi Ankara’ya gitti. Aklı yerinde olduğuna dair bir rapor alıp geldi. Doktorlar aklı başında hatta üstün zekâlı olduğunu söylemişler. Merhum eşim Atıf Ural ve kardeşim Mehmet Günay Atıf Bey (1933-1966) Erzincan’da iken bir gece derinden derine esrarengiz bir ses, “Atıııııııf Atıııııııf” diye sesleniyor. Annesi ve kız kardeşleri duyuyorlar ve çok ürperiyorlar, ama Atıf Bey duymuyor. Sonra yüksek tahsil için Ankara’ya gidiyor. Abisi Kemal Ural vasıtasıyla Nurları tanıyor. Kendisini öyle bir hizmete veriyor ki, “Benim dünyamda üç şey var: Üstad, Risâle-i Nur ve Nur Talebeleri” derdi. Bir gece rüyamda bir sayfa üzerinde A ile başlayan bir isim gösterdiler. İki isim ve soyadı yazılı idi. Kimseyi göremedim, ama evleneceğim kişinin o olduğunu anladım. Uyandığım zaman sadece baş harfinin A olduğunu hatırlıyordum, gerisi hafızamdan silinmişti. Daha sonra kardeşimin kitapları arasında, “Risâle-i Nur Nedir?” başlıklı bir broşürde Atıf Doğan Ural yazılı idi. Evet rüyada gördüğüm isim bu idi. İsimlerinin baş harfi A olmayan talipleri reddediyordum. Asiye Anne Ankara’dan başka biri için geldiğinde (isminin baş harfi A değildi) annem durumu anlatıyor, “İsmi Atıf Doğan Ural olacak” diyor. Asiye Anne Ankara’ya gittiğinde Atıf Beyin ailesine durumu anlatıyor. Daha sonra Atıf Bey rüyasında beni bir camiyi süpürürken görüyor. Caminin ara penceresine konmuş bir cennet kuşu dile gelip, “Senin olmak istiyordum” diyor. O da “Haydi gel!” deyince kuş ellerine atlıyor. Atıf Bey, Üstad Hazretlerine evlilik meselesini sormak için birkaç defa gidip geliyor. Son gidişinde Üstad Hazretleri, “Atıf’ın hizmeti bitti evlenebilir” diyor. Atıf Bey bana kendisi anlatmıştı, “Sana emrediyorum ancak o kızla evlenebilirsin” diyor ve ekliyor: “Mehmet Günay evlenemez, onun hizmeti henüz bitmedi” Halbuki biz kardeşimi İlahiyat Fakültesi ikinci senesinde iken nişanlamıştık, hatta resmî nikâh yapılmıştı. Üstad Hazretlerine sormayı bilememiştik. Atıf Beyle nikâhımız Ankara’da yapıldı. Kastamonu’ya dönüşümüzde baktık kız evi vazgeçmişler. Mahkeme ile boşandılar ve o zaman Üstad Hazretlerinin bir kerâmeti olduğunu anladık. Kardeşim, o tarihten 10 sene sonra evlendi. Kardeşim vefatına yakın İstanbul’da yapılacak sempozyuma Risâle-i Nur hakkında bir yazı hazırlıyordu. Ankara’dan Kastamonu’ya giderken yolda kötü bir kaza geçiriyorlar. Arabası takla atarak yoldan çıkıp ters olarak arkın içine düşüyor ve vefat ediyor. Daha sonra eşi anlatmıştı, bütün eşyaları çamur içinde kaldığı halde, o yazıyı hazırlamak için yanına aldığı Risâleye bir damla çamur bulaşmamış. Atıf Beyin vefatından sonra Asiye anne bize geldiğinde hâlinde bir tedirginlik vardı. Bir şey söyleyecek, ama bir türlü söyleyemiyordu. Nihayet yanıma geldi, “Ah yavrum ben senin yüzüne bakamıyorum. Bu işe biz sebep olduk, bize kırgın mısın?” dedi. Ben, “Nasıl, aklınıza nasıl böyle bir şey gelebilir? Eğer Atıf Bey 6 yıl sonra ölecek deselerdi bile, ben yine onunla evlenirdim” deyince, Asiye Anne çok sevindi. “Ah kızım, Allah senden razı olsun beni ferahlandırdın” dedi.
Bismihi Sübhanehu Aziz sıddık hemşiremiz Hikmet Hanım,
Üstadımıza gönderdiğiniz mektuplarınızı, Kastamonu hanımlarından nurları okumak ve dinlemekle hizmet eden hanımların ve her gece nur toplantılarımızda Risale-i Nur’u okuyan ve Dersane-i Nuriye’de dersi alan Nur Talebeleri erkeklerin listesi ile Kerimeniz Fatıma hemşiremizin yazdığı Hakikat Nurları kitabını ve parlak manzumesini Üstadımıza arz ettik. Üstadımız, kendileri Hakikat Nurlarının nihayetine sizlere duâsını yazdı. Kitabı yakında göndereceğiz. Üstadımız Atıfla görüştüğü zaman evlenmesini tebrik etti. İnşâallah, daima hizmet-i imaniyede devam eder. Mehmed’e ve diğer Kastamonulu arkadaşlarına Üstadımız gayet ehemmiyetle bakmakta ve onlara duâ etmektedir. Kastamonulu hanımların isimlerinden bazılarına uzun senelerden beri aynı isimde olanlara duâ ediyordu. Şimdi umumen onlara duâ edecek. Üstadımız diyor: Her bir risale benim bir mektubumdur. Risâleleri okuyan benimle görüşmüş olur. Mehmed Fevzi’ye zaten eskiden beri en başta duâ ettiği gibi, refikasına da duâ ediyor… Üstadımızın selâm ve duâsını isimlerini yazdıklarımıza tebliğ edersiniz. Bizler de selâm eder, hizmet-i nuriyede muvaffakiyetler dileriz. Elbaki Hüvel Baki Kardeşleriniz nâmına M. Sungur Üstadımız, Fatıma’nın yazdığı Hakikat Nurları’na bir müddet baktı ve çok kıymettar gördü. Fatıma’yı küçük bir Asiye hükmünde kabul etti. Siz tashih edersiniz. Üstadımız vakit bulamadığı için tashih edemedi.
28.03.2010 E-Posta: [email protected] |