Nejat EREN |
|
İşte o dâvâ! İşte o adam! İşte o gazete! |
Her nimet bir zorluğu gerektirir. Her büyük dâvâ da ağır faturalar ve bedeller ister. Saadet ve mutluluk, çoğu zaman ıztırap ve zorlukların arkasından gelir. Meşrûiyet ve helâl dairesinde kalarak gerçek lezzet ve saadet isteyen her fani için talep edilen nimetlerin mutlaka bir karşılığı ve bedeli olacaktır. Sıkıntısız, alın teri olmadan gerçek saadet ve mutluluğun elde edilmesi mümkün değildir. Huzur ve saadetin iki cihandaki vazgeçilmez adresi ise: İslâm’dır, Kur’ân’dır! İşte o dâvâ; yani “İslâm ve Kur’ân dâvâsı!” Bin dört yüz seneyi aşan zaman çizgisinde Allah’ın elçisi, insanlığın saadet güneşi Hz. Muhammed’in (asm) insanlığa getirdiği rahmet tecellisinin adıdır İslâmiyet! Bu gün insanlığın aradığı gerçek saadet ve mutluluk işte “o dâvânın” içindedir ve aslında ise ta kendisidir. Bu muazzam hakikati insanlığa mal etmek için; Kâinatın Efendisinin (asm) çektiği çekmediği çile, tatmadığı ıztırap kalmamıştır! Ona reva görülen bunca muamele ve haksızlık insanlık tarihinde kimseye reva görülmemiştir. Kavminin en doğrusu ve efendisi konumundayken, “o dâvânın” esasını teşkil eden İlâhî emirleri tebliğe başlayınca karşılaştığı bunca zulüm, hakaret, dışlanma, tahkir, iftira, doğduğu diyardan, vatanından, kâinatın kalbi olan Kâbe’den, Mekke’den ayrılmayla neticelenmesi... Hicret, hicran, çile, dayanılmaz muamelelerin sonucunda kalplerde taht kuran yüce saltanat! Dini Mübin-i İslâm! Yirmi üç sene devam eden bu tahammülü güç muâmelelerin sonucu, ödenen bunca bedel! Ama sonuçta: İnsanlığın beşte birisine, yerkürenin de yarısına hükmeden bir “hak ve hakikat” zincirinin tesisi ve insanı insan yapan gerçeğin kalp ve gönüllere silinmeyecek şekilde yerleşmesi. Kavminin en ileri gelenleri ve öz amcasının muhalefetine rağmen “o dâvâyı” kâinata ve insanlığa mal etmeyi başarma nimetine mazhariyet! *** İşte o adam! Bediüzzaman! Âhir zamanın şiddetli ve dehşetli hadiselerinin dağlarvârî dalgaları içerisinde o “hablü’l-metin” (kopmaz ve koparılamaz) olan ipe; yani Kur’ânî düsturlara sarılarak peygamber varisliğinin gölgesinde, onun getirdiği bu muazzam esasların pusulası doğrultusunda sarf edilen seksen küsur yıllık şerefli bir ömür. Aynı metot ve tarz ile “o dâvâyı” bütün ümmet ve insanlığın aklına, fikrine, vicdanına, kalbine ve ruhuna iletme gayret ve mesaisi... İnsanlığın en çok muhtaç olduğu; kardeşlik, barış, huzur, doğruluk, hak, hukuk, hürriyet ve adalet için; “o dâvânın” özünden çıkardığı yorum ve açılımlarla fert, toplum, millet, sivil ve resmî hayatın önünü açma ve Kur’ânî reçeteleri en tesirli, en kısa, en makul şekilde izah etme başarısı... *** İşte o gazete! Yeni Asya! “O dâvâyı” ve “o adamı” tanıtmak, savunmak ve hakkı, hukuku, gerçek insanlığın değerlerine sahip çıkıp müdafaa etmek için 41 yıl önce yayın hayatına başlayan ve gelişerek devam eden bir sürece imza koyan “O gazete: Yeni Asya!” Birçok yönden gelen bütün engellemelere, haksız muhalefetlere, çeşitli oyun ve tuzaklara rağmen istikametini bozmadan o muazzam dâvâya, o yüce Peygamber’e (asm), o şanlı Üstad’a sadakatle yoluna devam eden “o gazete: Yeni Asya!” Kendi sahası olan “medya” alanında “farkını fark etmek isteyen” “o gazete: Yeni Asya!” “O dâvâ adamının” fikir ve görüşlerini, telifine mazhar olduğu ve insanlık için büyük önem arz eden; mu’cizevî Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur Külliyatı’nın kıymet ve önemini âleme duyurmaya çalışan sıradan değil, farklı ve önemli bir yayın organı olan “o gazete: Yeni Asya!” Bu zaviyeden olaya bakıp değerlendirmeye tâbi tutulmayı hak eden “o gazete: Yeni Asya!” İçinde bulunduğumuz hafta ve ayı, yani 23 Mart günü ve haftasını peygamber vârisliğinin son temsilcisinin; “o dâvâ adamının” “vuslat” tarihini hakkını vererek gündemde tutmaya devam eden: “o gazete: Yeni Asya!” Kendisi ve “o dâvâ ve o dâvâ adamı” için vazgeçilmez iki tarih olan; vuslatın tarihi 23 Mart! Ve kendi velâdet; doğumunun tarihi olan 21 Şubat’ı hakkını vererek değerlendiren “o gazete: Yeni Asya!” “O dâvâ”da farkı fark etmek isteyenler bu iki tarihte Yeni Asya’nın gerçek yüzünü, vizyon ve misyonunu, fotoğrafını çok net olarak görebilirler. Ancak o zaman yayın hayatına başlayış gayesine ters düşmeyen istikrarlı yayın çizgisini takdir edebilirler. Ve içinde bulunduğumuz bu modern çağda; İslâmî yaşayış, tebliğ, onu muhafaza ve müdafaa tarz ve metoduyla meşrûiyet ve istikamette devam eden kırıksız “çizgisini” fark edebilirler. ”O dâvânın” özüne ve gerçeğine, “o adamın” gayesi, hedefi ve programına tam vakıf olmadan “o gazetenin” de kıymeti, önemi, deruhte ettiği vazife ve sorumluluğunu gerçek mânâsıyla anlamak kolay değildir. En zor şartlarda, bunca imkânsızlık içerisinde, kapanma ve yok olma pahasına; “o dâvâ ve o adam” için yola çıkıp korkmadan, ürkmeden, her şeye rağmen onları müdafaa etmek yürekliliği ve cesaretini gösteren “o gazete: Yeni Asya!” Yeni Asya’yı farklı ve asil kılan işte bu duruştur! “Tirajı değil imajı” şiâr edinen ve öne çıkaran Yeni Asya farkı budur işte! Bu sırlı ve cesur duruşu ve davranışı anlayanlara da, gerçek mânâda anlamak isteyenlere de kolay gelsin! 23 Mart’ta, “o dâvâsına ve o dâvâ adamı Üstadına” yakışan bir şekilde mükemmel bir muhteva ve ekle çıkan işte o gazeteyi, Yeni Asya’yı ve onda emeği geçen başta cefakâr ve vefakâr bütün personelini, dünyanın dört bucağına dağılmış bütün sadık okuyucularını en kalbî hislerimle tebrik ediyor, alkışlıyorum. Hizmetlerinin ve başarılarının ve devamı için Cenâb-ı Hakk’a duâ ediyorum.
26.03.2010 E-Posta: [email protected] |