Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Safdil dindarlar |
Cumhuriyetin ilânından sonra, bu ad altında bir tek parti diktası tesis eden kadroların hedefi, ilerlemenin engeli olarak gördükleri dinden “arındırılmış” eğitim programı ve propagandalarla, hayata “laik” gözle bakan nesiller yetiştirmekti; ama olmadı, yapamadılar. Millet buna direndi. Çok partili demokrasiye geçilip din üzerindeki baskıların tedrîcen hafiflemesine paralel olarak dindarlaşma yaygınlaştı. Türkiye modernleştikçe halkın dinden uzaklaşacağı hesabını yapanlar, tam tersi bir neticeyi karşılarında buldular. Artan ve güçlenen dinî ve manevî hizmetlerle, giderek daha da dindarlaşan nesiller yetişti. Bu süreç halen de devam ediyor. Böyle olunca, bu gelişmeye engel olamayan ifsad komiteleri, özellikle siyaset ve ticaret üzerinden farklı ve daha dessas tuzaklar kurarak dindarlığın içini boşaltmaya yönelik tertip ve tezgâhlara yöneldiler. Maalesef bunlar etkili oldu. Bu konunun değişik boyutlarına, önceki yazılarımızda yeri geldikçe dikkat çekmeye çalıştık. Şimdi dindarlara siyaset cenahından yöneltilen oyun ve tuzaklar üzerinde durmak istiyoruz. Rehberimiz tabiî ki yine Üstadın ölçüleri. Siyasetle ilgili konularda yazılan lâhika mektuplarında geçen çok ilginç ve uyarıcı ifadelerden bazıları, “safdil dindarlar” ve “safdil hocalar.” Safdillik ve safderunluk, dikkat, temkin ve teyakkuzu elden bırakan bir aşırı iyiniyet, hüsnüzan ve saflığı ifade etmek için kullanılan kelimeler. Ve Üstad bu kelimeleri en çok, siyaset alanındaki plan ve tuzakları deşifre edip, dindarları “Oyuna gelmeyin” diye uyarmak için kullanıyor. İşte o önemli ikazlardan biri: “Otuz beş senedir ki siyaseti bırakmıştım ve Nurculara da ‘Bırakınız’ diyordum Sebebi, siyaset ihlâsı kırar. Fakat şimdi hissettim ki, bazı münafıklar dindarları perde yapıp dini siyasete âlet; sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmeye çalıştıklarından safdil dindarların hatırı için bir-iki defa siyasete baktım.” (Beyanat ve Tenvirler, s. 201) Mektubun devamı da var. Ama konumuz açısından bu kadarı yeterli. Ve burada sözü edilen, “dindarları perde yapıp dini siyasete âlet ve ardından siyaseti dinsizliğe âlet etme” planındaki dessaslığa bilhassa dikkat! Demek ki, dindarları perde yapıp dini siyasete âlet ettirme ve bu durumu bahane ederek sonuçta siyaseti dinsizlik için kullanma tertibinin gerisinde “münafıklar” var. Üstad, dikkatleri bu arkaplana çekip, “Siyasette dindarları perde yaparak, sonuçta dinsizliğe âlet etmek için kullanan perde gerisi aktörlerin tuzağına düşmeyin” diye, safdil dindarları uyarıyor. Önce birilerine dini siyasete alet ettirip, sonra onları bahane ederek din üzerindeki baskıları arttırma ve şiddetlendirip yaygınlaştırma politikalarının sonuçlarını halen de yaşamıyor muyuz? Bir başka çok önemli ikaz da şu ifadelerde: “Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi (iyiliği), binler seyyiatı (fenalığı) işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı (kul hakkını) mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl (azın da azı) olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musîbet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine (şiddetlenmesine) kader-i İlâhiyeye fetva verirler; ‘Biz buna müstehakız’ derler.” (Kastamonu Lâhikası, s. 48) Maalesef bu da son derece vahim bir problem olarak önümüzde durmaya devam ediyor. İlâveten, dine karşı tavrı ve dine yönelik tahripkâr icraatları ayan beyan ortada olan birilerini buna rağmen “dindar” gösterme gayretkeşlikleri ise, bu ifadelerde sözü edilen umumî musibetin çok daha ileri boyutlarda devamına sebebiyet veriyor. Hal böyle olunca, iman hizmetinin toplum hayatına dindarlaşma olarak yansıyan tezahürlerini bu tür tuzakların getireceği tahribat ve dejenerasyondan korumak için, safdil dindarlığı şuurlu dindarlığa dönüştürecek ölçülere çok ihtiyaç var.
28.03.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (27.03.2010) - 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e (26.03.2010) - Teklifi dahi yasak! |