28 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Selim GÜNDÜZALP

Sevmek yürek ister (2)


A+ | A-

Yıllar geçti…

Ama daha dün gibi her şey.

Biz de gençtik bir zamanlar. Alnımız güzel terlerdi. Saçlarımız yeleli atlar gibi savrulurdu rüzgârda.

Biz de gençtik. Biz de geçtik o yollardan…

Sevgi dolu, aşk dolu, ilâhî bir mevsimin içinden usul usul biz de geçtik. Gelecek mi dediniz? İrili ufaklı dertleriyle hep önümüzde dururdu. Ama umursamazdık.

Güneşin doğmasını, baharın gelmesini beklerdik. Bir adımda aşacağımızı sanırdık engelleri. Bazılarına takılsak da çoğunu aşardık. Kim, ne derse desin, hissederdik Rabbimizin bizi sevdiğini. Çok ama çok özel ilâhî bir korumanın altında olduğumuzu hissederdik. Öyleydi de…

Sonra yokuş aşağı sular gibi akmaya başladı yıllar.

Biz de gençtik; biz de geçtik…

Gençlik bir dağdır; aşk ise bir bahardır.

Baharı gençlik dağının tepesinden seyretmek bambaşkadır. Bahar; mavi bulutları önüne katmış, sürer götürür kışı. Bahar, kendine yer arar, yol açar.

Gençlik bir dağdır; aşk ise bir bahardır.

Kollarını açmıştı bahar; kanatlarında beyaz bulutlar. Ümit dolu, sevinç doluydu içimiz. O zamana kadar hiç tatmadığımız bir bahardı bu.

Biz de gençtik; biz de geçtik…

Bizim için değerli anılar taşıyan yerlerde, ayak izlerimiz neden silinir, neden görünmez acaba? Niye kalmaz bizden bir ses, bir iz geriye?

Beni bugün alıp o yeni ışığa, taze umutlara götüren, o gençlik dağının tepelerine çıkaran duygulara şükürler olsun. Bugün de o baharın içindeyim sanki. O gün ki, parıldayan güneşe ve toprağa şükürler olsun. Kim, nasıl isterse öyle düşünsün. Sevgiyle, aşk ile baktı mı insan, dünyayı daha iyi anlamaya başlar. Bir sır vardır; yaklaşır, duyar, hisseder ama anlatamaz. Allah öyle bir mevsim yaşatır ki insana, o mevsimin baharı, bin mevsimin baharına bedeldir.

Sevdiğinize şükredin. Anılarınızın hafızanızdan silinmediğine şükredin. O güzel duygularla dolu yıllara, yaşadığınız o güzelliklere ve o bahara şükredin.

Gençlik geçti ise, şükrü de geçmedi ya… Şükrün mevsimi yok. Her mevsim, her dem yapabilir şükrünü insan. Hayat, şükürle güzel, imanla güzel, aşkla güzel, anılarla güzel. Hatırlayıp ağladığımız duygularla, tekrar yaşadığımız o baharlarla, o sevinç dolu anlarla güzel.

Gün gelir, aşk da biter, sevgi de geçer… Ama sanmayın şefkat biter. Şefkat bitmez, hiç tükenmez. Kaynağını Rahman ve Rahim olan Allah’tan alır. Onun için bitmez. Aşk biter, sevgi biter ama şefkat bitmez.

Yüreğiniz daralıyorsa eğer, geçmişe doğru masum bir yolculuğa çıkın ya da beraber çıkalım, ne dersiniz?

***

Birbirini o tertemiz ve ilâhî duygularla seven insanlara karşı dualarım vardı gençlik yıllarında. Hâlâ da öyleyim, pek bir şey değişmedi. Onların mutlu olmalarını çok isterdim. Birbirlerine yakıştırırdım da. Fakat nedense aynı yaş grubunun sonraları birbirleriyle ters düştüğünü, o samimî havanın bozulup kaybolduğunu görecek ve üzülecektim.

İddialı sözler sarf edip, birbirini delicesine sevdiklerini söyleyenlerin ve bunu mutlu bir sonla taçlandırmayı düşünenlerin hesap edemedikleri bir sır vardı. Belki de Allah’ı (cc) darılttıklarının farkında değillerdi.

Evlenmelerine bir adım kala niye ayrıldıklarını, neden bir arada olamadıklarını öğrendiğimde, yüreğim en az onlar kadar acı çekiyordu. Niye böyle oluyor? Niye yürümüyor? Anlamadım gitti… Bir sır bu.

Otuz yıl geçti aradan. Birçok arkadaşımızın ilk gençlik yıllarında sevdikleri insanlarla evlenmediğini görmek, beni hâlâ düşündürür. “Neden?” derim. Ama kader konuşunca insan susmalı, bilirim. Madem olan şey hayırlıdır, bize hikmetini anlamak düşer sadece.

Hz. Ali’nin (kv) güzel bir sözü vardır. Bu sözü hatırlamanın tam sırası: “Rabbimi, isteklerimin olmamasıyla bildim.” Rabbimizin bizim için istedikleri; bizim kendimiz için istediklerimizden, hiç şüphesiz, çok ama çok daha hayırlıdır.

Sevdiğim bir arkadaşım vardı. Ortaokuldan beri bir kızcağızı severdi. Aileler de bilirdi bunu. Çoktan torun sahibi olduklarını düşünürdüm. Kendisiyle görüşüp de soramadım. Arzu etmediğim cevabı almaktan korkuyordum belki de. Ona değil, ama ikimizin de sevdiği bir başka arkadaşımıza, Ali’ye bu yakınlarda sordum. Hem de çekine çekine.

“Ali” dedim, “H, bir kızcağızı seviyordu, A’yı. Biliyorsun, ikisi de sınıf arkadaşımızdı. H, A ile evlendi mi?” dedim. Yüzüne heyecanla baktım. Merakla bekliyordum ne diyeceğini: “Yok, evlenmediler” dedi. Yine olmadı işte, beklediğim cevabı alamamıştım.

Hayalimde bu tablo, zedelenmeden, bozulmadan keşke öyle kalsaydı. Hiç açmasaydım o anılar sandığının kapağını. Ama yapamıyorum işte, dayanamayıp soruyorum. Beni üzen cevabı da çok geçmeden maalesef alıyorum.

Bediüzzaman Hazretleri buradan da bir pencere açıyor bize:

“Hangi maksadım beni iğfale sevk etmişse, onun aksiyle tokat yerdim” (Lem’alar, s. 47) diyor.

Öylesine ince, hassas kanunlar var ki; bilmesek de, anlamasak da takır takır işliyor bunlar, yaşıyoruz ve görüyoruz işte.

Annemin söylediği güzel bir söz var: “Ölüm günüyle doğum günü şaşmaz insanın, bir de nikâh günü, oğlum.” derdi. Hayatımızın bu üç ana direği, bu üç büyük sütun üzerinde yükseliyor. Aslında herkesi bekleyen bir nasip var ama o nerede, kim bilir, ne zaman gerçekleşecek? Oysa insan çok aceleci. Sapla samanı karıştırıyor. Sonra da oturup bir köşede ağlayıp duruyor.

Bilirim, âşığa nasihat gerekmez. Çünkü yaptığını abes bilmez. Muhabbetin de gözü kördür. Sevdiğini gerçek yüzüyle görmez. “Âşık, dünyayı maşukasının aynası sanır.” derler. Gönülden seven, baktığı her şeyde sevdiğinin izini görür.

Aşk, ateşten bir gömlektir, giyene aşk olsun. Aşk, bir demirden leblebidir, çiğneyene aşk olsun. Aşk bir deryadır, dalmayan bilmez, dalana aşk olsun.

Âşıka Bağdat sorulmaz, ‘Aha orasıdır’ der. Gider mi gider. Âşık için sevdiğine giden yol kısadır. Âşığın gözü karadır. Mecnunvarî yoldan geçen bir köpeği gözlerinden öper, Leylasının sokağından geçti de onun yüzünü gördü diye.

Aşksız da, şevksiz de olmuyor.

Aşk başa belâdır, ama bu belâya düşmeyen var mıdır?

Aranan bilinmezse, bulunan da bilinmez.

Aşk Allah’a giden yolda bir ümittir. Ümitsiz bir insanın kaybedecek nesi var? Nesi olacak? Sadece göğsünde bir nefesi var…

Sevgisiz geçen yıllara yazık. Hele de sevginin kaynağına uzak düşen o günlere yazık, çok yazık.

Bir çocuk nasıl ağlarsa, elinden alınan bebeğinin ya da oyuncağının arkasından, şimdi biz de öyle ağlar olduk geçen o günlerin ardından.

Aşkın ateşini gözyaşı söndürmüyor artık. Aşk öldürmüyor, ama güldürmüyor da artık. Tarihe karıştı o eski sevdalar. Yok artık. Şimdi o eski aşklar da yok artık. Aşk ağlatır, dert söyletir. Buldu mu bir kafa dengini içini dökecek, söyler de söyler bir bir. Muhatabına neler der, neler anlatır, kim bilir…

Misk kokusundan bellidir, âşık da sözünden ve gözünden.

Bediüzzaman gözünden, gönlünden yakalar bizi. Sayısız çareler sunar eserleriyle.

Gönlüne, kalbine sözü geçmez insanın. Ama Bediüzzaman’a dost oldukça taşlar bir bir yerine oturur. Yürek, yürek olduğunu anlar. İşte insan gerçek aşkı o zaman anlar.

“Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbuplara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazî mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikîye inkılâp eder.” (Mektubat, 37)

Meşhurdur; Mecnuna “Kendini telef ettiğin yeter, vazgeç derler şu Leyla’nın aşkından.” Kendini anlamayan bu nadanları Mecnun şöyle bir yan gözle süzer:

“Leyla diye diye buldum Mevlâ’yı;

Ben neyleyeyim şimdi Leyla’yı?” der.

Herkesin bu kadar şanslı olamayacağını dile getirir Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde Bediüzzaman Hazretleri. Bazen oluyor da çok çekici ve kuvvetli bir sebebe takılıp insanın ayağının sürçebileceğini söyler. Leyla’dan geçip de ‘Mevlâ’ diyemeyenlerin, dalgın ve şaşkın yaşayanların o yoldaki kazalarının çokluğuna işaret eder. Her noktada her konuda sözleriyle ve dersleriyle hayatımızın vazgeçilmez arkadaşı, ağabeyi, dostu, Üstadı olur Bediüzzaman Hazretleri. Belki de sırlarımızın bildiği için, bizi anlayıp o hâlimizle kabul ettiği için seviyoruzdur onu, kim bilir?

Koyunlar, menekşeden, gülden ne anlar? Aşktan da anlasa anlasa ancak gerçek iman sahipleri anlar, Allah dostları anlar. Ne anlarsa onlar anlar.

Aşk bizi Allah’a götüren yolda bir araçtır işte. Araç amaca dönüşmemeli. Allah’a giden yolda bir engel varsa, engelleri kaldırmak yine şu garip âşıka düşmeli.

Hayat ve aşk yalnızca bu dünya için değil ki… Ötesi de var. Âkıbet, gözümüzün kaşımıza yakınlığı kadar yakındır. Ama aşk gözü, en yakınındaki kaşı da görmez, göremez.

Alın, daha güzel bir dünya kurun deseler, olmaz, yapamayız. Allah ne yaratmışsa, böylesi güzeldir, yerli yerindedir her şey. Yeter ki onu bize tarif edeni olsun, bir rehberi bulunsun. Haram alıp haram satmaktan, haram sevip yorulmaktan, hayal ülkesinde dolaşmaktansa, rüyada yaşamak daha güzeldir. Ama ondan da güzeli, o rüyadan uyanıp, kalbi yaratan ile, aşkı Allah ile yaşamaktır. Yüreğiniz varsa, buyrun… Sevmek yürek ister…

Yordum sizi, ama önemli bir konunun etrafında durduk iki haftadır. Bir nükteyle bağlayalım sözümüzü.

Adamın biri akıl hastanesinin bahçesinde dolaşan birini merak eder, sorar doktora:

“Bu hasta neden burada?”

Doktor:

“Ha, o mu? Birini sevmiş de aklını yitirmiş. Onun için burada.” der.

Az ötede hâli bir öncekinden daha beter birini görür. Bu defa da onu sorar:

“Bunun hikâyesi nedir?” der.

Doktor:

“Az önceki hastanın sevdiğiyle evlenmiş, o da bu yüzden burada.”

Kıssadan hisse... Herkese bir nasip var, ama o nasip bizi nerede bekliyor, belli değil. Sevgideki nasip de, rızık gibi Allah’ın elinde. Her şeyde öyle değil mi? Duaya yönelmeli, kendi hakkında en hayırlı nasip nerede ise, Yaratan’dan onu vereceğine inanarak onu isteyip onu dilemeli insan. “Vermek istemeseydi, istemek vermezdi.”

Âyet-i Kerime her şeyi ne de güzel özetliyor:

“Bazen hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve hoşlandığınız bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara Sûresi, 216)

Nazlı bir bebektir kalbimiz. Her istediğini vermek, her sevdiğinin peşinden gitmek yoruyor onu.

Biliyorsunuz, ama yine de hatırlatayım dedim. Dünya da, aşk da, her şey fânidir. Ama fâni olduğu için güzel değildir, güzel yaratıldığı için güzeldir. Çünkü Yaratan güzeldir.

Aşkın da, sevginin de, güzelliğin de, dünyanın da kıymetini ancak ve ancak Allah aşkıyla yananlar anlayabilir. Allah için seven kalplere ihtiyaç var.

Yüreğiniz varsa buyrun.

Sevmek yürek ister…

Allah için sevmek yürek ister…

Allah için sevmek, koca bir yürek ister…




Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

28.03.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (21.03.2010) - Sevmek yürek ister

  (14.03.2010) - Azdan çoğa gidilir

  (07.03.2010) - Sen vazifeni yaptın, sıra bizde ya Resulallah!

  (28.02.2010) - İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder

  (14.02.2010) - Yarını bekleyen bugünü yaşayamaz

  (07.02.2010) - Çamurla elmas arasında insan

  (31.01.2010) - Karlar ve çocuklar

  (24.01.2010) - BİR GECE YOLCULUĞU

  (17.01.2010) - Hayatı Nurlarla yeniden yaşamak

  (19.12.2009) - Allah’a doğru bir yolculuktu hicret

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl