Ali FERŞADOĞLU |
|
Değersizleştirme mekanizması (2) |
İnsan değersizleştirme mekanizması ile rahatlamak ister. Ulaşamadığı, elde edemediği şeyleri değersizleştirerek kendince kaybının olmadığına inanır. Halbuki, geçici bir hafiflik hissederse de, insanın hem kalbinde, hem vicdanında, hem duygularında büyük yaralar açılır. Çünkü, son derece âciz ve zayıf bir varlık olduğunu, sayısız ihtiyaçlarının kâinatın her tarafına dağıldığını; onları elde etmeye gücü yetmediğini; iktidarının ise ancak elinin uzandığı yere kadar gittiğini bizzat görüyor, yaşıyor. Bu sefer, “Kedi, ulaşamadığı ciğere murdar der” özdeyişinde olduğu gibi, değersizleştirme yoluna gider. Zaten değersizleştirme mekanizması; günlük yaşantımızda da hemen fark edilir. Bir grup arkadaşla Türkiye turuna çıkmış; tarihî bir şehre gitmiştik. Şartlar gereği o gün; iki gruba ayrılmıştık. Biz, daha önce herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken ve çok değerli birkaç yere gitmiştik. Gidemeyen arkadaşlara anlatınca, “O, ne ki, basit bir şey, biz şöyle şöyle bir yere gittik, şu işleri yaptık!” diyerek; daha önce mutlaka görmek gerektiğinde ittifak ettikleri yerleri değersizleştirmişlerdi. Değersizleştirme mekanizmasını meşrû çizgiye çekmek; enenin/benliğin anaforunda boğulmamak; varlıkların gerçek mahiyetine vâkıf olmak, olayların sırrını çözmek dolayısıyla huzûr ve mutluluğa ulaşmak ancak mânâyı harfiyle bakıştan geçer. Mânâyı harfî; bir şeyin kendisini değil; sahibini, ustasını, kâtibini, yazarını, san'atkârını anlatan, bildiren, târif eden mânâdır. Diğer bir ifâdeyle; bir kitabın içindeki cümle, harf ve kelimelerin şekli, maddî yapısı değil, anlatmak istediği hakikatlerdir. Varlığın delâlet ettiği mânâyı kavramak; “Kim ve niçin yarattı?” sorularını sormak ve doğru cevaplarını vermektir. Bu nübüvvet yolu, yâni peygamberî metoddur. Buna göre, bir san'at eserini, san'atkârını düşünüp, takdir ve tebrik edip san'at yönüne ve bize bakan faydaları da dikkate almaktır. Meselâ, bir ağacın gölgesi, yaprakları, dalları, çiçekleri ve meyvelerinden istifâde etmekle birlikte; onu san'atkârâne, harika bir tarzda duyu ve duygularımıza göre yaratıp bize iltifat çiçeği olarak takdim eden İlâhî Rahmeti düşünmek ve teşekkür etmektir. Her resmin bir ressamı, her yapının bir mimarı, her kitabın bir yazarı vardır. Şu kâinat da, atomundan galaksiler topluluğuna kadar baştanbaşa san'at mu’cizesidir. Bir san'at eserine, “Nasıl yapılmış?” diye niyet edip bakarsanız; maddenin, şeklin, görüntünün dar kalıplarına takılıp kalırsınız. “Kim yapmış, niçin yapmış?” sorularına da niyet edip bakarsınız; bilginiz, ufkunuz genişler, pek çok âlemlere, meselelere açılırsınız. İşte, “mânâyı harfi”, (mâsivâ) denen Cenâb-ı Hakk’ın yaratmış olduğu şu koca kâinata, O'nun hesabına ve O'nun adına bakmaktır. Böylesi bir bakış, değersizleştirme mekanizmasını da meşrû çizgiye çekecektir.
01.04.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |