Ali FERŞADOĞLU |
|
Korku hissini dengeli kullanmalı |
İnsanın en hassas, en zayıf, en mühim, en esaslı bir hissi de, korkudur. Dessas zâlimler bu korku damarından çok istifâde etmektedirler. Onunla, korkakları gemlendiriyorlar. Kendini dünyaya verenlerin ajanları ve dalâlet ehlinin propagandacıları, halkı ve bilhassa âlimleri korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar...1 Dindarları ve hizmet ehlini çeşitli hile ve oyunlarla korkutarak kendi kulvarlarına çeker, istediklerini yaptırır, pis emellerine âlet eder veya en azından tesirsiz hâle getirmeye çalışırlar. Korku duygusunu nerede ve nasıl kullanacağız, zararlarından nasıl kurtulacağız? Pozitif veya negatif duygularımız; şiddet derecelerine göre bir dalga yayarlar. Yapılan araştırmalara göre, köpek, insanın yaydığı “korku kokusunu” alıyormuş ve korkakların üzerine üzerine gidiyormuş. Korkmayanlar, cesaretle köpeği tersleyenlerden ise kaçıyorlarmış. Demek, insanın korku duygusunun çıkardığı bir koku veya bir dalga varmış, bunu köpekler alıyor, hissediyor ve ona göre davranıyormuş. Aynı hissi insan da duyuyor olmalı ki, korkak olanları hissediyor ve ona göre korkakların üzerine gidiyor ve gemlendiriyor! Özellikle, bu konularda ihtisas sahibi olmuş ve “alıcısı” kuvvetli olan dessas zâlimler... Şu halde, cesaretin, ihlâsın, samimiyetin, muhabbetin de yaydığı bir koku ve ve dalgaboyu olması gerekir. Onun derecesine göre, muhataplar etkileniyor! Şüphesiz ki, onlar da alıcılarının derecesine göre tesir altında kalıyorlar. Korkuların en güzeli, en mükemmeli “Allah korkusu”dur. Anne ve babadan duyulan korku; tatlı bir korkudur. Çünkü, koruyucu bir korkudur. Anne şefkati ve sevgisi, Allah’ın yeryüzüne inmiş bir damla sevgi ve rahmetinin, bütün annelere ve şefkat sahibi kişilere dağılmasının bir parçasıdır! Şu halde; Onun sonsuz koruyucu korkusuna sığınmak gerekmektedir. O, sonsuz kudret, merhamet, sevgi sahibi, sonsuz isim ve sıfat sahibi ve korkutanların da dizgini Kendisinin elinde olduğuna göre; onlardan korkmak beyhude değil mi? Kur’ân, kimden korkup-korkmayacağımızı şöyle beyan etmektedir: “...Şu halde, eğer imân etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.”2 Savaşta veya kavgada, en çok yara alanlar, siperini korkarak terk edenler, en az yaralananlar ise siperinde sebat edenlerdir. Korkarak kaçanlar, korktuklarıyla daha çabuk kucaklaşırlar! Aslında korku, gerekli bir histir. Eğer korku olmasaydı; hayatımızı bir gün bile devam ettiremezdik. Aslanla pençeleşir, yüksek yerlerden atlar; herkesle kavgaya tutuşurduk! Burada kavrayamadığımız, dengeleyemediğimiz mesele şudur: Cenâb-ı Hak korku damarını hayatı korumak için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır, müşkül, elîm ve azap yapmak için vermemiştir. Korku iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beş altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir korku meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimalle korkmak evhamdır, hayatı azâba çevirir.3
Dipnotlar:
1-Mektûbât, s. 403. , 2-Kur’ân, Âl-i İmrân, 175., 3-Mektûbat, s. 404.
16.03.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |