Hakan YALMAN |
|
Şekercihan kahramanları |
Son günlerde gençlerimiz hummalı bir faaliyet içindeler. Ulusal gençlik kongresi için geceleri gündüzleri birbirine karışmış bir vaziyette çalışıyorlar. Üstadın gençlik yıllarında dâvâsını İstanbul’a taşıdığı mekân olan Şekercihan bu anlamda ayrı bir cazibe ve şevk merkezi oldu. Şu an gençlerin İstanbul faaliyetlerinin merkezi olma istidadında. Bu da lâtif bir tevafuk. Rabbı Kerîm’e hadsiz şükürler olsun ki, dâvâmızı ülkemize ve dünyaya duyurma gayreti içinde pek çok farklı dergi, gazete, kitap, her biri Risâle-i Nur’un anlaşılmasına ayrı bir renk ve zenginlik katan farklı ekollerin farklı yayınları var. Artık, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere de nasip etmesi için fiilî ve kavlî olarak duâ ettiğimiz radyo lisânı ile de her eve, yoldaki insanlara da ulaşılabiliyor. Karpuzun içindeki çok sayıda çekirdekle adeta esmâ-i İlâhiyeyi bütün zeminde duyurmaya lisan-ı hâl ile niyet etmesi gibi bizler de havadaki zerreler ve bu zerreleri mânâlara dönüştüren kulaklar ve idrakler adedince aynı manayı yaşatmak istiyoruz. Bu davaya gönül vermiş insanların samimiyet ve gayretleri sonucu her alanda büyük gelişmeler kaydedildi. Küçük bir beldede bir avuç insanın el yazısı ile kopyalamak şeklinde başladığı ancak bütün dünyaya haykırmak niyeti ve duâsı ile yola çıktığı günden bu güne büyük mesafeler katedildi. Kilitli dolaplar içinde, mum ışıklarında hapisler, sürgünler, işkenceler göze alınarak yazılması ile insanlara ulaştırılması noktasındaki o samimi niyet ve duâların sonucudur ki, bugün İstanbul’un göbeğinde en büyük kongre merkezlerinden birinde dâvâmızı insanlara ulaştırabilme nimetini bizlere Rahim-i Zülcemal ihsan etti. Özellikle bu hakikatlerin yayılmasına gönül veren gençlerimiz gelinen noktayı iyi algılamalı ve bu nimete bir şükür olarak gayretlerini çok artırmalıdır. Kongre salonundaki görüntüleri ve birlik tabloları da bu anlamda büyük bir şevk ve gurur kaynağı oldu. Batı kendi hayat standartlarını bütün dünyaya yaymaya ve kendi değer yargılarını dayatarak tek tip global bir kültür oluşturmaya yönelirken, hedef kitle olarak çoğunlukla gençleri ön plana çıkarmakta ve onların nefis mücadelesinin merkezinde yer alan hazlara yönelik ruhunu istismar edebilmektedir. Oluşturulan eğlence ortamları, şehevî arzuları galeyana getiren her türlü aracın kullanılması, düşünceden uzaklaştıran bütün oyalayıcı araçların kullanılması gençlikte var olan güçlü bir benlik, acz ve fakrını hatırlatacak hastalık, sıkıntılar ve ölümlerle nisbeten seyrek olarak yüzleşmesi ve kendinden uzak bilmesi, bunları unutturma amacına yöneliktir. Gençlik ruh hâli ise buna çok yatkın ve bu yönden aldatılmaya fazlası ile müsaittir. “Cazibedar bir fitne” terimi bu manayı karşılıyor olmalıdır. Bediüzzaman bu probleme vurucu darbeyi Hazret-i Muhammed’den (asm) aldığı dersle ölümü ve gençliğin geçici olduğunu hatırlatmakla vurmaktadır. Gençliğin temel probleminin; ruhunu şekillendiren iç âleminde varlığı anlamlandıran temel bir tanımın bulunmaması olduğunu söyleyebiliriz. Benliğin tanımı ve varlığın tanımı karşılıklı iki ayna gibidir. Birbirine ışık tutar, birbirini yansıtır ve ruhta anlam boyutunu genişletirler. Varlığı anlamlandırmak için öncelikle sağlam bir duruş ve pozisyonu iyi belirlemiş olmak şarttır. Bu benlik tanımının ilk ve belki de en önemli basamağıdır. Kimlik oluşturmak ve bu kimliği sağlam esaslar üzerine oturtmak her alanda dalgalanmaların ve fırtınaların sahnesi olan dünyada fert için bir tutamak, ayakta tutacak bir dayanak olacaktır. Bediüzzaman’ın “beşerin nefs-i emmaresi” olarak adlandırdığı, ben merkezli şekillenmiş modern hayat, cazibeli ancak geçici ve günü birlik bütünü kuşatmayan sadece algıların alanına sınırlı, dar bakışlı çözümler sunabilir. Bunlar birer çözüm olmaktan çok, göz boyama ve aldatmacadır. Duygular köreltilerek, belirli noktalardaki hassasiyetler kırılarak bu noktaya ulaşılır. Bu aldatmaca karşısında özellikle genç nesil risk altındadır. Davamıza gönül vermiş gençler aynen Üstad gibi “karşılarında büyük bir yangın var, içinde arkadaşları kalmışcasına” imanlarını ve dostlarını kurtarma gayreti içinde olmalı ve bu koşturmaca esnasında ayaklarına dolaşanlara ehemmiyet vermemelidirler. Bu anlamda Şekercihan kahramanları güzel işler organize ediyorlar ve inanıyorum ki başta Peygamberimiz (asm) ve Hazret-i Ali (ra), Gavs-ı Azam (ks) ile Üstadın (ra) ruhunu şâd ediyorlar, mânen duâlarına mazhar oluyorlar.
06.04.2010 E-Posta: [email protected] |