Şükrü BULUT |
|
Zübeyri üslûp ve tarz... |
Risâle-i Nur pratiği Bediüzzaman’da erimiş Zübeyir Gündüzalp’ın Nur Talebeleri arasında bu denli kıymet ve hürmet görmesi, daha çok onun takip ettiği tarz ve üslûptan ileri gelmektedir. Şu yazımızda “üslûp” kelimesini edebî mânâsıyla sınırlandırmayacağız. Bediüzzaman Hazretlerinin dârülbekaya irtihalinden sonra, talebeleri arasındaki endişe, panik ve bazı kuşkuları, en fazla o dönemi yaşamışlar bilir. Bilhassa bin küsûr senelik “ferdiyet” geleneğine sahip Müslümanlara cemaat, şahs-ı manevî ve efkâr-ı amme gibi düsturları anlatmaya çalışmış bir Üstadtan sonraki talebelerin o günkü halleri hâlâ bizim için de merak konusudur. Zübeyir Ağabeyin o günkü küllî, yani bütünü içine alan bakışı ve bu mânâya ulaşmak üzere başlattığı çalışmalar fevkalâde önemli olsa gerek. Bediüzzaman’ın yerine onun talebelerinden teşekkül eden bir şahs-ı manevî ikame düşüncesi fevkalâde muhteşem değil miydi? Risâle-i Nur Külliyatının içinden Nur Cemaati işleyişini kolaylaştıracak, Nurculuk adına çerçeve dışına taşıyacakları önleyecek “Hizmet Rehberi” çalışmasının önemi zaman geçtikçe anlaşılıyor. Üstadından ayrılışının hüznünü Ebûbekirce henüz üzerinden atamadığı günlerde Aydın’a, Nazilli’ye gidiyor, medreseye giderek üç dört ay boyunca “Hizmet Rehberi”ni hazırlıyor. Bir rivayete göre hepimize ezberletmeyi arzu ettiği nurlardan derleme o kitapçık, Nurun meslek ve meşrebini hüve hüvesine tasdik etmek isteyenlere hâlâ hakikî bir rehberdir. Zübeyir Ağabey’in Emirdağ Lâhikası ve Tarihçe-i Hayat kitaplarındaki mektuplarını incelediğimizde, onun Bediüzzaman’daki erime biçimini de görüyoruz. Tebyiz ettiği mektuplarda, Üstadımızın talebelerinin isimlerinden sonra ismini yazması, bazı mektupları da başka ağabeylerin imzalarıyla neşretmesi ve Sözler kitabının hatimesine bizzat Bediüzzaman’ın emriyle konulmuş muhteşem konferansının altına ismini koymamasıyla, onun Bediüzzaman sonrasındaki şahs-ı manevîye nasıl çekirdek oluşturduğunun da bizlere en güzel dersi olsa gerek. Bediüzzaman gibi bir mânâ sultanının irtihalinden sonra tarîkatın tatlı “ferdiyet iklimine” kaçmak isteyenleri “Hizmet Rehberi” derlemesiyle tecrithânelerinden çıkışını sağlayan Zübeyir Gündüzalp, İslâm mâzideki gâlibâne ve balapervâne dönemlerine uçmak isteyenleri de “Beyanat ve Tenvirler” isimli yine nurlardan seçilmiş bir başka eserle durduruyor. Risâle-i Nur dairesine girmişlerin oradaki istikametlerini temin için hem teorik ve hem pratikle gecesini gündüzüne katarak 2 Nisan 1971 tarihine kadar hayatını bu yolda feda ediyor. Cemaatin şahs-ı manevisi ile birlikte hayatı içtimaiyyede yürümenin zorluğuna binaen Peygamberimiz (asm) tekrarla cemaatin ehemmiyetini vurguluyor. Bediüzzaman’dan sonra bu istikameti temin etmenin ne denli zor olduğunu Risâle-i Nur’a yakın tarihî örnekleriyle ortaya koymuştur. Risâle-i Nur’a talebe olmak isteyenlerin fıtrat farklılıkları kadar, bir Kur’ân hareketi olan Risâle-i Nur’a hücûm eden deccâliyet ve süfyâniyetin yoğun taaruzları da şahs-ı manevîyi teminde başta Zübeyir Gündüzalp olmak üzere diğer ağabeyler için hiç de kolay olmamıştır. Bir taraftan meşveretlerin düzenli, mesûliyetli, hedefli fikrî serbestiyet ve devamlılık gerektiren zincirden, halet-i rûhiyetleri gereği kaçmak isteyenler, diğer taraftan ehl-i dünyanın câzib dâvetlerine meylederek, güya Kur’ân’a hizmet adına dünyaya ve dinin her türlü menfaate alet olduğu tarafa koşmak isteyenlerin tesânüde getirdikleri sıkıntıları az çok yaşamaktayız. Dini siyasete ve dünyaevî makamlara alet etmiş siyasetçilerin yanına bugün bile koşan bazı Nur Talebelerinin Zübeyir Gündüzalp sevgilerinden şüphe etmiyoruz. Fakat Süleymaniye, Kirazlı Mescit Sokakta Zübeyir Ağabeyin ahir ömürlerini nasıl geçirdiklerine şahit olan hâlâ yüzlerce Nur Talebesine Zübeyrî üslûb ve tarzı sormakta fayda vardır. Elbette Risâle-i Nurlar dört duvar arasında mahpus kalmamalı… Elbette nurlar dünya dillerine tercüme edilmelidirler… Elbette Risâle-i Nur’daki fenlerin hakikatleri projelendirilerek hayata aktarılmalıdır. Elbette Kur’ân’ın şu hakikî tefsiri Türk gençliğine okullarda ders olarak okutulmalıdır. Elbette Risâle-i Nur´u okuyan müdakkik talebeler, hayat-ı ictimaiyye ve siyasiyye´deki vazifelilere nurlarla yol göstermelidirler. Fakat Nurun temel prensiplerinden, olmazsa olmazlarından, muhkemat nevîndeki çizgilerinden ve hizmet rehberindeki imam-ı Ali’nin (r.a.) tavsiye ettiği ulvî prensiplerinden taviz verilerek şu yukarıdaki maksatların hiçbirisine ulaşamayacağımızı hepimiz biliyoruz. Yakın tarihimizin örneklerinin henüz mürekkebi kurumadan. Kaptan köşklerine düşman süvarilerinin oturduğu gemilerle Mekke’ye gidilmez. İstasyonda sıkıntı çekmeyeyim, açlık ve soğukluk görmeyeyim diye yanaşan trenlere binerek mahall-i maksuda elbette varılmaz. Zübeyrî üslûp veya tarzın Risâle-i Nur’un ve Bediüzzaman Hazretlerinin pratiğinden başka bir şey olmadığını daha önce de belirtmiştik. Üstadın istiğna düsturuna son nefesine kadar ve nefsinde ve çevresinde tatbîk eden Zübeyir Gündüzalp’ın karşılaştığı bir zorluk da, “yanlış yorumlardır.” Risâle-i Nur’dan kendi arzularına göre, makabl (baştarafı) ve mabadlarını (son tarafı) nazara almadan bazıların “bektaşîce” hükümler çıkarmaları, onun zaman zaman üslûbunu sertleştirmeye de sebep olmuştu. Ferasetleri, Kur’ân’a muarız ve Peygamberimize (asm) düşman olanların hilelerini kavramaya yeterli olmayan, fakat cemaatin şahs-ı manevîsini de küçümseyerek nazara almayan ve dahil olduğu ehl-i dünya meclislerini de “Risâle-i Nur Talebeliği” kimliğini ibraz etmek isteyenleri “Zübeyrî üslûp ve tarz” her zaman mahcup edecektir. Risâle-i Nur Talebelerinin oluşturduğu şahs-ı manevî, ferdlerin kendi adlarına, herhangi bir sebepten dolayı (makam, menfaat, dışlanma korkusu ve ya siyasî tarafgirlik) meşveret dışı tercihlerine engel olacak değildir. Nihayet şahsî, ferdî ve subjektif kanaatidir, kişinin. İmanla kabre girmemizde önemli rol oyanayacak şahs-ı manevîye sadakatin ve şahs-ı manevîyi meydana getiren ahiret işlerinde muazzam ortaklığın mânâsını, Risâle-i Nur’u bir bütün olarak tetkîk edenler çok iyi bilirler.
05.04.2010 E-Posta: [email protected] |