H.İbrahim CAN |
|
Metro saldırısı ve kaynayan Kuzey Kafkasya |
Moskova’daki metro saldırıları Rusya’yı sarstı. Saldırganların kocaları Ruslar tarafından öldürülen Kuzey Kafkasyalı “karadullar” olduğu açıklandı. 39 masumun öldürüldüğü saldırılara, Rusya’nın Kuzey Kafkasya’da sürdürdüğü baskı ve zulümler elbette haklı bir gerekçe olamaz. Ama şurası bir gerçek ki; Rusya Kuzey Kafkasya’yı zulüm ve baskı altında tutmaya çalışıyor. Çeçenistan’a ağır saldırılar sonucu getirilen kukla hükümetin benzeri, Dağistan ve İnguşetya’da da var. Bu bölge küçük bir alan değil. 150 bin kilometre kareyi kapsayan alanda 5,6 milyon insan yaşıyor. Yaklaşık 80 etnik grup bulunuyor bu bölgede. Adıgey, Çeçenistan, Dağistan, İnguşetya, Kabardin-Balkar, Karaçay-Çerkez ve Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyetlerinin paylaştığı bölgede sınırlar 70 yıldır Ruslar tarafından sürekli değiştirilmiş, bölge insanları yakın tarih içinde sürülmüş ve tekrar yerlerine döndürülmüş, sözde özerk cumhuriyetler arasındaki sorunlar da sürekli tahrik edilegelmiştir. Böylelikle merkezî otoriteye karşı birlikte başkaldırmaları önlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca Rusya buralarda etnik Rus olmayan Rusya vatandaşlığı politikasını yaymaya çalışıyor. Bu projenin tutmayacağı da ortada. Rusya bunca zamandır savaştığı, kontrolü altına almak istediği Kafkas halklarını halen tanıyamamış gibi görünüyor. Hâlâ özel birlikleri ile köyleri basıyor, insanları öldürüyor ve kukla hükümetlerini tetikçi olarak kullanıyor. Öbür yandan yoksulluk, yolsuzluk ve işsizlik (İnguşetya’nın yüzde 75’i işsiz), bölgeyi kasıp kavuruyor. Özellikle Çeçenistan, Dağistan ve İnguşetya Rusya’nın genelindeki en yoksul bölgelerdir. Aslında bölge Rusya Federasyonu açısından stratejik önem taşıyor. Çünkü Avrupa ile Orta Asya arasındaki geçiş noktasını oluşturuyor; Karadeniz, Hazar Denizi ve Azak iç denizine ulaşma yolu üzerinde bulunuyor. Enerji nakil hatları da bu bölgeden geçiyor. Şimdi metro saldırıları sonrasında Medvedev’in güvenlik güçlerinin “daha zalimce” davranmasını tavsiye etmesi; “İzlerini sürün ve hepsini cezalandırın” emrini verdi. Bunun anlamı; Kuzey Kafkasya’daki masumların daha çok acı çekeceği ve daha fazla masumun hayatını kaybedeceği. Halbuki şiddet yalnızca şiddeti doğuruyor. Bölge halkı asla Rus olmadı ve olmayacak. Hürriyetine aşık Kafkasyalılar bütün bu zulümlere direnmeye devam edecek. Ancak bölgedeki bu olumsuz şartların, belli gruplar tarafından Müslüman gençleri teröre yöneltmek için kullanılması, haklı mücadelelerini haksız saldırılara dönüştürüyor. Buna bölgedeki enerji kaynakları dolayısıyla Rusya’ya karşı güç mücadelesi veren Amerika’yı da eklediğinizde, ortaya çözülmesi çok güç bir kaos çıkıyor. Zaten bugün baskı altında Rusya’nın yanında görünen devletler—bunlara Gürcistan savaşı sonrasında Rusya desteği ile bağımsızlıklarını ilân eden Güney Osetya ve Abhazya da dahil—yarın kendi özgürlüklerini daha fazla feda etmeye dayanamayıp, Rusya’nın karşısında yer alabilirler. Rusya bu sorunu çözebilmek için, 21. yüzyılda artık norm haline gelen temel kurallara riayet etmek zorunda; insan hakları, demokrasi ve adalet. Bu değerleri yerleştirmeden, yakın tarihin sürgünlerle, çatışmalarla dolu acı hafızasını yeni zulümlerle değil, barış ve iyiniyetle silmeden, Kuzey Kafkasya’ya huzur gelmeyeceği gibi, Rusya’ya da barış gelmesi güçtür. Tarih, din ve kültür bağlarımız bulunan Kafkasyalı kardeşlerimizin çilesinin bir an önce sona ermesi hepimizin duası. Bu konuda Rusya ile bölgedeki özerk cumhuriyetler arasında ve özerk cumhuriyetlerin kendi aralarındaki sorunların barışçı yollarla çözümü konusunda Türkiye’nin de elinden geleni yapması tarihî bir yükümlülüktür.
05.04.2010 E-Posta: [email protected] |