Ali FERŞADOĞLU |
|
Akla uydurma mekanizması |
Akla uygun davranışlar sergileyemezsek; sergilediklerimizi akla uydurmaya çalışırız. Bu savunma mekanizmasıyla, duygu ve heyecanlardan kaynaklanan düşünce ve hareketlerimizi kendimize veya başkalarına karşı inandırıcı sebepler, yorumlarla inandırıcı olmaya çalışırız. Kabiliyetsizliğimizden kaynaklanan uyumsuzluğumuzu örtmek için de, kendimizi haklı gösterecek gerekçeler ararız. Meselâ, derslerine çalışmayan öğrenci; öğretmenleri ve eğitim sistemini; alkolikler insanların anlayışsızlığını; tecrübesiz şoför, yolların bozukluğunu; ibâdetlerini ifâ etmeyen zamanının yokluğunu ileri sürer. Gerçekler bizi endişelendirdiği vakit, basit mantık oyunlarıyla kaçmaya çabalarız. Zayıf alacağını bilen bir öğrencinin, “Yok, aslında bir şeyler karaladım, öğretmen incelerse, düşük not vermez” diye düşünmesi gibi. Bu tepkinin en tipik örneklerinden biri, sözlü sınavlarda yaşanmaktadır. Sorunun cevabını bilmeyen öğrenci, teorik şeylerden ve soruyla direkt alâkalı olmayan soyut bilgilerden bahseder. Bu şekilde, cevabını bilemediği sorunun ağırlığından ve bilememenin stresinden kurtulmaya çalışır. Aynı hale, varlığa basit açıklamalar getiremeyen ve anlatımlarında karışıklığa, soyutluğa, muğlak anlatımlara yönelen felsefe de bir örnektir. Eşya, yani maddî âlem ya da mülk âlemini kendi içinde izaha yönelenler, vahye dayanmadan yaratılışa izah bulmaya çalışanlar için bu âlemler başlı başına bir risk faktörüdür. Aslında en büyük risk faktörü benliktir, yani kişinin kendine yönelik çözümsüzlükleri ve kendini tanımada, tanımlamada çektiği sıkıntılardır. Bunlara çözüm bulmakta sıkıntı yaşadıkça, netleştirmekte güçlük çektikçe muğlaklaştıran bir yol izlenir. Yine konumundan dolayı halkın sorularına cevap sorumluluğu taşıyan aydınlar, bu anlamda yetersiz kaldıklarında bu mekanizmayı kullanırlar. Yetersizliklerinin açığa çıkmaması için muğlak ve bilimsel ifadeler kullanarak bir tür savunma tavrı sergilerler. Bu, kuvve-i akliyenin ifrat mertebesi olan cerbezenin yansıması gibidir. Anlaşılmasında güçlük çekilen, ruhun izahta stres yaşadığı haller iyice anlaşılmaz hale getirilerek bir rahatlama arayışına gidilmektedir. Aslında insanın istikameti, ruhun rahatı bütün kuvvelerin orta noktasındadır. Akıl kuvvesinin orta noktasını ifade eden hikmet, hem ruhu, maddî âlemin dalgalanmalarına, stres etkilerine karşı koruyan, hem de sapmalardan uzak tutan vasat yolun adıdır. Vahye dayanmayan, İlâhî aydınlanmadan uzak kalan ve akıl feneri ile sınırlanmış bir entelektüalizasyon insanın fıtrîliğinden, aslî gerçekliğinden çok uzak kalacak ve ruhta bir inşirah, rahatlama sağlamadığı gibi, işleri daha çözümsüz ve içinden çıkılmaz hale getirecektir.
05.04.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |