Cevher İLHAN |
|
“Açılım” anaforu… |
Ankara, “açılım” anaforunda. “Açılımlar”ın biri bitmeden diğeri başlatılıyor. Ve peşpeşe gelen bu “açılımlar” ne garip ki bütün açılımların omurgası olan “demokratik açılım”ı bir türlü sağlayamıyor. Türkiye, “Kürt açılımı”, “Ermeni açılımı”, “Alevî açılımı”, “Kıbrıs açılımı” ve en nihâyet “Romen açılımı”yla devam eden “açılımlar” arasında savrulurken, şimdi de “Süryani açılımı”ndan bahsediliyor. Böylece başta demokratikleşme olmak üzere iç ve dış gündeme dair birçok önemli konu, açılım tartışmalarının gürültüsüne geliyor. Oysa bu tür etnik ve mezhebî gruplara göre tek tek “açılım” yerine, Türkiye’nin inanç, düşünce ve ifâde özgürlüğü ile hak ve hürriyetler açısından köklü bir demokratik açılıma ihtiyacı var. Bu bakımdan, ilk AKP hükûmetinin kurulduğu 16 Kasım 2002’de bizzat AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın kamuoyuna deklâre ettiği “Âcil Eylem Plânı”nda söz verilen “Türkiye âcilen hukuk devleti zeminine oturacaktır. Bunun için her türlü yasal düzenlemeler yapılacak olup, uygulamalarda sıkı sıkıya takip edilecektir” vaadinin gerçekleşmesi şart. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile AB kriterlerine ulaşması sözünün tutulması icâb ediyor…
“ERMENİ AÇILIMI”NDAN “ROMAN AÇILIMI”NA… Bir yıllık takvim içinde taahhüd edilen, “Sosyal politikalar alanında yapılacak her türlü düzenlemede özellikle gelir dağılımını düzeltici ve yoksul kesimleri gözetici unsurlar göz önünde bulundurulacağı” vaadinin tutulması, siyasetin ve eğitimin önündeki her türlü antidemokratik engelin kaldırılıp demokratikleşmesi zarûreti duruyor. Yine her seçim bildirgesinde ve hükûmet programında yinelenen, “İnsanların ayırım gözetilmeksizin, ekonomik ve sosyal bakımdan güvencede yaşamaları ilkesi çerçevesinde AB standart ve normlarının sağlanması, ekonominin geliştirilmesi vaadinin yerine getirilmesi gerekiyor. Oysa “açılımlar”a baktığımızda verilen vaadlerin üzerinden 7.5 yıl geçtiği halde siyasî iktidarın hiçbirinin alt yapısını hazırlamadığını görüyoruz. Bundandır ki “açılımlar” daha başlamadan bitiyor; vaadler havada kalıyor. Meselâ, geçtiğimiz haftalarda başlatılan “Romen açılımı”, en son bu açılımdan sorumlu Devlet Bakanı’nın konuşmasına karşı çalgı ve oyun havalarında kayboldu. Hatırlanacağı üzere, “Fak-Fuk Fon”un 100’er lira verdiği harçlıkla tutulan yüzlerce otobüsle binlerce Roman vatandaş Anadolu’nun muhtelif şehirlerinden toplatılıp İstanbul Abdi İpekçi spor salonuna getirildi. Ne var ki Romanlar, “açılım”da TOKİ evlerini istemediler; “Biz alışmışız evin önünde oturup çekirdek çıtlatmaya” isteklerinde ısrar ettiler. Başbakan’ın ve Roman aydınlarının “apartman dairelerine ikna süreci”nde kaldı. Sazlı-sözlü-çengili davul-zurna alaylarıyla, oyun ve şovlarla salonu dolduranların birlikte göbek atarak “Tayyip Baba!” diye karşıladıkları Erdoğan’ın, “Coşkunuz, heyecanınız, müziğiniz, eğlenceniz dâim olsun” diye başladığı ve “ille de Roman olsun!” övgüsüyle bitirdiği vaadleri de kesmedi. Romanlara, “sopar, elekçi, apdal, mıtrip, bala, paşa, gurbet, aşık, cano, şigan, cingan, çingene” dendiğini hatırlatıp “Siz Rom’sunuz, yani cansınız” diyen Erdoğan’ın, “Bu kardeşiniz Kasımpaşa’da, Dolapdere’de, Hacıhüsrev’de Romanlarla büyüdü, futbol oynadı” ikrarıyla gönüllerini almaya çalıştı. Ancak Sulukulelilerin “kırık kalpleri”ni tâmir edemedi. “Roman açılımı”, Kibariye’nin Erdoğan’ın elini tutarak “Çok yakışıklı adamsın, olay bir adamsın, üstüne adam tanımam anacım” medhiyesinin yer aldığı görüntü ve fotoğraflarıyla kaldı…
TOPYEKÛN DEMOKRATİK AÇILIM Keza “Ermeni açılımı” da akametle yüzyüze. AKP siyasî iktidarının, yine “Amerikan plânı, hegemonya ve çıkar politikaları”yla yaptığı bu açılım da akim kalmakta. Ermenilerle “izzet-i milliyeyi muhâfaza eden musâlâha”da başarısız kalınmakta. Bu yüzden “Ermenistan açılımı” projesi de daha açılmadan kapanmakla, kopmakla akamete uğramakta. “Alevî açılımı”, Aleviliği İslâm dışı bir “din” gibi gösterme tahrikiyle ileri sürülüp “camiye karşı cemevleri” alternatifinde ve okullardaki din dersleri karşıtlığında tıkanmakta. Gerçek şu ki âdeta kamuoyuna bir “açılım gösterisi” olarak sunulan bütün açılımların temelini, demokratikleşme ile hak ve hürriyetler oluşturmakta. “Kürt açılımı”ndan “Roman açılımı”na bütün “açılımlar”, demokratikleşme ve özgürlüklerde düğümlenmekte. Başbakan’ın, “Roman açılımı”ndaki “Bu ülkenin her bir vatandaşı birinci sınıf vatandaştır, kimseye ‘buçuk muamelesi’ yapılmaz” sözlerinin anlamı bu… Bundandır ki, etnik ve mezhebî farklılıklar cenderesindeki açılımlar yerine, “demokrasi ve hürriyetler” ekseninde bütün vatandaşlar, topyekûn inançlar, gruplar ve bölgeleri kapsayan “demokratik açılım” esas alınmalı… Tek tek tartışmaya açılan “açılımlar”la, yarım yamalak “demokratikleşme yamaları”yla, parça parça “hak ve hürriyetler”le demokratikleşme olmaz ve olmuyor…
05.04.2010 E-Posta: [email protected] |