40. Yıl Röportajları |
|
40 YILLIK OKUYUCUMUZ, EMEKLİ İMAM HATİP YAKUP ÖZLÜ: |
Başka yayınlarda Yeni Asya’nın fikir kalitesini göremedim. Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Yakup Özlü. 1950 yılında Sakarya Taraklı’nın Hark Köyünde doğdum. Bizim köyde okul geç açılmıştı. Uzak diye bir sene de göndermediler. 16 yaşında ilkokuldan mezun olduk. Parasız yatılı imtihanlarına girdik, kazandık. Yatılı olarak Kayseri İmam Hatip Okulu’na gittik. Orada 3 yıl okuduk. Sonra okul bizi 30 kişi kadar, Bursa İmam Hatip Okulu’na gönderdi. Oradan okulu bitirdik. Parasız yatılı olduğumuz için Diyanet tarafından Bursa’nın Uluçhan Köyü’ne atandık. Orada yaklaşık 7-8 ay vazife yaptık. Askere gittik. Askerden sonra aynı köy boştu. 2 sene daha aynı köyde vazifeye devam ettik. Sonra Arifiye’ye geldik. (Sakarya) 4 yıl da orada görev yaptık. Sonra Geyve’ye geldik. Emekli oluncaya kadar Geyve’de kaldık. 1997 yılında emekli olduk.
Risâle-i Nur eserleriyle ve Yeni Asya ile nerede, nasıl tanıştınız?
Risâle-i Nurlarla Kayseri’de talebeyken tanıştım. Bir arkadaş sohbete gitmiş. Geldi, “Cehennem nerededir diye bir soru vardı, cevabını dinledik” diye anlattı. Bizim de merakımızı çekti. Sonra biz de derse gittik. İlk dikkatimi çeken güzel resimlerin altına hat yazısı gibi yazılmış sözlerdi. Çok hoşumuza gitmişti o zaman. Orada derslere devam ettik. Sanırım 25 liraydı o zaman, büyük Sözler’i aldık. Risâle-i Nur’la da öyle tanıştık. Bizde de Risâle-i Nura teslim olup olmama sıkıntısı yaşandı bir dönem. O sıkıntılı zamandan Allah’ın izni ile kurtulduk. O sıkıntı da şöyle olmuştu. Biz İmam Hatipte okuduğumuz için âyet ve hadisle ders istiyorduk. Öyle bahsedilmediği için itirazımız oluyordu. Cevabını bizzat kendimiz çözdük. Çünkü Kur’ân’dan bahsedilirken “âyette böyle demiş” denir. Peygamberimizden bahsedilirken “hadiste böyle var” denilir. Ama İmam-ı Gazali’den bahsedilirken de “Gazali böyle demiş” denilir. Genellikle Risâle-i Nur sohbetlerinde de Üstadın adının söylenmesi gayet normal. Bir de bir itiraz noktam, hani İmam Hatipte okuyoruz ya, “Sani-i Kerim, Sani-i Zülcelâl gibi niye diyorlar” diyorduk. Essani (peltek se ile) ikinci demek. Ama sanaa kelimesini hiç duymamışız o zamana kadar, okumamışız. Ondan sonra onun da cevabını almış olduk. Bursa’ya geldik. Bursa’da da derslere devam ettik. Özellikle Tütüncüoğlu Apartmanına giderdik. Orada abilerden ilk Sungur Ağabeyi dinlemiştim. Etkilenmiştim çok. Ali Çakmak Ağabey vardı, Emir Sultan’da. Onun evine derse giderdik. O şekilde derslerle devam ettik hayatımıza. Yeni Asya’yla Kayseri’de İmam Hatip’te tanıştım. O zamanlar Bugün gazetesi vardı. Sonra “Bab-ı Ali’de Sabah” onları okudum bir süre. Sonra “Bizim Anadolu” gazetesi çıktı, onu okudum. Onun hoşuma giden sayfalarını keser, birbirine yapıştırırdım. Onları uzun süre sakladık. O ara İttihad gazetesiyle tanıştık. İttihad’ı devamlı okumaya başladık. Sonra Yeni Asya çıktı. Ondan sonra da Yeni Asya’yla devam ettik. Tanışmamız böyle oldu, böyle de devam ediyor.
Risâle-i Nurların, Yeni Asya’nın ailenize katkıları neler oldu?
Onların demokrat bir kimlik kazandırdığını söyleyebilirim. Şu anda bilhassa kızlarımın çocukları üzerindeki eğitim hassasiyeti ve sabırlarında Can Kardeş dergisinin ve Bizim Aile’nin, 80’li yıllardaki teyp kasetlerinin olumlu etkilerini gördük. Hatta küçük oğlum Said, “Aynur’un Annesi” adlı kaseti ezbere okuyordu. Onlara da faydalı olmak için aldık, okuduk, anlattık. Onlar da aldılar, okudular, istifade ettiler. Risâle-i Nurdan haberdar oldular, okuttuk, okutmaya çalıştık.
Yeni Asya sizde neyi ifade ediyor?
Yeni Asya’yı ben abartılmış bir ifade olarak görülüp algılanmazsa bir “mürşid” olarak görüyorum. Çünkü çok kere bir kısım tartışmalı meselelerde, —mesleğimiz imamlık olduğu için— o gün gazete elimize geçmeden tartışmalı meselelere girdiysek Yeni Asya’da mutlaka o konuyla ilgili ya bir makalenin, ya röportajın olduğunu görürdük. Gerek içtimaî ve siyasî, gerekse imanî konularda, ‘öyle midir böyle midir?’ diye tartıştığımız konularda gazetenin aynı konuyu incelediğini, araştırdığını ve bizim için doyurucu bilgiler sunduğunu gördük. Bu çok tekerrür etti. Gerek imanî konularda, gerekse içtimaî ve siyasî konularda gazetenin okuyucularını yanıltmadığını ve yanılttırmamış olduğunu gördüm. İtiraz edenlerin birçoğunun itirazlarının aslında din ve siyaset ilişkisini çok da fazla anlamadıklarından kaynaklandığını müşahede ettim. Bir kısmının itirazlarının da altını eşeleyip derinliklerine baktığımızda, şahsî meselelerinin olduğunu müşahede ettim. Bu da benim şahsî düşüncem. Elbette herkesin bir nevî mürşid-i kâmili vardır. Hepsine saygımız var. Bugün sosyal, siyasî, kültürel alandaki gelişme ve keşiflere baktığımızda birçok fikir ve siyaset adamının geldiği veya gelmeye çalıştığı noktalara Risâle-i Nurlar ve Yeni Asya bizleri yetmişli yıllarda getirmişti. Ve bunları Nurlarla, Yeni Asya ile anlatmaya çalışmanın gayreti içinde yola devam ediyoruz.
Yeni Asya’nın fikri yönden hizmet ettiği yerleri nasıl buluyorsunuz?
Son derece olumlu buluyorum. Şimdiye kadar ‘acaba bir tarafgirlik damarından mı böyle düşünüyorum’ diye aklıma gelirdi. Çünkü hem Yeni Asya’nın, hem Risâle-i Nurların iman hakikatlerinin içtimaî ve siyasî meselelerde bir nevî onun sesi, sedası tabirini kullanıyor bazı ağabeyler. O şekilde gördüm ve görüyorum. Başka yayınlarda Yeni Asya’nın kalitesini göremedim.
40 yıllık Yeni Asya okuyucususunuz. Gazeteyle ilgili hatıralarınız var mı?
Bursa’da Yeşil Türbe’nin bulunduğu semtte sohbete giderdik. Yıl 1969. Biz imam hatipte talebeyiz. Bir hafta sonu gündüz dersindeyiz. Nur Talebesi bir kardeş, asker. Dinî ve imanî konularda tartıştığı kardeşi ve bir de onun arkadaşı varmış. Bunları dersaneye getirdi. Kardeşi içeriye girdi, arkadaşı girmedi. Onları dışarıda bekledi. Dersaneyi gezdi, etrafa baktı, bir kısım sorular sordu. Bunlar 68 kuşağı denen kişilerden. Orada bulunan ağabey Risâle-i Nurlardan ona güzel cevaplar verdi. Samimî sıcak bir hava ile ayrıldılar. Ertesi hafta asker olan kardeş geldi. Diyordu ki; ‘’Oradan çıkar çıkmaz içeriye girmeyen solcu arkadaşına oradaki duyduklarını anlatmaya başladı. Adeta benden daha şevkli ve hararetli anlatıyordu. Ve arkadaşı ona ‘sen de mi kendini kaptırdın’ diye bir tabir kullandı. Ama o yine şevkinden bir şey kaybetmeden onunla mücadeleye devam etti.’’
Gençlere tavsiyeleriniz neler olur?
Gençlere tavsiyemiz, Napolyon ‘para para para’ demiş. Biz de ‘okuyun okuyun okuyun’ diyoruz. Çok okuyun, anlayarak okuyun. Araştırıcı olarak okuyun. Aklınıza takılan meseleleri yakın çevrenize ya da gazeteye sorun diye tavsiye ederiz.
İşlerimiz çok, okuyamıyoruz diyenlere neler söylersiniz? İnsan bir program yapar da ona uymaya gayret ederse okur. Bir zaman birisinin bir hatırasını dinlemiştim. Biri bir dergi vermiş, okumamış. 3 sene dergi gelmiş, rafa atmış. Bir gün eline geçmiş bir tanesi, okumuş. Sonra da derginin okuyucusu olmuş. Bu diğer konular için de geçerlidir diyebiliriz.
Eklemek istediğiniz bir konu var mı?
Ben genellikle Risâle-i Nurdaki konuların geniş izahlarını Yeni Asya’da, Köprü’de, Bizim Aile’de, Genç Yaklaşım’da görüp çokça istifade etmişimdir. Benim öğrencilik yıllarım hep devlet yurtlarında geçtiği için dershanelerde kalma imkânımız olmadı. Biz de o enginliği dergilerde bulduk, istifade ettik. Köprü’de tek bir konunun farklı yazarlar tarafından ele alınmış olması, meselelerin daha vazıh anlaşılmasına ve daha geniş bakış açısıyla bakmamıza vesile oluyordu. Şunu söyleyebilirim: 40 yıldır hiç ara vermeden Yeni Asya’yı okumaya devam ettim. Birkaç senedir Almanya’dayım. Yine gazeteye devam ediyorum. Ve vasiyetim olarak da maaşım varislerimden kime geçerse, maaşım devam ettiği sürece evime Yeni Asya’nın gelmesini vasiyet ediyorum.
Çok teşekkür ederiz. Nice 40 yıllara...
Ben teşekkür ederim.
HAVVA KÜÇÜK KONUR |
25.04.2010 |