25 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Danıştay kamerası

ALPARSLAN Arslan’ın işlediği Danıştay cinayetinde dört yıl sonra TÜBİTAK raporuyla gelinen aşama ‘Ergenekon’ bağlantılı kuşkulara yeni deliller sunuyor.

17 Mayıs 2006’da ‘türban’ kararı öne sürülerek gerçekleştirilen baskında Danıştay 2. Daire üyesi Yücel Özbilgin hayatını kaybetmişti. O günkü saldırıda yargıçlar toplu bir kıyıma da uğrayabilirlerdi. Çünkü Alparslan Aslan bir avukattı ve Yargıtay’a, ‘mesleği nedeniyle’ bir gün önce elini kolunu sallayarak girmiş, rahatlıkla ‘keşif’ yapabilmişti. İtirafçı tetikçi Osman Yıldırım’la birlikte cinayet silahlarını sokmakta da sıkıntı çekmemişlerdi.

Danıştay’a yönelik kanlı baskının ardından Türkiye ayağa kalktı.

Cinayet ilk anda, ‘türban’ kararıyla ilişkilendirildi ve ‘yargıçları korumadığı’ gerekçesiyle hükümetin üzerine yıkılmak istendi. Kocatepe Camii’ndeki törende bakanlar yuhalandı. Eski Başbakan Bülent Ecevit, törenden sonra beyin kanaması geçirdi ve uzun bir tedavi döneminin ardından GATA’da yaşamını yitirdi.

Ümraniye’de ele geçirilen Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin’e ait bir evdeki el bombalarının kafile numaralarıyla Cumhuriyet’e atılan bombaların aynı seriden çıkması, Danıştay dosyasını kökten değiştirdi.

Alparslan Arslan’ın Veli Küçük ve Muzaffer Tekin’e uzanan bir faktoring şirketinin avukatı olduğu anlaşıldı.

Böylece soruşturma Ergenekon’a dayandı.

Davalar birleştirildi.

Şimdi 4 yıl sonra TÜBİTAK raporuyla, 17 Mayıs’taki cinayetten 24 saat önceki tablo biraz daha netleşiyor.

Danıştay’ın ana girişindeki kamera kayıt cihazı nedense peş peşe arızalandıktan sonra 16 Mayıs’ta OYAK Güvenlik elemanlarınca sanki ‘ertesi gün’ olacaklar biliniyormuşçasına 16 Mayıs saat 16.00’da ‘kayıt yapamaz’ hale getiriliyor. Kameranın harddiskleri ‘onarım’ gerekçesiyle alınıp götürülüyor. 17 Mayıs’taki Danıştay saldırısından görüntü yok!

Önceki görüntülerin ise ‘silindiği’ açıklanmıştı.

TÜBİTAK raporuyla şimdi bu görüntülerin de bir kısmının ‘kurtarıldığı’ ortaya çıktı.

Bu kayıtlar incelendiğinde ‘keşif günü’ne ilişkin yeni delillere ulaşılması mümkündür.

Ergenekon örgütüyle bağlantılar açısından bakıldığında ise Danıştay’ın kamera sistemini kuran OYAK Güvenlik’teki bir emekli askerin MİT’le ilişkisi sorgulanmaktadır.

Alparslan Arslan’ın cinayeti salt ‘türban’ kararına tepki olarak bireysel gerekçelerle işlemediğine ilişkin yargılar pekişmektedir. TÜBİTAK raporu, Ergenekon açısından yeni bir dönemeçtir.

2007’de işlenen Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi ‘sonradan’ ortaya dökülen bilgi ve belgeler, ‘planlı’ cinayetlerin ‘derin devlet’ bağlantısını gözler önüne sermektedir. Cinayet günü Danıştay’ın güvenlik kamerasını devreden çıkarmak herhalde örgütlü bir iştir. Ergenekon avukatları TÜBİTAK raporuna ne diyecekler?!

Derya Sazak, Milliyet, 24 Nisan 2010

25.04.2010


Büyük balık

ÜMRANİYE’DEKİ bir evde yakalanan cephanelik, “Ergenekon” örgütünün ortaya çıkmasına neden olmuştu. O cephaneliğin peşinden gidenler geniş bir ağa ulaşmışlardı.

Şimdi sanırım “Ümraniye cephaneliği” gibi “kritik bir ilmik” Danıştay baskınıyla ilgili olarak ele geçiriliyor.

O cinayetin arkasında çok büyük bir örgüt olduğu anlaşılıyor.

İşin üstüne gittikçe, “cinayetin” çevresindeki kuşkulu ağ da genişliyor.

Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK’a ait bir güvenlik kuruluşunun Danıştay’ın “kameralarındaki” cinayetle ilgili kayıtları sildiğinin kanıtlanması birdenbire bu “cinayetin” tahminlerimizden daha da “derin bir operasyon” olduğunu yüzümüze çarptı.

İpin ucunu çektikçe “olta ağırlaşıyor” ve balığın büyüklüğü hissediliyor.

Bir kere işin içinde OYAK olduğu anlaşıldı. OYAK’ın “kamera kayıtlarını silen” personeli ise ortada yok.

Kimse onların nerede olduğunu söylemiyor. OYAK’a ait güvenlik kuruluşunun başındaki eski MİT görevlisi emekli albay da sırra kadem bastı.

Ama “kararan” tek kamera Danıştay’daki değil.

Danıştay’ı gören Sıhhiye’deki “Orduevi’nin kameraları” da karardı.

O kamera kayıtları istenmiş, ama Orduevi’nin kayıtları gönderildiğinde bu kayıtlar “açılamamış” bir türlü.

Bunu yazılı olarak Genelkurmay’a sormuşlar, onlar da yazılı bir cevap vermiş.

Cevap pek anlaşılabilir gibi değil, ama “sezebildiğim” kadarıyla “bizdeki kayıtlar artık yok” diyorlar.

Danıştay cinayetiyle ilgili “ordunun kayıtları” da kaybolmuş anlayacağınız.

Eldeki “açılamayan Orduevi kaydı” neden TÜBİTAK’a gönderilmemiş, o anlaşılamıyor. Zaten bu cinayetin yargılama aşamasında yaşanan ve anlaşılması imkânsız birçok tuhaflık var.

Bütün o mahkeme safhalarının bir daha gözden geçirilmesi gerekiyor.

Mahkeme, Danıştay’ın kameralarının “bozuk” olmasını hiç sorgulamamış.

Orduevi’nin kayıtlarının “açılamamasını” da sorun etmemiş.

Danıştay’daki cinayetin katil zanlısının “arkasında” kimin olduğunu ortaya çıkarmak için kılını bile kıpırdatmamış.

Tam aksine, neredeyse aceleyle bunun “örgütsüz bir cinayet” olduğunu karara bağlamaya uğraşmış.

Dava, İstanbul’daki Ergenekon Mahkemesi’ne geldikten sonra işin seyri değişti, kameralardaki kayıtların silindiği resmî raporla belirlendi. Ankara’daki mahkeme neden bunu yapmadı? Sadece bu mu...

Bu cinayetin bir görgü tanığı var, bu tanık, katilin keşfe geldiği gün yanında iki kişi daha olduğunu söylüyor ve katili teşhis ediyor. Ama bir şey daha söylüyor: “Beni Emniyette susturmaya çalıştılar” diyor. Böylece karşımıza işin bir de “polis” bacağı çıkıyor.

Emniyet’teki bu cinayeti soruşturan polisler neden “tanığı” susturmaya çalıştılar? O polisler kimlerdi?

O polisler hakkında bir soruşturma açıldı mı? Tanık, kendisinin Emniyette “susturulmak istendiğini” mahkemede söylediği halde neden mahkeme bu açıklamayı kaale almadı?

Ordu, kendine ait bir kuruluştaki elemanların “kameralardaki kayıtları silmesiyle” ilgilenmiyor, kendine ait Orduevi’nin kameralarının görüntülerini arşivlerinden siliyor.

Polis, tanığa “susması” için baskı yapıyor. Mahkeme bunlara hiç aldırmadan, cinayetin Ergenekon bağlantısını soruşturmadan dosyayı kapatmaya uğraşıyor.

O zamanki cumhurbaşkanı aceleyle bir açıklama yapıp bu cinayetin “laik cumhuriyete karşı yapılmış bir saldırı” olduğunu iddia ediyor.

Gazeteler ortaklaşa manşetlerle cinayeti “şeriatçıların” üstüne yıkmaya çabalıyor.

Danıştay cinayetinin faili eğer olay yerinde yakalanmasaydı bütün Türkiye karmakarışık olacaktı.

Bu çok planlı, organize bir saldırı. Ve, arkasında büyük bir güç var görülebildiği kadarıyla.

Şimdi İstanbul’daki Ergenekon Mahkemesi bu saldırının üstüne gittikçe daha çok belge ve bilgi ortaya çıkacak.

Ergenekon’un daha derinlerine inilecek. O derinliklerde belli ki “büyük balıklar” bekliyor.

Keskin dişli, zehirli balıklar. Yakalanmaya yaklaştıkça daha da canavarlaşacaklar herhalde.

Kendimizi sakınarak, ama kararlı bir şekilde ipin ucunu çekmeliyiz.

Bütün bu zehirli balıkları yakalayıp, tarihimizde belki de ilk kez temiz sularda yüzeceğiz.

Ahmet Altan, Taraf, 24 Nisan 2010

25.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım