Hüseyin EREN |
|
Levhada asılı kalmak |
Başucumuzda bizi teselli eden bir levha var mı, baktığımızda bize sabır telkin eden, nefsimizi susturan bir levha… Okuduğumuzda yaşandığımız sıkıntıları ünsiyetli gösteren, acılarımızı şuruba dönüştüren şifa satırları ihtivâ eden bir levhaya ne kadar ihtiyacımız var bir bilsek. Evlerimiz, odalarımız asılsız ve ihtiyaçsız eşyalarla, zihnimiz işe yaramaz düşüncelerle dolu olduğundan böylesi bir levha göze batar, görüntüye bozar diye koymayız, koyamayız. Raflardaki kitaplara elimiz ya uzanır ya uzanmaz; ya oturulan odanın uzağındadır ya da biz onlardan uzağızdır. Acele ile çıkıp acele ile döndüğümüz evlerde ekranlara sırt dönüp kırmızı kitaplardan hikmet devşirmek o kadar zor ki! Yatarken ve kalktığında okuduğun levhayı asmak da bir o kadar zor; evin görüntüsünü bozar, düşüncelerin şekli izin vermez. “Ey nefsim 44 sene, yüzde doksan adamdan ziyade zevklerden hisseni almışsın, daha hakkın kalmadı.” Yaz ve oku; hakkıyla, hakikatiyle… Yaşadığın aynı yaşantıyla yaşayabilir misin bir daha? “Sen, ani ve fani zevklerin bekasını arıyorsun. Onun için onun zevâliyle ağlamaya başlıyorsun.” Beka için ağla, ağlayabildiğin kadar; nerede o anilik ve fanilikten kurtulanlar, nefsini susturabilenler; hangi levhanın altında hüzün yağmurlarla ıslanıyorlar? “Senin başına gelen zulümler ve musibetlerin altında kaderin adaleti var.” Hep başkalarını suçluyor, hep başkalarını yargılıyorsun; o olmasaydı böyle olmazdı, bu böyle yapmasaydı şöyle neticelenmezdi. Kukla oyunu, kör ebe masalı; gerçek olan zulüm ediyorsun, kader seni adaletiyle yargılıyor. Her hadisenin başında, ortasında ve sonunda O’nu görmüyorsan musibetle kader seni dürtüyor; uyan. “Zâhirî musibetler altında ve neticesinde, inayet-i İlâhiye’nin çok tatlı neticeleri var.” Sabır ve şükürle neticelenen hangi musibet bu hakikati doğrulamamış, tasdik etmemiş; öyleyse bu sabırsızlık ve şükürsüzlük niye? Sabrın azsa, tatlı neticeden alacağın hissen de az olacak. Nazarlarını temizle, zihnini arındır, bakışlarını bayağılıktan kurtar; tatlı neticenin yanında musibetin az olduğunu göreceksin. “Kadere iman eden kederden emin olur.” Bunu rehber etsen fani zevklerin tükenişi, musibetlerin gelişinde ağlayabilir misin? Musibetlerden hikmet ve sevap devşiren, zevklerin gitmesinden elem duyar mı? Zevkler şükür, musibetler sabır için. İçinde sabır ve şükür barındırmayan hayat, ne kederli bir hayat. Zihnin başucuna, gönül evinin orta yerine, odanın sabahta ve akşamda okunacak bir yerine hakikat dolu levhayı asmak ve o hakikatte asılı kalmak; hayatın “en”ini bulanların kârı olsa gerek. Hızla akan hayat levhalarında ne kadar çok ihtiyacımız var böylesi hakikat levhalara ve o levhaları asacak cesarete ve onda asılabilecek kahramanlığa. 27.04.2010 E-Posta: [email protected] |