Mehmet KARA |
|
Üç sene geçti hâlâ yayında… |
Türkiye demokrasi tarihinin kara lekelerinden birisi olan bir “kara gün”ün daha yıldönümünü kutladık! 1960’ta kanlı darbe ile başlayan “darbeler süreci” muhtıralar ile siyasî iradeye müdahalelerle devam etmiştir. Bunlardan birisi de 27 Nisan e-muhtırasıdır. 27 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay’ın internet sitesinde yer alan ve sonradan e-muhtıra diye isimlendirilen “bildiri”nin sonuçları siyasette bazı neticeleri olmuştur. 27 Nisan e-muhtırasının en önemli sonuçlarından birisi, cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda Anayasa Mahkemesinin aldığı karar olmuştur. 367 sayısının seçilmek için alınması gereken asgari oy olarak kabul edilmesi ciddî tartışmaları beraberinde getirmiştir. Diğer bir neticesi de 20 milyar dolarlık ekonomideki zararlardır. Bu dönemin öncesi ve sonrasını şöyle bir hatırlatalım: 27 Nisan 2007 günü Meclis, 11. cumhurbaşkanını seçmek için toplandı. Seçimde tek aday Abdullah Gül’dü. Ancak eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun, “Cumhurbaşkanlığı seçimi için Meclis’te 367 vekilin bulunması gerekir” görüşünü kabullenen CHP, oylamaya katılmadı. Oylamaya 361 vekil katılırken, Gül, 357 oy aldı. Toplantı yeter sayısı 367’yi bulmadığı iddiasıyla CHP, oylamayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Aynı günün gecesi saat 23.20’yi gösterirken Genelkurmay, internet sitesinden yayınladığı bildiri ile sürece müdahale etmiş oldu. Bildiride neler yoktu ki… “Laiklik elden gidiyor”la başlayan, Kutlu Doğum Haftası faaliyetlerine, çeşitli illerde Kur’ân okuma yarışmalarının düzenlenmesine, dinî sohbetlerin yapılması ve ilâhilerin söylenmesine varıncaya kadar birçok şey yer aldı. Ve sürecin endişeyle izlendiği belirtilirken, “laiklik” vurgusunu yapıldı. Bildirideki en ilginç gerekçe, Kutlu Doğum Haftası faaliyetlerinin 23 Nisan kutlamalarına alternatif hale getirildiğinin söylenmesi olmuştu. Bir de bildirinin son cümlesinde yer alan “Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır” denmesi bir başka trajediydi. Hükümet, e-muhtıraya ertesi gün cevap verdi: “Başbakan’a bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez…” Sonuçları malûm: 11. cumhurbaşkanı seçilemedi, erken seçim kararı alındı. Seçimlerin ardından “mağdur” görünen AKP, yüzde 46.58 oy alarak iktidara geldi. Gül, seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıktı. Yıllar sonra dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, bildiriyi kendisinin yazdığını söyledi. Bildiri, Büyükanıt’ın Erdoğan’la görüşmesinin ardından bir süreliğine siteden kaldırılmasına rağmen sonradan Genelkurmay internet sitesine yeniden konuldu ve bunca tartışmalara rağmen hâlâ da yerinde duruyor. Bu bildirinin müdahale olmadığını söyleyen Büyükanıt, Anayasa Mahkemesinin kararının kendilerini haklı çıkardığını söyleyerek de, ibretlik bir cümle sarfetti. Gelinen safhada bildiride dikkat çekilen “Kutlu doğum 23 Nisan törenlerine alternatif” cümlesinden sonra haftanın tarihi değiştirildi. Daha önce 20-26 Nisan tarihlerinde kutlanan hafta bu tarihten sonra 16-22 Nisan tarihlerinde kutlamaya devam ediyor. Bu bile bu açıklamanın bir bildiri mi, yoksa e-muhtıra mı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Şimdi sorular, anayasa değişikliği teklifinde ihtilâlcilere yargılanma yolunu açan geçici 15. madde kaldırılırken, siyasete müdahale ettiği söylenen bu bildiriyi kaleme alanların yargılanıp yargılanmayacağında düğümleniyor. Kimin yazdığı belliyken ve bildiri hâlâ yayınlandığı yerde dururken bu soruya üç sene sonra dahi cevap verilmemesi de düşündürücü. * * *
KAVGA ETMEYİN, DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKIN “27 Nisan bildirisi” bu sene ülkenin değişik yerlerinde protesto edildi. En ilginci de Ankara’da Abdi İpekçi Parkında Dünya Demokrasi Hareketi’nin yaptığı tiyatrolu eylem oldu. Eylemde, karşılıklı iki masa oluşturulmuştu. Masaların birinde “Millet Meclisi” diğerinde, “Sözde değil, özde(n) kışlası” yazıyordu. Meclis’te iktidar ve muhalefet partilerini temsil eden kişiler kavga ederken, diğer masadakiler onların bu hallerine gülüyorlar bir yandan da “bildiri” hazırlıyorlardı. Sonrasında kavga bitmeyince bildiri okundu. Tam o sırada gerçekleşen bir olay eylemden daha çok dikkat çekiciydi. Skeçli eylemi izleyen bir seyircinin milletvekillerini temsil edenlere “Kavga edin, edin. Biz de burada birbirimizle kavga edelim” demesi bütün dikkatleri üzerinde topladı. Zira, son günlerde de Meclis’te yaşanan kavgalar artık milletin büyük tepkisini çekiyor. Sonrasında hazırlanan “e-demokrasi” bildirisi okundu ve bir mesaj verildi. “Ülkem için demokrasi… Demokrasi varsa gerisi teferruat…” O izleyicinin de verdiği mesaj, “Kavgayı bırakın demokraside birleşin. Böyle şeylere meydan vermeyin oldu. Bir daha ihtilâller, muhtıralar, postmodern darbeler, e-muhtıralar yaşanmasın isteniyorsa, Türkiye demokrasisinin böyle kara günler görmemesi için demokrasiye sahip çıkmak herkesin görevi… Bunun içinde demokratikleşmenin önünde engel olan takozları kaldırıp, özgürlüklerin önünü açacak çaba içinde olmak gerekir. 30.04.2010 E-Posta: [email protected] |