Mehmet KARA |
|
Yargıda “sorun” nerede? |
AKP’nin hazırladığı anayasa değişiklik paketi Meclis Adalet Komisyonu’nda dün itibariyle görüşülmeye başlandı. Değişiklik paketinin en çok tartışılan maddeleri yargıyla ilgili olanları. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değiştirilmesi konuları hem muhalefet, hem de yüksek yargı tarafından eleştirilmeye devam ediliyor. En çok tepki de HSYK içinden geliyor. Bu tartışmaların yaşanmasına sebep olan değişiklerle yargıda yaşanan son gelişmeleri yan yana koyduğumuzda konu daha çok dikkat çekici hale geliyor. Bir taraftan HSYK’da hükümetle diğer HSYK üyeleri arasındaki tartışmalar sürüyor. Son toplantıdaki “Toplantıyı terk etti, etmedi” tartışmasında olduğu gibi Adalet Bakanı ve müsteşarı katılsa da, katılmasa da sonrasında tartışmalar yaşanıyor. Yargının HSYK kanadındaki tartışma bitecek gibi görünmüyor. Hükümetle restleşme anayasa değişikliğinin halk tarafından kabul edilmesine kadar süreceğe benziyor. Diğer taraftan “balyoz soruşturmasında” yaşanan gelişmeler de yargının ne halde olduğunu göstermesi açısından önemli. Bir hakimin verdiği kararı öteki hakim iptal ediyor! Bu normal zamanlarda normal bir karar olarak kabul edilebilir. Ancak yaşananları göz önüne alırsak normal olmadığını görebiliriz. 1 Nisan ile 4 Nisan arasında yaşananları bir özetlersek sıkıntı su yüzüne çıkar: Önce bir hâkim yürütülen “Balyoz soruşturması” için tutuklama kararı veriyor. Birkaç gün sonra tutuklu bazı sanıklar hakkında nöbetçi hâkim tahliye kararı veriyor. Bu karara karşılık tahliye edilen zanlıların yeniden tutuklanmasına tahliye kararı veren hâkimin de üyesi olduğu ağır ceza heyetinin oybirliği ile tekrar tutuklanması yönünde karar veriyor. Bunlar olurken, tutuklulukları kaldıran nöbetçi hâkim sağlık raporu alarak görevinin başına gelmiyor. Tabiî birçok zanlı bu arada ya GATA’ya, ya da başka yerlere gitmiş oluyor. Gelinen noktada ise şu ana kadar önce tutuklanan sonra tutukluluğu kaldırılanların büyük bir kısmı tekrar tutuklandı. Bunları görünce kamuoyu da soruyor: Yargıda neler oluyor? Diğer yandan da soruşturma sürerken savcılar görevlerinden alınıyor, yerine yenileri atanıyor. Aslında Şamil Tayyar’a konuşan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in sözleri yargının geldiği noktayı özetliyor: “Gözaltına alınması istenen subayların 78’i muvazzaf... Bunların 25’i amiral ve general rütbesinde... Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda var, Güney Deniz Saha Komutanlığı’nda var, 6. Kolordu’da var, Hakkâri’de terörle mücadele eden askerî birliğin başında olan var... 15-20 kişi de emekliye ayrılmış subay, toplam 95 kişi... Böyle bir yakalama ve gözaltı kararının yol açacağı sonuçların iyi değerlendirilmesi gerekir.” (Şamil Tayyar, Star, 7.4.2010) Bu sözlerin ardından “Görevde olan üst rütbeli asker sayısı çok olduğu için mi görevden almalar oluyor?” gibi birçok soru akıllara takılıyor. Öte taraftan da, Balyoz soruşturmasını yürüten iki savcının görevden alınması ile kalınmıyor, hemen peşinden “amirallere suikast” soruşturmasını yürüten savcı ile “Balyoz soruşturması koordinatörü” de görevden alınıveriyor. Yargıda yaşanan bu gelişmelerin siyasete yansımalarını eklersek, soruların daha da arttığını görebiliriz. Anayasa değişiklik taslakları gündeme geldiğinden beri destek vermeyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kimilerine göre siyasî manevra, kimilerine göre de “şark kurnazlığı” olarak görülen teklifini eklersen yargı meselesi daha çok açığa çıkar. Bakın değişiklik paketinde Baykal şimdi ne safhaya geldi: “Cumhurbaşkanı Gül sadece üç maddeyi referanduma götüreceğini söylemesi halinde biz uzlaşmaya varız…” Peki, bu üç madde ne? Tahmin edeceğiniz gibi değişiklik paketinin içinde en çok tartışılan HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ile parti kapatmaya Meclis izni getiren düzenlemeler. Baykal’ın maksadı acaba siyasî mi, yoksa hükümete yönelik bir tuzak mı, orasını önümüzdeki günler gösterecek. Yargının bağımsız olup olmadığı konusunda yıllardır yapılan tartışmalar, bu olaylardan sonra daha da hararetli tartışılır hale geldi. Bunun sebebi de yargının son günlerde verdiği kararlar. Yani, yargının kendisi, yargının bağımsızlığı konusunu daha çok tartışılır hale getirmiş oldu. Adalet Bakanı Ergin’in söylediği gibi “Temelinden bu işi uluslar arası standartlara oturtup tartışılmayacak bir yapıyı bina etmedikçe, biz bu tartışmaları daha her gün yapmaya devam ederiz…” Anayasa değişikliği bunun önüne geçecek mi? Yoksa yargı reformunu daha da genişletmek gerekiyor? Bu tartışmalar daha ne kadar sürecek? Bekleyip göreceğiz… Bütün bunları alt alta koyduğumuzda yargıda neler oluyor sorusu ortaya çıkıyor. Yargı direniyor mu? Yoksa yapılanlar normal gelişmeler mi? Yapılan anket sonuçlarına göre hukukçular dahi yargıya güvenmiyorsa burada bir sorun yok mu? Olduğu görülüyor. Bu yüzden de, yargının tartışma ortamından çıkarılması için herkes üzerine düşen görevi yapmalı. Çünkü, yargıya güven sarsılırsa, telâfisi zor olur.
09.04.2010 E-Posta: [email protected] |