Şükrü BULUT |
|
Müslümanların iffeti entegrasyona engel mi? |
Cehalet kadar insanı gülünç duruma düşüren çok az şey vardır. Yarım asrı geçkindir ki Müslümanlar “misafir işçi olarak,” harpte yerle bir edilen Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika ve Fransa gibi ülkelerin yeniden inşası için dâvet edilmişler. Tam yarım asır… Müslümanların Avrupa'dan çok farklı bir kültüre sahip olduklarını Avrupalı siyasetçiler ve idareciler biliyorlardı. Onların kendilerinden farklı olarak giyindiklerini, yediklerini ve hayata farklı açıdan baktıklarını biliyorlardı. Temizlik anlayışlarının da farklı olduğunu… Dinlerinden kültürlerine akmış güzel ve çirkin anlayışını… Avrupa dinlerinde çok belirgin olmayan haram ve helâl anlayışının da çok yeni olduğunu biliyorlardı. Bu küçük kıt'aya daha çok Asya ve Afrika'dan dâvet edilen misafir işçilerin dünyalarını ve hayatlarını dinî inançlarla dizayn ettiklerini bilmemeleri mümkün değildi. Zira Peygamberlerin çoklukla Asya'da gelmesinin ve Avrupa'nın da fen ve felsefe ile ayağa kalkmasının sırrını da Avrupalı düşünürler biliyorlardı. Bir Asyalıyı harekete geçirmenin, motive etmenin, yeni bir bilgi veya âdâb öğretmenin en kolay yolu dinden geçiyordu. Teknoloji ve medeniyette çok ileri giden Avrupalının bunu bilmemesi mümkün değildi… Fakat maalesef yarım küsur asır geçmesine rağmen Müslümanların vazgeçemeyeceği temel değerlerin bazı Avrupalılarca hâlâ anlaşılmadığı, ortaya çıkan resimlerle anlaşılıyor. Türkiye'deki diktatör Kemalistlerin hakim oldukları yerde insanlara zorla alkol içirdiklerini, basına yansıyan generaller arasındaki diyaloglardan öğreniyoruz. Askerî okullardaki öğrencilerin kız arkadaş edinmeye zorlanmaları ve kız arkadaşı olmayan genç subayların sıkıntı çekmeleri, Kemalistlerin semavî dinlerin temel prensipleriyle kavgalı olduğunu göstermişti. Türkiye'de bu tarz haksızlıklara itiraz edenler ise, iddialarına AB'deki hak ve hürriyetleri örnek gösteriyorlardı. Fakat şu son yıllarda başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkerlerindeki “İslâm ve insanlık karşıtı” uygulamalar hakikaten midemizi bulandırmaya başladı. Entegrasyonu buradaki politikacılar belki de otuz senedir devamlı konuşuyorlar. Bazan entegrasyon; Avrupa´da yaşayan her insanın dininin gereğini serbestçe yapması, kültürünün öngördüğü tarzda yaşaması, Avrupa’nın temel insan anlayışı ve hukukuna ters olmamak kaydıyla hürriyet içinde bu medenî kıt'ada yaşamak anlamına gelirken; entegrasyon adına okullarda ve bazı resmî dairelerde yapılan bazı uygulamalardan ise, tamamen dinsizlik, ahlâksızlık ve kaos mânâsını anlıyoruz. Avrupalı politikacılar, eğitimciler veya çeşitli fonlardan yararlanan sivil toplum kuruluşları İslâmın ana çerçevesini nazara almadan Müslümanlarla ilgili hiçbir güzel projeyi uygulayamaz. Burada dinsizlik fikriyle ve İslâm ahlâkını bozmak niyetiyle yapılacak çalışmaların, Avrupa toplumuna daha çözümsüz bir problem olarak döneceğini belirtmek lâzım. Zirâ bir Müslüman genç İslâmiyetin prensiplerinden uzaklaşırsa, Avrupa’nın hiçbir psikolog ve pedagogu onu topluma faydalı hale getiremez. Dinsizlik ve ahlâksızlığı Avrupa'da yaygınlaştırmak isteyen kuruluşların dışındaki doğru araştırma enstitülerinin neticeleri gösteriyor ki; iffetine dikkat eden, alkol kullanmayan, karşı cinsle nikâhsız beraberliği olmayan ve aile hayatları düzgün Müslüman gençler, bulundukları yerlerde çalışkanlıklarıyla, temizlikleriyle, emniyetleriyle ve güzel arkadaşlıklarıyla AB ülkelerine büyük fayda sağlıyorlar. Kendileri problem çözüyorlar ve Avrupa'ya öz vatanları gibi sahip çıkıyorlar. Müslümanların iffeti entegrasyona engel olabilir mi? Türk gençlerinin nikâhsız eşlerle sinemaya gitmemeleri bir eksiklik mi? Okul gezilerindeki kız erkek karışıklığının sebep olacağı nahoş bir neticeden çocuğunu alıkoymak suç mu? Türk gençlerinin alkol almamaları entegrasyona mani mi? Dinlerinin gereği üzere yaşamak isteyen aileleri gençlerden başlayarak parçalamak kahramanlık olabilir mi? Çoktandır, Avrupa'da dinsizliği ve ahlâksızlığı teşvik için bazı sivil toplum kuruluşlarının faaliyette olduğunu, buradaki Müslümanlar gözlemliyorlar. Bazı büyük medya gruplarının da bu insanlık karşıtı hareketlerin propagandasını yaptıklarını üzülerek izliyoruz. Medyanın bir vazifesi de toplum barışına hizmettir. Müslüman Türklerin iffetleriyle mücadele için, insanlarda güzel ahlâkın bir yansıması olan utanmayı negatif gösteren ve aile yapısını bozmaya gençlikten başlayan yayınların yalnız Müslümanlara değil, bütün Avrupa ailelerine ve hatta insanlığa büyük zararlar verdiğini düşünüyoruz. İslâmiyet iffet noktasında kadın-erkek ayrımı yapmaz. Gençlerin kaide dışı yanlış hareketlerini hiçbir Müslüman hoş karşılayamaz. Araştırmacılar namus ve iffet meselesini Kur'ân ve Sünnetten doğru bir şekilde öğrenseler, vazifelerini daha faydalı yapmış olurlar. Semavî din karşıtı dinsiz ve ahlâksız bazı Avrupalıların, mahiyetini açıklamaya çalıştığımız projelerde Müslüman ailelerin çocuklarını kullanmaları, Avrupa'daki aileleri parçalamak isteyen düşüncenin dehşetli boyutlarını gösteriyor. Entegrasyonla dinsizliği, ahlâksızlığı, kaosu ve anarşiyi elde etmek isteyenlere hükümetlerin, bilhassa Almanya'nın Berlin eyaletinin arka çıkması, Almanya'nın dışarıdaki misyonuna zarar veriyor, kanaatindeyiz. Berlin hükümeti, önce Lankwitz´deki St. Marien Hastanesine her gece taşınan alkolik gençlerin dertleriyle ilgilensin. Sonra da internetteki faciayı, internet bağımlılarını tedavi merkezi başkanı Christof Hertenberg'e sorsun. Gençliğin sel halinda uyuşturucu, bağımlılık, alkol ve suç gibi hastalıklara yenik düştüğü bir zamanda, yine Berlin Neoköln'de Zuckermeyer Lisesindeki başörtülü kızların ahlâk ve iffetleriyle mücadele etmek, Berlin eğitiminin yüz karasıdır diye düşünüyor Müslümanlar.
09.04.2010 E-Posta: [email protected] |