Halil USLU |
|
13 yıl sonra aynı salonda |
Tarihin derinliklerine ulaştıkça yılların ne kadar çabuk geçtiğini fark ediyorum. Aynı mefkûre içinde, kırık çizgi olmadan yürümek ve hizmet bayrağını ve formasını taşımak bir fani için müstesna bir hayat sahifesidir. Bütün meşakkatlere, engellere ve imkânsızlıklara rağmen ayakta kalmak, yürümek lütf-u İlâhîdir. Hamd ve şükründen âciziz. Barigâh-ı rahmetinden tazarrumuz da budur. Bundan 13 yıl önce Nisan’ın ilk haftasında Kırıkkale ilimizde, dönemin milletvekillerinin de dahil olduğu hâzırûna ve gönül insanlarına “Bediüzzaman’dan Çağımıza Müjdeler” konferansını vermiştik. Aradan tam 13 yıl geçti, bu sefer “Risale-i Nur Enstitüsü ve Yeni Asya Gazetesi Kırıkkale Temsilciliği” organizesinde, bu aziz ilimize konferans sadedinde ve Büyük İslâm mütefekkiri Bediüzzaman Hazretlerinin dar-ı bekâya vuslatının 50. sene-i devriyeleri münasebetiyle “Dünya Barışı ve Gençlik” adı altında aynı kültür merkezi salonunda bir saatlik hitabede bulunduk. İl müftüsü Osman Beyin ellerini tuttum ve duâ istedikten sonra kürsüye yürürken gözyaşlarımı tutamadım. Öyle bir sır ki, anlatılmaz ve anlaşılmaz! Kültür merkezinin salonunu tıklım tıklım dolduran can dostlarımı selâmladıktan sonra, bir anda elinde iki mendil, bir nazar boncuğu olan bir zât kürsünün başına dikiliverdi. Konuşmamı kestim ve hiç tanımadığım o zata dedim “Nedir bu mendiller ve nazar boncuğu?“ “Terlediğinde bu mendille terini sileceksin ve nazar değmesin diye de kürsüne bu nazar boncuğunu yapıştıracağım” vs. dedi. Ben de “Terlemem, ama gözyaşları dökerim” dedim ve hakikaten konuşmanın başlarında akan gözyaşlarımı bu zâtın mendiliyle cemaatin huzurunda sildim. Ayrı bir sır da; takdimleriyle ve kibar konuşmalarıyla gönlümde yer yapan muhterem Mesud Nurver ve veciz bir açış konuşması yapan Kırıkkale Risale-i Nur Enstitüsü ve Yeni Asya Gazetesi Temsilcisi muhterem Hüseyin Kazan Beyler benim konuşmama adeta kapı ve pencere açtılar ve onların Hz. Bediüzzaman’dan aktardıkları vecizeler beni, konferansın mecrasına ve hakâikına götürdü. Ne aktardılar onlar? “Evet, ümitvâr olunuz; şu istikbâl inkılâbı içinde en yüksek gür sada, İslâmın sadâsı olacaktır” 1 ve “İki dehşetli harb-i umumi neticesinde, beşerde hâsıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, katiyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikata dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile musâlahâ veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılınç çekemez.” Evet hayal tevehhüm edilen bu büyük Sultanın tesbitleri hakikat oldu. Bu ve emsâli vecizeleri tarihî, ilmî ve dünyadan nakillerle, rakamlarla ve nüktelerle anlatmaya ve açmaya çalıştık. Salonda da ifade ettik, Türkiye’nin ve dünyanın açılım paketleri ve barışı, ancak Kur’ân’ın esaslarıyla mümkün olacaktır. Romanya Bükreş Üniversitesi’nin gayr-i müslim profesörlerinden George Grigore, “Medeniyetler çatışmasını önleyecek ve dünya barışını sağlayacak ancak Risâle-i Nur eserleridir” diyor.3 Hz. Bediüzzaman’ın “Kimin imanı varsa, o cihetle bizim kardeşimizdir” demesi ise, ayrı bir güzellik ve tarihi derstir. Kırıkkale için “13 yıl sonrası” konferans mânâsındadır. Konferansın dışında, son 14 yıl içinde 40 küsur defa seminer ve sohbetlere dâvet etmişler ve gitmişimdir. Kırıkkale bizim için “kırık” değil ”sağlam” bir “kale”dir. Ankara’dan, Yozgat’tan, Yerköy’den, Kırşehir’den gelen ve emeği geçen bütün Kırıkkaleli can dostlarımı, ağabeylerimizden genç kardeşlerimize kadar hepsini bütün kalbimle tebrik ediyorum. Bu hizmetlerinin karşılığında, onları biz değil melekler alkışlıyor.
09.04.2010 E-Posta: [email protected] |