İslam YAŞAR |
|
Üstad ona ‘büyük bir velî’ nazarıyla bakıyordu |
Tahirî Mutlu’nun, mânen, mekânı ve zamanı aşan âsûde bir menzilde tecellî eden Üstad’la olan bu muhabbet faslından sonra zaman, bütün hasselerini doldurup doyuran o gülü tahattur ve tahayyülle akmaya başladı. Ne var ki, ikinci bir görüşme faslına fırsat bırakmadan harekete geçen tağutlar, yalnız gülzarı târumar etmekle kalmadılar, gül-ü ra’na ile birlikte bütün gülleri de götürüp Eskişehir zindanlarına hapsettiler. Ondan sonra da yine gül ahvâliyle gelip geçen günler, dışarıda kalan yüreklere hep hasret taşıdı, kahır çektirdi. Mektup, haber ve kitap hâlinde uzaklardan gelen gül-ü ra’na rayihâsı ruha teselli verse de, hicran hiç dinmedi. Taa ki, Isparta’nın beşerî gülleri gülzarlarına dönene kadar. Tahirî, gül-ü ra’nadan ayrı da olsa, gülzar fasıllarının tekrar başlamasını tahayyül ederken yeni bir firak girdi araya. Eskişehir zindanlarında hastalanan Küçük Lütfi, Isparta’ya döndükten hemen sonra vefat etti. Güllerin dikildiği zamanda, gülsuyu ile yıkanarak kaldırıldı cenazesi. Güller diyarının gül yüzlü insanları hep oraya toplanmış gibiydi. Yüzlerinde, kadere teslimiyetten gelen mahzun bir sürur vardı. Onun gittiğine mi, yoksa kendilerinin kaldığına mı üzülüyorlar pek belli değildi. Naaşı toprağa verilirken başucunda Kur’ân okuyan Tahirî, gönlünden bir parça da orada kalmış gibi kırgındı. O anda Lütfi ile kendisini, bir gül dalının iki ucu gibi hissetti. Bir ucu toprakta, diğer ucu dışarıda kalmıştı. Topraktaki uç kök salacak, dışarıdaki yaprak verip yeşerecek, gül olup açacaktı. “Lütfi’nin yerini boş bırakmayalım” dedi Hafız Ali. “Bırakmayalım” dedi Hafız Mustafa da. “Tahirî, Lütfi’nin yerini alır.” “Alır elbette. Almalı.”1 Kendisi hakkında konuşulanların, az önceki düşündüklerini tamamladığını müşahede edince, artık ne yapması gerektiğini anlamıştı. Hemen o gece Lütfi’nin yarım bıraktığı risâleyi yazmakla başladı yeni kişiliğini yaşamaya. Lâkin onun yaptığı hizmetler sadece istinsahtan ibaret değildi. Risâleleri yazmış, okumuş, anlamış, anlatmış, müdafaa etmiş, başka yerlere ulaştırmış ve daha akla gelebilecek bin bir türlü işi yapmıştı. Tahirî de onların hepsini yapmak istiyordu. Risâle yazarken kendisine hanımı ve iki kızı da yardım ettiği için o hususta pek bir aksama yoktu. Fakat evde, tarlada, bağda, bahçede görülmesi gereken zarurî işler vardı. Çalışmaya kalktığında hizmete, hizmeti görmek istediğinde işlere zaman kalmıyordu. İradesi hizmetten yana işliyor, hayatın gerçekleri ise çalışmasını gerektiriyordu. Karar vermekte zorlanınca, hâlden anlayan hanımı işleri çocuklarla birlikte yapabileceğini, kendisinin bütün zamanını hizmete ayırması gerektiğini söyledi. O da bunu bir ihsan-ı İlâhî saydı. Hayatını Nur hizmetine adadı ve Hafız Ali, Büyük Ruhlu Küçük Ali, Kuleönülü Mustafa, Hüsrev, Rüştü gibi erkânların arasına girerek erkân-ı sitteyi tamamladı. İlk olarak Nur Fabrikası mensuplarının verdiği vazife üzerine 1942 senesinde tarlasını, bağını, bahçesini satarak İstanbul’a gitti. Kırk beş gün kadar kalarak yeni telif edilen Âyetü’l-Kübra Risâlesi’ni gizlice matbaada bastırdı. Sahaflarda bulduğu Lemaat’ı da yanına aldı ve Bediüzzaman’a takdim etmek üzere Kastamonu’ya gitti. Tam bir vuslat faslıydı orada yaşanan hâller. “Kahraman Tahirî’nin bana getirdiği bir nüsha Lemaat’ı çok kıymettar gördüm”2 diyen Said Nursî yıllardır beklediği matbu bir risâlesine ve kaybettiği eski eserine, Tahirî de uzun zamandır hasret kaldığı Üstadına kavuşmuştu. O anda, ruhunda güllerin açtığını hissetti. Bildiklerinden, gördüklerinden oldukça farklı güllerdi bunlar. Lütfi’nin idrakine diktiği güle, Said Nursî göz aşısı yapmış ve her aşı anında gül vermişçesine gönlü gülzara dönmüştü. Bediüzzaman’la yaptığı bu nazarî musafaha sırasında, göz aşısı yapma husûsiyeti ona da bahşedilmiş olmalı ki, o günden sonra baktığı her yüz gülümsedi, teveccüh ettiği her gönülde güller açtı. Yediveren gülleri... *** Üstadı ona hep makamını bilmeyen, ‘istihdam edilmek istediği için’ merak da etmeyen velî-i a’zâm nazarı ile bakardı. Denizli Hapishanesi’nde Hafız Ali’nin vefat etmesi üzerine ona gönderdiği cübbeyi de, onun temsil ettiği Nur Fabrikası Sahibi sıfatını da Tahirî’ye verdi. O, Afyon Hapishanesi’nde de yine Üstadı ile birlikteydi. Said Nursî, talebeleri arasında çıkan bir tartışmaya üzülüp ‘Ya Rabbi, yok mu bir talebem?’ diyerek Cenâb-ı Hakka iltica ettiği zaman kendisine Tahirî gösterilince onu da varisleri arasına aldı. Ona, “Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını tam bilerek yapabilecek” nazarı ile baktığı için müsterih oldu. Emirdağ’da zehirlendiği zaman yaptığı gibi başına bir hâl geldiği zaman da eserlerine onun sahip çıkmasını istedi. Said Nursî, bilhassa ellili yıllarda ziyaretine gelen talebelerine hep Tahirî’yi örnek gösterdi. Vefat edeceğini hissederek bazı talebeleri ile birlikte Isparta’dan Urfa’ya gittiği zaman da evinde onu bıraktı. O da hayatı boyunca bu itimada gölge düşürecek hiçbir hâl ve hareket içinde olmadı. Bediüzzaman vefat ettiği zaman Zübeyir Gündüzalp’le birlikte hareket ederek ‘sarsılmaz sadakati ve yanılmaz zekâvetiyle’3 Nur hizmetinin en az zararla o badireleri atlatmasına yardımcı oldu. İstanbul, Nur hareketinin merkezi olma hüviyeti kazanmaya başlayınca Zübeyir’in dâveti üzerine Isparta’dan İstanbul’a geldi. Risâle-i Nurların Kur’ân hattı ile basılmasına ve Tevafuklu Kur’ân’ın tabına rehberlik etti. Risâle-i Nur hizmeti ile meşgul olduğu kırk yedi senede pek çok sıkıntılı günler, tehlikeli hadiseler yaşamasına rağmen takva hâlini hiç terk etmedi. İnsanın dünyaya iman ve ibadet için geldiğini bildiğinden, o hakikati sık sık okumasının yanı sıra bizzat yaşayarak da örnek olmaya çalıştı. 1977 senesinin gül dikme mevsiminde İstanbul’da hayata veda ettiği sırada da aynı takva ahvâli içindeydi. Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazını müteakip Eyüb Sultan Kabristanına doğru omuzlar üzerinde teşyi edilirken, on binlerce insan da onun ardından yürüdü. Hepsinin yüzünde, onun yaptığı göz aşısının nurâniyeti vardı.
Dipnotlar:
1- Son Şahitler c: 2, s: 89. 2- Kastamonu Lâhikası s: 114. 3- Emirdağ Lâhikası, s. 140.
—SON—
08.04.2010 E-Posta: [email protected] |