29 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Küresel krizden güven krizine mi geçiyoruz?

Dünyada artık tek başına hareket edemeyeceğimiz günleri yaşıyoruz ülke olarak. Küreselleşme ile birlikte bütün ülkelerin etki alanı da genişledi. Dünyanın bir ucundaki küçük bir hadise domino taşı gibi birbirini etkileyerek tüm dünyayı etkileyen bir çığ haline gelebiliyor.

Mortgage piyasası ve küresel kriz

Küreselleşme ile birlikte bir ülkede başlayan krizi artık anında diğer ülke bağrında hissedebiliyor. ‘Bizi ilgilendirmez, çökerse çöksün bu ülke’ diyemiyoruz. Nitekim ABD’de yaşanan kriz Ekim 2008 itibariyle bütün ülkeleri etkisi altına aldı.

Bütün ülkeleri etkileyen bu krizin başlangıcına basit ifadelerle değinelim. ABD piyasaları canlandırma adına faizleri indirmeye başladı. Faizlerin düşmesiyle konut piyasası canlandı. Bankalar mortgage kredilerini fonlamak için seferber oldu. Krediyle gayrimenkul satın alınıyor ve krediye karşılık teminat olarak bu gayrimenkul ipotek alınıyor. İpotek altına alınan bu gayrimenkul karşılığında krediyi finanse eden kurum menkul kıymet ihraç ediyor. Bu menkul kıymetleri (tahvilleri) bireysel ve kurumsal yatırımcılara satıyor.

Bu silsile böyle kalmıyor. Farklı şekilde de ilerliyor. TOBB’un verdiği örnekle devam edelim. Değeri 100 bin dolar olan bir ev 20 bin peşinat ve 80 bin dolar krediyle satın alındı. İlerleyen yıllarda artan taleple konut fiyatları yükseldi. Dolayısıyla ekspertizlerle bu evin değeri 150 bin dolar oldu. İkinci ipotekle bankadan 50 bin dolar kredi alındı ve bu krediyle otomobil yenilendi. Konut fiyatların artışı ve değerlenen ipoteklerle kullanılan krediler de arttı. Belirlenen ekspertiz değeriyle 180 bin doları bulan ipotekle çekilen 30 bin dolarlık krediyle bu seferde mobilyalar yenilendi. Bu balon şiştikçe şişti… Bir gün benzer bir ev satışa çıktı, ama kimse 180 bin dolar ödemedi ve şişen balon infilâk etti. Birden bu evlerin fiyatları 100 bin doların altına, 70 bin dolarlara kadar geriledi. Neticede satılamayan evler, çağrılan krediler, ödenmeyen taksitler…

Teminat olarak bu gayrimenkulleri ellerinde bulunduran bankalar borçlarını ödeyemedi. Kısaca sistem şöyleydi: Bankalar bu ipoteklere dayalı menkul kıymetleri kurumsal yatırımcılara satıyor. Bankalarda topladıkları bu fonlarla konut kredisi sağlıyordu. Verilen bu kredilerin büyük kısmı da orta ve alt gelir grubunaydı. Bu tüketicilerden alınan taksitler bankalardan menkul kıymetleri alan kurumsal yatırımcılara aktarılıyordu. Orta ve alt gelir grubu taksitini ödeyemeyince nakit akışı durdu. Bu ipoteklere dayalı olarak ihraç edilen menkul kıymetler yatırımcıların elinde patladı. Finans kurumları birbirine likidite akışını durdurdu. Kısa sürede ABD’de başlayan bu kriz 2008 Eylül ayında dünyanın en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers’ın iflâsıyla AB’ye ve ardından bütün ülkelere yansıdı.

Şeffaflık ve güven krizi

Bütün etkenleri kenara bıraktığımızda bu krizin arkasında şeffaflığın ve güvenin arka plana itildiğini söylebiliriz. Kredi verilirken ve değerleme yapılırken hassas davranılmaması, kredi skorlarının gerçeği yansıtmaması ve sorunlu varlıkların bünyeye alınması ve başka kurumlara transfer edilmesi neticesinde elindeki değerlerin erimesiyle batışa giden bankalar ortaya çıktı. İflâsıyla bütün ülkeleri etkileyen Lehman Brothers’ın muhasebe hilelerine başvurarak verilerle makyajlama yaptığı da yazıldı çizildi. Geçtiğimiz haftalarda ABD Sermaye Piyasalarını düzenleyici kurumu Securities Exchange Commision (SEC)’nun Goldman Sachs hakkında hazırladığı 22 sayfalık raporu gündeme damgasını vurdu. Verilen bilgiler vahim. Bu kurumun yatırımlarında doğruyu aksettirmeyerek yatırımcılarını dolandırdığı iddia ediliyor. Bu güven krizinin diğer büyük kurumlara da yayılmasından endişe ediliyor. Bu kuruluşun kendi ülkelerindeki birçok finans kuruluşuyla ilişkisi olması dolayısıyla Almanya ve İngiltere’de soruşturma açmayı planlıyor. Soruşturma sonuçlarının nerelere kadar uzanacağını izleyeceğiz.

Güven krizini göz ardı edemeyiz. Şeffaflığın olmayışıyla sonuçları yaşıyoruz. Bütün ülkeler sorumsuzca şişirilen balonların patlama sesiyle sarsıldı. Kurtarma paketleri adı altında milyarlarca dolar finans kurumlarına aktarıldı. Sonuçları ortada açık veren bütçeler, katlanan borçlar, halkın sırtına yüklenen vergiler ve en nihayetinde bütün dünyada kronikleşen işsizlik…

GİRAY ŞAN [email protected]

29.04.2010


Ankara Ayaş’ta hoş bir sada

Geçtİğİmİz Cumartesi ve Pazar günü Ankara Ayaş’ta 1. Risale-i Nur Kongresinin masa çalışmaları yapıldı. Muhtevası “Kur’ân Medeniyeti ve Gençlik” olan bu kongreye Anadolu’nun dört bir yanından iştirak eden gençler, heyecan içinde bu günü beklemişlerdi.

Sadece onlar değil bu organizasyonu tertip edenler, misafirleri ağırlayacak olanlarda heyecan içinde masa çalışmalarının yapılacağı günü beklemişlerdi. Çünkü iştirak edecek olan gençlerden çok şey bekleniyordu. O gençler belki de “Üstadın müjdelediği nesl-i âtiydi” ya da “nesl-i âtiyi” yetiştirecek talebelerdi. “Hamzalar, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmetler …”di. Onun için ağabeyler tatlı bir telâş içindeydi. Gençler ilk defa bu kadar kapsamlı bir çalışmaya katılacaklardı. Katılım beklenenden daha fazla olmuştu.

Cumartesi sabahı genel bilgi verildikten sonra masa çalışmalarına geçildi. Yazılan tebliğler okuduktan sonra görüşler teker teker açıklandı. “Kur’ân-ı Kerim ışığında Risâle-i Nur’dan yararlanarak” bilgiler aktarılmaya başlandı. İlk günün sonunda zihinler yorulmuştu. Fakat gençler yorulmalarına karşın mutluydular. Çalışmalar çok zevkli geçmiş, gençler tecrübelerine, bilgilerine yenilerini eklemişlerdi.

Yatsı sonrasında İstanbul Gençlik Grubu birbirinden güzel ilâhilerle geceye renk katarak “Meşrû dairenin” ne kadar geniş olduğunu gösterdi.

Pazar günü son maraton başlamıştı. Saat 14.00’a yetiştirilecek olan “deklarasyon” için çalışmalara hız verildi. Ve çalışmalar bittikten sonra masaların “deklarasyonu” toplanıp okundu ve “1. Risale-i Nur Gençlik Kongresi Masa Çalışmaları” sona ermiş oldu. Gençler birbirleriyle vedalaşıp 16 Mayıs’ta toplanmak için sözleştiler.

Gençler de, Ayaş’tan memnun kaldıklarını ve bu organizasyonu düzenleyen “Risale-i Nur Enstitüsü ve çalışanlarını” durmadan duraksamadan hizmete koşan Ankara’daki değerli ağabeyleri, pırıl pırıl kardeşleri tebrik ederek, hoş bir sada bırakarak oradan ayrılıyorlardı.

Gençler dönüş yolunda bir dahaki seneye daha çok katılımla, daha güzel hatıralar yaşamak için şimdiden hayal kurmaya başlamışlardı bile. Evet Ayaş’ta bulunan gençler ileride anlatacakları hatıralar ile gençlik kongresine ilk katılanlar olma şerefiyle gittikleri her yerde aşkla şevkle anlatacaklardır. Çünkü Ayaş, istikbal için bir beşaretti, müjdeydi. Ufuklarda parıldayan bir nurdu, lem’aydı. Medrese’tü Zehranın temeliydi. Bu temelin atılmasında emeği geçen bütün ağabey ve kardeşlerden Allah razı olsun.

MAHMUT BİLGE [email protected]

29.04.2010


İlkte en mükemmel yakalandı!

İlk yaratılmada en mükemmel gerçekleşti. Deneme yanılma olmadan. Büyük Patlama, Bing Bang bunun en güzel bir ilmî örneği, yaklaşımı.

Bir insan vücudunu düşünün, eskiden bütün olarak inceleniyordu. Bugün ise her âzâsı veya her organı ayrı bir tıp dalı, ayrı bir inceleme konusu. Ama anlaşılamayan, girift, karışık bir muammâ. Sır dolu, gizem yüklü. Çöz çöz bitmiyor. Yeni teknolojilerle robot yapılıyor. Ama insan örnek alınıyor. İnsana benzetilmeye çalışılıyor. İnsana ne oranda benzetebilirlerse, kendilerini o derece başarılı görüyorlar. İnsan gibi yürüyor. İnsan gibi oturup kalkıyor. Elini kolunu hareket ettiriyor, vs. Demek ki insan en mükemmeli. Aynen diğer yaratıklar gibi. Çünkü uçaklarda kuşları taklit ediyoruz. Denizaltılarda balıkları. Şu halde önümüze en mükemmeli konmuş. Yaratılmış. Ona benzetmeye, ona yetişmeye çalışıyoruz. Peşinen üstünlüğünü kabul ediyoruz demektir.

En küçük şeyler daha mükemmel. Büyüklerle benzerlikler taşıyor. Atom çekirdeğinin güneş sistemi ile benzerlikler taşıması gibi. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı veya Cern’de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde, en küçük birimde Allah’ın, Yaradan’ın enerjisi, gücü, varlığı araştırılıyor. Atlas Deneyi ile. Yani Searchrfor God, Yaradan’ı arayıştır. Allah’ın yarattığı parçacık. Veya diğer ifade ile: Higgs. İlâhî parça veya enerji.

Bir hava unsurunda birden fazla işin aynı anda görülmesi. Ses nakli. Işık nakli. Tozlaşma. Görüntü nakli. vs. Allah’ın bir şeyden her şey, her şeyden bir şey yaratması. Taklit edilmez bir turra. Mühür. İmza. Hepimizin yaratılmasında ana parça Higgs parçacığı. Protonların kütlesi olmasa idi, çekirdek olmazdı. Bizler olmazdık. Higgs, diğer parçacıklara kütle veren madde. Maddenin temel taşları. Atom altı parçacıklar.

Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî, kâinatın bir ağaç gibi yaratıldığına dikkat çekmektedir. Ayrıca her ağacın kâinatın yaratılış hakaikına misâl olabileceğini belirtir. Bunlar Allah’ın iradesinin, dilemesinin, istemesinin; her şeye hâkim olmasının göstergesidir: “Ukde-i hayatiye tâbir edilen bir cilve-i irâde-i İlâhiye ve bir nüve-i emr-i Rabbânî ile, şu ağacın kavânîn-i teşkiliyesinin merkeziyeti; her dalın başında, herbir meyvenin içinde, herbir çekirdeğin yanında bulunur ki, hiçbirinin bir şeyini noksan bırakmayarak, birbirine mâni olmayarak; onunla yapılır.”1 Yine Bediüzzaman, fezada Allah’ın tecelli ve yaratmasının esir maddesi ile tahakkuk ettiğine dikkat çekiyor.2

DNA’larda büyük bir Alîm’e işaret ediliyor. Çok büyük bir bilgiye dikkat çekiliyor. Çünkü DNA’lar dört ayrı molekülün farklı dizilimleri ile ortaya çıkan bir tür bilgi bankasıdır. Veri tabanıdır. İnsan DNA’sı kâğıda dökülse, ortaya yaklaşık 900 ciltlik bir ansiklopedi çıkmaktadır. Darwin gibiler, teselsül kaidesini veya evrim safsatasını ileri sürüyorlar. Fakat ara fosil yok. Gösteremiyorlar. Birden bire canlılar ortaya çıkıyor veya kayboluyor. O halde ilk yaratılışta, her canlı için en mükemmele ulaşılmıştır. En mükemmel yakalanmıştır. Günümüz Darwincileri ise, mutasyon olayını, ani değişiklikleri ileri sürüyorlar. Bu tezlerini de ilmî olarak değil de filimler yolu ile yayıyorlar. Örümcek sokması ile insan üstü bir güce ulaşılıyor. Radyasyon etkisi ile değişmeler... Halbuki Çernobil faciası hâlâ hatıramızda. İnsan üstü varlıklar değil, sakat insanlar doğuyor. İnsan vücuduna zarar veriyor. Nagazaki ve Hiroşima’nın hâlâ, menfî izleri günümüze kadar ulaşıyor. Sakat doğumlar vs. Ara değişiklikler ise, devam etmiyor; katır gibi.

Allah’ın icat ve yaratmasına ne kadar göz kapatılsa da, güneş gibi parıldamaya devam ediyor. İlim ilerledikce, ilim ve teknoloji Allah demek zorunda kalıyor. Duyanlara, görenlere Allah’ı haykırıyor.

Dipnotlar:

1- Sözler, Bediüzzaman Said Nursi, 31. Söz, s. 993 (2. Mevkıf, 2. Maksat, 2. Temsil) Yeni Asya Neşriyat.

2- A.ge., 31. Söz, s. 927 (2. Esas); A.g.e., 31. Söz, s. 928 (2. Esas, Elhâsıl); A.g.e, 32. Söz, s. 991 (2.Mevkıf, 2.Maksat, 1.Temsil)

CİHAT ERDOĞ [email protected]

29.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım