Aile-Sağlık |
Bilinçsiz diyet kanser sebebi Isparta Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Diyetisyeni Fatma Özge Koçak, bilinçsizce yapılan diyetin kötü sonuçlara zemin hazırladığını belirterek, ‘’Bilinçsiz diyet, hayatî önem taşıyan organların kaybedilmesine ve kansere bile zemin hazırlamaya neden olur’’ dedi. Koçak, kilo vermek için büyük mücadele veren insanların zaman zaman istenmeyen olaylarla karşı karşıya kaldığını bildirdi. Kilo vermek uğruna yanlış diyetler yapılarak organların büyük zarar görebildiğine işaret eden Koçak, diyetin ‘’aç kalmak’’ olmadığını söyledi. Diyetin dengeli beslenmeyle doğru orantılı olduğunu ifade eden Koçak, her insanın metabolizma ve vücut dengesine göre diyetin de farklılık gösterdiğini kaydetti. Metabolizma hızı ölçülmeden verilen diyetin kişiye özgü olmasının beklenemeyeceğini, bunun ters etki oluşturabileceğini vurgulayan Koçak, ‘’Nasıl parmak izi kimseninkine benzemiyorsa metabolizma hızı da kişiye özeldir. Kişiden kişiye farklılık gösterir. Metabolizma hızı ölçülmeden hazırlanan diyet de amacına ulaşmaz, bilâkis insan vücuduna büyük zararlar verebilir’’ diye konuştu. Bilinçsiz uygulanan diyetlerin ve sık kilo alıp vermenin metabolizma hızını da yavaşlattığını ifade eden Koçak, metabolizmanın en büyük düşmanının hızlı kilo kaybı olduğuna bildirdi. Tartı üzerinde azalmış görünen kilonun her zaman gerçek başarıyı yansıtmadığını ifade eden Koçak, hızlı şekilde ve yüksek miktarda kilo verildiği takdirde aşırı su ve kas kaybı yaşandığını, diyete son verildikten sonra vücudun suyu hemen geri almaya başlayacağını ancak kaybedilen kas sebebiyle yavaşlayan metabolizmanın diyet bitince kişinin tekrar kilo almasına neden olacağını söyledi. |
29.04.2010 |
KANSERDEN KORUNMAK DA BESLENMEDEN GEÇİYOR Kanserİn oluşma sebepleri arasında dengesiz beslenmenin aktif rol oynadığına işaret eden Koçak, kanserden korunmanın da yine beslenmeden geçtiğini söyledi. Bilinçsiz yapılan diyette et, peynir, süt ürünleri azaltılırsa ileri dönemlerde demir yetersizliği veya B12 vitamin yetersizliğinin ortaya çıktığını bildiren Koçak, demirin en iyi kaynağının kırmızı et, B12 vitaminin ise hayvansal kaynaklı besinler olduğunu kaydetti. Bu besinler alınmadığı takdirde unutkanlık, yorgunluk, halsizlik, üşüme, sürekli isteksizlik, can sıkıntısı görülebileceğini bildiren Koçak, kilo almamak için ekmek ve pilav gibi besinleri yememenin veya bunları beslenmeden tamamen kaldırmanın şeker düşüklüğüne sebep olabileceğini söyledi. |
29.04.2010 |
SAĞLIKSIZ BESLENEN VÜCUT HASTALIĞA YENİK DÜŞER Bİlİnçsİz hazırlanan diyetle birlikte uzun süre dengesiz ve sağlıksız beslenen vücudun pek çok hastalığa yenik düşeceğini belirten Koçak, bu sebeple sağlığı bozulan insan sayısında da artış olduğunu, bir an önce bunun önüne geçilmesi gerektiğini kaydetti. Erişkin bir insanın yeterli miktarda su almadığı takdirde böbrek fonksiyonlarının olumsuz etkileneceğini, böbrek yetmezliği olabileceğini kaydeden Koçak, vücudun ihtiyacı olan temel besin maddelerinin yeterli ölçüde ve dengeli oranda tüketilmesine özen gösterilmesi gerektiğini bildirdi. |
29.04.2010 |
Elektromanyetik dalga tehlikesi Dİcle Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, tedavi amacıyla yapılan tomografi çekimlerinin insan sağlığı için zararlı radyasyon yaydığının bilinmesine rağmen, hastalardan bu çekim talep edilirken gerekli özenin gösterilmediğini söyledi. Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği tarafından düzenlenen ‘’Kent ve Elektromanyetik Dalga Kirliliği Sempozyumu’’, Antalya’da yapıldı. Sempozyumda konuşan Prof. Dr. Daşdağ, hekimlerin hastalarından tomografi çekimi isterken, zararları konusunda hiçbir kaygı duymadan ve hastaya bilgi vermeden bunu yapabildiklerini belirtti. ‘’Bazı hekimler tomografinin zararlarını bilmiyor da olabilir’’ diyen Prof. Dr. Daşdağ, zararları yüzde 100 belirlenmiş ve kansere yol açtığı bilinen X ve gama ışınları yayan tomografinin 400-500 kez akciğer grafisinin çekilmesiyle eş değerde vücuda etkisi olduğunu anlattı. Daşdağ, şöyle devam etti: ‘’Çoğu hastanın ‘gidip bir tomografi çektireyim’ cümlesiyle sık karşılaşmış biri olarak, toplumun bu konularda yeterince eğitilmediğini düşünmekteyim. Oysa radyasyon uygulamalarında ve korunmasında en temel ilke, ‘kâr-zarar’ hesabının yapılmasıdır. Yani hastaya teşhis veya tedavi amacıyla kullanılacak radyasyon uygulamalarında, eğer radyasyon uygulaması hastanın lehine ise uygulanmalı, değilse uygulanmamalıdır. Günümüzde ticarî kaygılar güderek gelişigüzel röntgen filmleri, tomografi istenmesi affedilmeyecek hatalardır.’’ Prof. Dr. Daşdağ, bir çok ülkede tomografi çekimlerinin sınırlandırılmasının gündemde olduğunu, İngiltere’de tamamen yasaklanması noktasına gelindiğini, Türkiye’de de Sağlık Bakanlığının bu konuda ciddî kaygıları bulunduğunu belirtti.
TASARRUFLU AMPULLERE BİR METREDEN FAZLA YAKLAŞMAYIN Evlerde kullanılan tasarruflu ampullerin de elektromanyetik ortam oluşturduğunu bu ampullere bir metreden fazla yaklaşılmaması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Daşdağ, yapılan araştırmaların bir metreyi güvenlik sınırı olarak öngördüğünü söyledi. Bu ampullerin aynı zamanda zararlı ultraviyole ışınları yaydığını belirten Daşdağ, yapısında civa bulunması dolayısıyla da kırıldığında ya da ömrünü tamamladığında, çevreye zarar vermeden toplanılmamasının büyük sorun oluşturabileceğine dikkati çekti. |
29.04.2010 |
CEP TELEFONLARINI KULAĞINIZDAN UZAK TUTUN Cep telefonları konusunda da ciddî kaygıları bulunduğunu, yapılan araştırmaların, konuşma süresine, vücuda uzaklığı ve hangi yoğunlukta kullanıldığına bağlı olarak önemli sağlık risklerinin varlığını ortaya koyduğunu savunan Dağtaş, ‘’Elektromanyetik dalga denizinde yüzüyoruz. Mükemmel bir yapıya sahip insan vücudu, bunların zararlı etkilerinin çoğunu bertaraf ediyor ama etkilenme ve direnme gücü sınırsız değil. Cep telefonu kullanımından da kaçamayacağımız için en azından kurallarına uygun kullanmalıyız’’ dedi. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Selim Şeker ise, cep telefonlarının konuşma sırasında yaydığı elektromanyetik dalgaların zararlarının önlenmesi için tuşlamanın uzaktan yapılmasını ve kulağa yapıştırılarak konuşulmamasını istedi. “Cep telefonu konuşmalarınızı kısa tutunuz. Kulağa yapıştırarak konuşmayınız’’ diyen Prof. Dr. Şeker, cep telefonlarının hücre yapısı sürekli gelişen ve kafatası daha ince olan çocukların yakınında bulunmasının bile tehlikeli olabileceğini belirterek, ‘’Çocuğa cep telefonu kullandırmak koşarken sigara içmekle aynı’’ diye konuştu. |
29.04.2010 |
“Kalp hastalıklarından korkmuyoruz” Eskİşehİr Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alparslan Birdane, kalp ve damar hastalıklarının dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok öldüren hastalıkların başında geldiğini belirterek, ‘’Elde edilmiş veriler ışığında kalp ve damar hastalıklarından pek de korkmadığımız söylenebilir’’ dedi. Doç. Dr. Birdane, insan çehresini temsil eden cilt kırışıklıkları, diş çürükleri ve saç dökülmeleri gibi birtakım sorunların fark edildiğini belirterek, iç organlarda neler olup bittiğinin ise çok zaman sonra anlaşıldığını kaydetti. İç organlardaki sorunların fark edilmesinin kısmen genel sağlık kontrolleri sırasında olduğunu ifade eden Birdane, şöyle konuştu: ‘’İç organlarındaki hastalıklar çoğunlukla şikâyetler ortaya çıkınca, bazen de iş işten geçtikten sonra anlaşılabilmektedir. Kalp ve damar hastalıkları dünyada olduğu gibi ülkemizde de en çok öldüren hastalıkların başında gelmektedir. Elde edilmiş veriler ışığında bu hastalıklardan pek de korkmadığımız söylenebilir. Ondan korkmalıyız, çünkü hayatı sonlandıran en önemli hastalık grubudur. Bilimdeki veya sağlık endüstrisindeki çoğu gelişmeler de bu sebeple bu sahada olmaktadır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 200 bin kişi kalp ve damar hastalıklarına bağlı olarak ölmektedir. Bu ölümlerin toplum nüfusunun yaşlanmasına paralel olarak 2020’lerde 400 binlere ulaşacağı tahmin edilmektedir.’’ |
29.04.2010 |
Hasta haklarında başarılılar SağlIk Bakanlığının resmî internet sitesinde yapılan açıklamada, hasta haklarına yönelik illerde yapılan çalışmalar değerlendirildi. Açıklamada, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hasta hakları şubeleri, koordinatörlükleri, birimleri ve kurulları tarafından bugüne kadar ülke genelinde bin 288 eğitim faaliyeti düzenlendiği, bu faaliyetlerde toplam 3,5 milyon kişiye hasta hakları, hasta-sağlık çalışanı ilişkisi, hasta haklarının hukukî boyutu gibi konularda eğitimler verildiği belirtildi. Sağlık Bakanlığı’na bağlı hasta hakları şubeleri, koordinatörlükleri, birimleri ve kurulları tarafından topluma yönelik verilen eğitimlerde şehir nüfusunun yüzde 9,16’sına ulaşan Isparta, yatan hasta bilgilendirmesinde hastaların yüzde 100’üne ulaşan Karaman, sağlık çalışanlarına yönelik hizmet içi eğitimde ise İzmir, 25 il arasında birinci olmayı başardı. |
29.04.2010 |
Anne sütü sivilceleri tedavi ediyor Anne sütü ile hindistan cevizi yağından üretilen bir kremin ergenlik sivilcelerini tedavi ettiği anlaşıldı. ABD’de yapılan ve tamamen tabiî ürünlerle hazırlanan kremin hiçbir yan etkisi bulunmuyor. Araştırmacılar, anne sütünden yapılan yeni yüz kremiyle milyorlarca kişinin yaşadığı bu soruna tabiî bir yöntemle son vermeyi umuyor. |
29.04.2010 |