28 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunun. Bunu da öyle bir günün gelmesinden önce yapın ki, o günde ne bir alım satımla kendinizi azaptan kurtarabilirsiniz, ne kimsenin dostluğuyla, ne de bir şefaatle.

Bakara Sûresi: 254

28.04.2010


Risâleleri hakkıyla anlayacak kahraman askerleri bekliyordum

İstikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı cân edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.

Aziz kardeşim,

Sizler sabah ve akşam duâmda dahilsiniz. Siz dahi beni duânızda dahil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı duâ iledir. Eğer bir adam, dostundan emin ise ki gurura girmez; onu şükre sevk etmek için, tahdis-i nimet nev’inden ona ait bir kısım ihsânât-ı Rabbaniyeyi bahsetse beis yoktur zannederim.

İşte, seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki:

Ben Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtı, şuûnât-ı askeriye nev’inde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum, neden böyle yazıyorum? Sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı cân edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.

İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözler’i meşâgil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti. Fakat bâki kalan çok mühimdirler. Hususan i’câz-ı Kur’ân ve Kader Sözleri. İnşaallah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak. Şimdiye kadar yazdığın Sözleri bir vakit gönder, güzelce tashih edip göndereceğim.

Merhum Muallim Cudi’nin kasidesi mübarektir. Cenâb-ı Hak o zatı şefâat-i Kur’ân’a mazhar etsin. Görmemiştim, görmesinden memnun oldum, Allah senden razı olsun. Yazdığın salâvat-ı şerife ise, onun hususunda birşeye rastgelmedim. Fakat ondaki letâfet ve nuraniyet gösteriyor ki, o onun hakkında zikredilen sevaba ve fazilete lâyıktır...

Barla Lâhikası, s. 132, (yeni tanzim, s. 399)

***

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, bu gaflet mevsimi olan baharda ve derd-i maişet belâsında, Risâle-i Nur fütuhatında devam ediyor. İstanbul’dan yazıyorlar ki, oraya giden, başta Hüsrev’in Mu'cizat-ı Ahmediyesi olarak, risâleleri her kim görmüş ve okumuşsa, başta Fetva Emini Ali Rıza olarak herkes hayret ve istihsanla, “Bu tarz-ı ifade ve ispat ve beyan hiçbir kitapta bulmamışız. Bu şerait içinde böyle eserler hiç kimseye müyesser olmamış” deyip, kemal-i iştiyakla karşılıyorlar. Ve Ankara’da, dünyaca yüksek makamlarda, askeriye heyetinde, kemal-i iştiyak ve takdirle Risâle-i Nur’u yazıp okutturuyorlar. Başta Miralay Mehmed Yümnü olarak, mühim askerî paşaları, “Risâle-i Nur iman kurtarıcıdır” diye takdirkârâne tam teslimiyetle okuyup istifade ediyorlar.

Kastamonu Lâhikası, s. 182, (yeni tanzim, s. 337)

***

(Bediüzzaman) birgün, vaktiyle Eskişehir’de tayyâreciler ve subaylar ve askerlere de aynen şu dersi vermişti: “Bu tayyâreler, birgün İslâmiyete büyük hizmet edecekler. Farz namazlarınızı kılsanız, kılamadığınız zaman kazâ etseniz, asker olduğunuz için her bir saatiniz on saat ibâdet, husûsan hava askeri olanların bir saati, otuz saat ibâdet sevabını kazandırır. Yeter ki kalbinde îman nûru bulunsun ve îmânın lâzımı olan namazı îfâ etsin.”

Tarihçe-i Hayat, s. 405, (yeni tanzim, s. 712)

LÜGATÇE:

Şemsilât: Temsiller, örnekler.

şuûnât-ı askeriye: Askerî işler, hizmetler.

meşâgil-i dünyeviye: Dünyâ meşgaleleri, dünyaya ait uğraşlar.

istihsan: Güzel bulma, beğenme.

şerâit: Şartlar.

28.04.2010


Bâkî baharı beklerken fani baharla söyleşi

Bahar herkesin en sevdiği mevsimdir. Ne kışın dondurucu soğuğu, ne de yazın kavurucu sıcağı vardır. Baharda yeryüzü en endamlı ve güzel elbiselerini giyinip insanları cezb etmekle meşguldur. Lâilâheillallah diyerek başlayan yağmur damlalarını Bismillah diyerek kana kana içen ve Elhamdülillah diyerek gülümseyen ağaçlar çiçeklerini açar; kuşlar, böcekler, rengârenk otlar yaşadıkları kulluğun hazzından gülümserler bütün mahlûkata, özellikle de insana. Çünkü ebedî saadet veya şekavete aday olan insana haşir, yani öldükten sonra tekrar dirilme dersini sevgiyle, hoşgörüyle vermenin mutluluğunu yaşar ve şükrederler.

Bu sebeple hep mütebessimdir toprak ve üzerinde yaşayan mahlûkat. Ve derler ki: “Esselâmüaleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü ebeden dâimen, buyurun gelin sergimize ve anlamaya çalışın konuştuklarımızı.”

Bu sebeple bazı insanlar baharda insanların yüzüne bakmaktansa, rengârenk otlara, ağaçlara, böceklere bakmayı yeğlerler. Çünkü hayatlarının en büyük dersini görüp dinliyorlardır yeryüzünden. Evet, hayatın en önemli hakikatı olan ölümün ardından yeniden diriliş, yani haşir dersini aldıklarının bilincindedirler.

Sap sarı çeşit çeşit çiçekler, papatyalar, gelincikler, ateş böcekleri en çok göze çarpan tatlı ve şirin öğretmenlerdir. Evet, bu öğretmenler Yaratıcımıza karşı kulluğunu aksatmayan mahlûklardan görebildiklerimizden sadece birkaçıdırlar.

İnsan ise öyle mi? Hayır, insanın bir cüz'i iradesi var. Cüz'i iradesiyle bazen Yaratıcısına, bazen nefs-i emmâresine tâbi olabiliyor. Yaratıcımızın emirlerine tâbi olanları bâkî baharı barındıran Cennet bekliyor. Şeytanın emirber bir neferi olan nefs-i emmâresine tâbi olanları da en kötü hava şartlarını barındıran Cehennem bekliyor.

Evet, bu konuşmaları baharda yeşil elbisesini giyinen toprak yapar bize, hem de her baharda bıkmadan usanmadan; sevgiyle, merhametle ve de engin emsâlsiz hoşgörüsüyle. Çünkü vazifeli olduğunu bilir. Vazifesinin de naz değil, ubudiyet olduğunu. Ubudiyet vazifesi bile ona ücret olarak yetmektedir. İnsan ise mahlûkatın en mükemmeli, kâinattan en çok istifade edeni ve muhatab-ı İlâhî olduğu halde bahar mevsimindeki mahlûkatın öğretmenliğinin farkındadır veya değildir.

Neyse biz baharda yeşil elbisesine bürünen toprağı ve üzerindekileri dinleyelim bakalım bize ne diyorlar:

Evet yeşil elbiseli, ama yeşil elbise üzerinde rengârenk otlar, papatyalar, kelebekler ve ateş böcekleri ile süslü elbisesi, yanında da sırra kadem basan dostu ağaçlar vardır. Evet, kışın mezardaki kuru kemikleri andıran ağaçlar da yeşil yapraklı ve rengârenk çiçekli elbisesini giyer ve başlarlar konuşmaya. Bu iki kadim dostun konuşmalarını görebilmek, okuyabilmek ve anlayabilmek aklı, kalbi ve ruhu rahatlatır. Çünkü gayet fasih ve cezaletli bir konuşmaları vardır.

Evet, her bahar toprak, ağaçlar, otlar, böcekler, kuşlar bize haşri yani öldükten sonra dirileceğimizi anlatırlar. Biz bu anlatımları ya dinler, ya görür ya da okuruz. Fıtraten bu okuma ve dinlemelere olan ihtiyacımızdan dolayı geziler, piknikler yaparız. Piknikte ne kadar mangal derdine düşsek de, gözümüz hemen rengârenk süslü çiçeklere, otlara, ağaçlara takılır. İnsanın mânevî boyutunun insanı gerçek mânâda insan yaptığını idrak ettiğimiz anda mangalın başından ziyade bize öğretmenlik, mürşidlik, bilgelik yapan, adına ne derseniz deyin o muhteşem yeryüzünü temâşâ ederiz.

Kışın yaprağını dökmüş ve mezardaki kemikleri andıran ağaçlar, yapraklarını ve çiçeklerini giyinerek bize “Eğer kulluğunuzu lâyıkıyla yaparsanız Cennette bizim gibi elbiseler, hatta daha güzellerinizi giyeceksiniz, size müjdeler olsun” derler.

Ağaçlar, otlar toprağa bağımlı olarak yaşarlar. Bu yaşayışlarıyla bize tevekkül, sabır, rıza, kanaat, her daim şevkle, şükürle hayatı idame ettirme dersi verirler. Ve verdikleri dersler, hayat ve dünya mutluluğunun temel unsurlarıdır.

Toprak, otlar, ağaçlar “Ayrıca dünyanın malına, mülküne, makamına, mevkiine güzelliğine, size verilen cismânî güzelliklere bel bağlamayın, vazifenizi lâyıkıyla yapın. Öldükten sonra nasıl biz her baharda diriliyorsak, siz de öyle dirileceksiniz. Zaten Resûlullah ne diyor size: ‘Dört şey sende olduktan sonra elde edemediğin için gam yeme: Emaneti korumak, güzel ahlâk, doğru söz, helâl lokma.’1 Evet, insanoğlu senin dünyada aradığın şeyler bunlar olmalı. Gönüllerin sultanı Mevlânâ’yı işitmedin mi, o da diyor ki: ‘İnsana dünyada aradığı şeye göre değer biçilir. Senin değerin aradığın şeylerin değeri ölçüsündedir. O sebeple Resûlullah’ın (asm) söyledikleri hayat fenerin olsun ki değerli olasın ve değerli insanları bekleyen Cennet’te ebedî olarak mutlu olasın. Unutma, dünya ve içinde ki her şeyfanidir. Ama bu fanilerin, özellikle de senin istediğin en önemli şey ise bekadır. Değerli ve baki olmak için Resulullah’ı (asm) her daim dinlemek zorundasın. Çünkü o, bütün mahlûkatın yaratılış sebebi.”

Hele o güzelim gelincikler “Dokunmayın bana ama beni dinleyin” der gibiler. Toprakta o kadar narin gülümserler ki, koparıldıktan sonra hemen yaprakları dökülür ve güzelliği kaybolur. Evet koparılan gelincik, saçı kasten çekilip canı yandığı için ağlayan çocuk gibidir. Ve bize der ki; ”Ey insanoğlu! Kopartmayın beni, bakın Rabbimiz ne güzel süslemiş. Her yaşın kendine göre güzelliği vardır. Çocukluk doya doya yaşanmalı, küçük yaşlarda ‘Niye, nasıl?’ sorularının cevapları çocuğun anlayacağı tarzda anlatılmalı. Gençlik, olgunluk, yaşlılıkta rıza-yı İlâhîyi kazanmak için çalışmalısınız. Unutmayın, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık ve ölüm her insanın hayatında ortak rota. Bu rotadaki her dönemin en iyi şekilde geçirilmesi lâzım. Meselâ, küçüklükte Allah’a ve Ahirete imanla çocukların ruh, kalb ve akıl dünyaları zenginleştirilip Cennet fikri her daim aklın nuru olmalı. Nefsin arzularının azdığı gençlik döneminde geçici arzuları frenleyip onları helâl dairesinde kullanmalı, kendinize hakim olamadığınızı hissettiğiniz anlarda da Cehennemi aklınızdan çıkarmamaya gayret edin. Bu dönemdeki yegâne gücünüzün iffet, takva ve istikamet olduğunu unutmayın. Bu gücü de Resulullah’ın (asm) emanetleri olan Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’de bulabilirsiniz. Asrımızda da Kur’ân ve Sünnet’in sadık şahitleri olan Risâle-i Nur’da bulabilirsiniz.”

Papatyalar artık dayanamıyor, “Yeter artık benim o güzelim narin yapraklarımı koparttığınız; saçma sapan nefsânî arzularınız ‘olacak mı, olmayacak mı’ diye. Kaside-i Rabbaniye, Mektubat-ı İlâhî olan yapraklarımı kopartmayın” diyor. “Ama kuruduktan sonra benim yapraklarımı çay olarak içebilirsiniz. Biliyor musunuz, ben müthiş bir ağrı kesiciyim. Rabbim bana öyle bir özellik verdi. Karın ağrılarına birebirim. Şâfî ismini tecelli ettiriyorum. Evet ben baharda taze halimle size Hayy, Kayyum, Cemil, Sâni, Müzeyyen, Rab, Malik, Muhyî gibi bir çok ismi okutturuyorum. Kuruyunca da Şâfî ismini okutturuyorum.”

Kırmızı siyah elbiseli, uçan özellikle buğday başakları ve dikenli otları ev edinen ateş böcekleri ve çiçekten çiçeğe konan muhteşem desenli kanatlara sahip kelebekler de, bize nefsin geçici arzularının peşinde koşmak yerine “Rıza-yı İlâhî, takva, amel-i salihle geçirilmiş bir hayatı yaşamaya çalışır ve ihlâs gücüyle muvaffak olursanız, bizim gibi Cennetin bir ucundan bir ucuna, buraklarla uçabilirsiniz” dersini veriyorlar.

Evet ben fani baharımızdan okuyup dinleyebildiklerimi sizinle paylaşmaya çalıştım. İsterseniz muhteşem yeryüzü sergisinin dâvetine bu hafta sonu icabet edin. Mangalınızı da yakın, dilinize, midenize afiyet olsun, ama lütfen eşiniz ve çocuklarınızla bir yürüyüş yapıp, toprağın nefis takıları olan otlar, çiçekler, gelincikler, papatyalar, kelebeklerle birazcık olsun konuşmayı deneyin. Onları dinleyin, eminim ki sizler benim duyduklarımdan daha güzellerini duyacak, görecek ve okuyacaksınız. Bu gezinizi hafızanıza kaydedin. Zaman zaman dünya imtihanından bunaldığınızda hafıza merkezinizde kayıtlı o yerlere, konuşmalara fikren binip hayalen gidin. İnanın çok rahatlayacaksınız. Özellikle de insî ve cinnî şeytanlar ve nefs-i emmâreniz sizi bunalttığı anlarda...

Dünya sonrasında bâkî bir baharda ebediyen yaşamanız duâsı ile. Baharınız mübarek olsun...

Dipnot:

1- Câmiü’s-Sağîr, c. 1, s. 263, Yeni Asya Neş.

FATMA ÖZER

28.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım