Faruk ÇAKIR |
|
Krizde işçi bayramı |
Dün bir ‘yasak’ daha sona erdi ve Taksim meydanı yıllar sonra ‘işçiler’in gösteri ve yürüyüş yapmasına açıldı. Hemen ifade edelim ki, 32 yıl öncesinde olduğu gibi bu yıl da Taksim’de yürüyenler sadece ‘işçi’ler değildi. Bir kısım işçiler belki ön sıradaydı, ama bu yürüyüş ve ‘bayram’ı fırsat bilip de mesajlarını kamuoyuna mal etmek isteyen kişi ve gruplar da oradaydı. Taksim meydanının işçi ve sendikalara açılması ya da kapatılması tek başına bir anlam ifade etmez. Yani ne meydanı kapamak işçilerin problemlerini çözmeye yeter, ne de ‘Buyurun, rahatça mitinginizi yapın!” demek sıkıntıları sona erdirir. Görebildiğimiz kadarıyla Taksim’de taşınan pankart ya da flamalarda işçilerin derin problemlerine çare olacak çağrı ve tesbitler de yoktu. 32 yıllık gecikme ile Taksim’e çıkanların söylemleriyle yeni bir mesaj dikkat çekmedi. Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri şu olsa gerek: İşçi ve işsizlik konusu Türkiye’nin halletmesi gereken ciddî konulardan biridir. Her 4 kişiden 1’inin işsiz olduğu ve bu işsizlik kervanına her gün yenilerinin katıldığı bir Türkiye’de huzurun ve sükûnun uzun müddet devam etmesi mümkün olmaz. Bu bakımdan iş ve işçi konusunda daha temel meselelerin tartışılması, gündemi meşgul etmesi gerekir. “1 Mayıs işçi bayramı” geçmiş yıllarda da işçiler tarafından çok ilgi gösterilen bir gün değildi. Daha çok ideolojik sebeplerle bu gösteri ve yürüyüşler tertiplendiği için geniş kitleler ‘uzaktan seyretmeyi’ tercih etmiştir. Bazı sendikaların bu günü ‘bayram’ hâline getirmek için işçilere ‘baskı’ yaptığı da iddia edilmiştir ki bu iddialar da yabana atılmamalı. Dünkü 1 Mayıs için de, bazı belediyelere iş yapan ‘taşeron firmalar’ın aynı şekilde işçilerine Taksim’e gitmeleri yönünde ‘baskı’ yaptığı şikâyetleri duyuldu ki bunların doğru hareketler olmadığı bilinmelidir. Nasıl ki Taksim’i kapatmak, mitingleri yasaklamak çare olmadıysa; işçileri zorlayarak Taksim’e ya da başka illerdeki meydanlara toplamaya çalışmak netice vermez. İsteyen işçilerin içlerinden gelerek bu toplantılara katılması ancak bir anlam kazanabilir. Şu da var ki, hâl ve gidiş işçilerin ‘bayram’ yapmasına pek de uygun görünmüyor. Gününde maaş alamayan, alsa bile ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntı çeken, her an işsiz kalmak korkusuyla uyuyan ve uyanan bir işçi için “1 Mayıs işçi bayramı” bir anlam ifade eder mi? 1 Mayıs ya da benzeri faaliyetler, işçilerin temel haklarına yeni haklar katabiliyor mu? Türkiye’deki kronik işsizliğe çare sunabiliyor mu? Ya da faaliyetler bu hedefe ulaşmak için vesile ve vasıta olabiliyor mu? İşçilerin hakları için çalıştığını söyleyen sendika ve kuruluşlar bu konuları gündemlerinin birinci maddesi haline getirmedikçe sıkıntıların aşılması mümkün olmaz. Sadece ‘işveren’i suçlamak da çare değil. Çünkü bazı sendikalar, ‘işveren’ler gibi kasa, masa ve arsalarını büyütürken üye işçiler “Bu akşam eve ekmek götürebilecek miyim?” diye düşünüyor. ‘Ekmek’ten maksadın, ‘ihtiyaçların karşılanması’ olduğu düşünülmeli... Hem işçilerin hem de işverenlerin birlikte aynı meydanlarda ‘bayram’ yapabileceği günlere de ulaşırız İnşâallah... 02.05.2010 E-Posta: [email protected] |