Faruk ÇAKIR |
|
Kapıyı çalan adalet olsun |
Yıllardan beri darbecilerin hazırladığı hukuk sistemiyle idare edilen Türkiye, artık bu boyunduruktan kurtulmak istiyor. 12 Eylül’de temelleri atılan ve 28 Şubat sürecinde yeniden ‘ayar’ yapılan bu sistemde hak ve adaletin tam anlamıyla tecelli etmesi mümkün görünmüyor. Nitekim, 12 Eylül darbecilerinin millete zorla ve hile ile kabul ettirdikleri mevcut anayasanın tamamen değiştirilmesi gündemde. Şu anda bazı maddelerinin iyileştirilmesi için çalışılan anayasanın ortadan kaldırılıp, sözde değil, özde yeni ve sivil bir anayasanın yapılması milletin en büyük talepleri arasında yer alıyor. Herkes yaşanan sıkıntıların farkında. Kararlarıyla zamam zaman milleti üzen Anayasa Mahkemesinin başkanı da bu sıkıntıları tesbit etmiş. Mahkemenin 48. kuruluş yıl dönümünde konuşan Başkan Haşim Kılıç, yargıya ve siyasete hitap ederek dikkate alınması gereken mesajlar vermiş. Başkan Kılıç’ın dile getirdiği tesbitlerin bir kısmı şöyle: * Yasama, yargı ve yürütme gücünü kim kullanırsa kullansın yasal güvencelerin arkasına saklanarak hukuk dışı yöntem ve yollarla ülkeyi, demokrasiyi ve cumhuriyeti kurtarma düşüncesinden vazgeçmelidir. * Kamuoyunun dikkatinin yoğunlaştığı önemli dâvâlarda birbiriyle çelişen ve toplum vicdanını ikna edecek hiçbir gerekçeye dayanmayan, gün aşırı farklı kararların ortaya çıkması yargıya olan güveni temelden sarsacak görüntülerdir. * Halkımızın mutluluğu adına, uygar dünya ile bütünleşmiş, her türlü siyasî ve ideolojik etkiden arındırılmış, hızlı ve etkin bir yargı sistemi kurulması için acil bir yargı reformunun yapılması zorunluluk haline gelmiştir. Nitekim, Avrupa Birliği İlerleme Raporları’nda da bağımsız, tarafsız, etkin ve hızlı bir yargının gerekliliğine işaret edilmiş, Türkiye ise Katılım Ortaklığı Belgeleri’nde bu engelleri ortadan kaldırmak için söz vermiştir. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’ın dikkat çektiği “yasal güvencelerin arkasına saklanarak” hukuk dışı yöntemler kullananlar kimlerdir? “Her türlü siyasî ve ideolojik etkiden arındırılmış, hızlı ve etkin bir yargı sistemi” için daha çok bekleyecek miyiz? Yargı sistemindeki sıkıntıların sona ermesi, en az yeni ve sivil bir anayasa kadar öncelikli değil midir? Hele hele, aynı dâvâda neredeyse gün aşırı farklı kararlar alınmasının meydana getirdiği ‘güven kaybını’ kim ve nasıl telafi edecek? “Türkiye’nin ve dünyanın en büyük adalet saraylarını yapmak”, tartıştığımız ‘hukuk ve adalet’ problemlerine çare olabilecek mi? Demokrasi tarif edilirken verilen bir misâl var: Sabahın erken saatinde kapınızı çalanın sütçü olduğundan emin olmanızdır, denilir. Ortalama olarak her on yılda bir ‘silâhlı kişiler’in kapımızı çalmasından bıktık. Artık kapımızı ‘hak, hukuk ve adalet’ çalsın. Acaba ne zaman kanun değil de hukuk ve adalet devleti olacağız? 24.04.2010 E-Posta: [email protected] |