Faruk ÇAKIR |
|
Millet unutmaz |
Geçen hafta bir vesile ile Rize’ye gitmemiz icap etti. İstanbul’dan başlayan yolculuğumuz ‘özel taksi’ ile gerçekleştiği için hem yol, hem de güzergâh üzerindeki il ve ilçelerde meydana gelen değişiklikleri kısmen de olsa görme imkânımız oldu. Hemen ifade edelim ki, geçen yıllara nisbetle ‘yol’larda iyileşmeler var. Fakat her zaman olduğu gibi bazı küçük ‘hata’lar yolculuğu çileli hale getiriyor. Bu bakımdan, ‘hata’ları yerinde görmek için Türkiye’yi ‘idare edenler’in zaman zaman kara yolu ile seyahat etmesinde fayda var. Samsun’dan başlayan ve Hopa’ya kadar devam eden ‘Karadeniz Sahil Yolu’ndaki çalışmalar da büyük ölçüde tamamlanmış. Açılan tüneller ve yapılan ‘köprüyol/viyadük’lerle; deniz mavisi ve fındık/çay yeşili arasında ilerleyen yolda seyahat etmek mümkün. Bu ve benzeri yollarda seyahat eden sürücülerin haklı bir şikâyeti var: Bölünmüş olan bu yollar, neredeyse otoban kadar güvenli olduğu halde hız sınırının düşük olması garip karşılanıyor. Gerçi bu yollarda uygulanacak hız sınırının yükseltilmesi ile ilgili teklifler TBMM’de kabul görmüş durumda, ama uygulama henüz başlamış değil. Meselâ, Trabzon sahil yolundaki ışıklı yol üstü levhalarında “azamî hız sınırı 65 km” ikazları yapılıyor. Bu ikazları okuyup da şaşmamak mümkün mü? Bir uygulama yapılması isteniyorsa bu makul, uyulabilir bir talep olması lâzım. Herkes biliyor ki o yolda seyahat eden araçların bu kurala uyması kolay değil. Çünkü bahsettiğimiz yolun ‘otoban’dan bir farkı yok. (Gerçi ‘sahil yolu’ bu noktadan sonra ‘şehir içi’ne giriyor, belki de ikazlar bunun için yapılmış. Fakat levhalara bakıp bunu anlamak kolay değil.) Tabiî ki araçların makul bir hız sınırıyla seyretmesi gerekir. İtiraz edilen nokta, ‘alkollü araç kullanan’lara bile kısmen müsamaha gösterilirken ‘hız limitini aştığı’ için sürücülere yüksek miktarlarda ‘para cezası’ verilmesidir. Kısa süren ‘sıla-i rahim’ günlerinde bir nokta daha dikkatimiz çekti: Milletimiz, inançlarına saygı gösteren; devleti ve milleti için çalışan, kendisi gibi düşünen ve yaşayan siyasetçileri de unutmuyor. Aradan yıllar geçtiği halde merhum Adnan Menderes için hâlâ duâlar okunduğuna şahit olmak bizi böyle düşündürdü. Yaşı 90’ı aşmış, “Topalın İsmail” ünvanıyla bilinen ve Çayeli’nde ikamet eden İsmail Amca, “Menderes’li yıllar”ı anlatırken, “Demokrat Parti ile Türkiye’ye güneş doğdu. ‘Tek Parti’ devrinde hiçbir şeyimiz yoktu. Para yoktu, yiyecek yoktu. Ayağımızda çarık bile olmazdı. Köyden Çayeli’ne yürüyerek inerdik ve Çayeli’ne yaklaştığımızda yoldaki ‘çarık yamaları’nı toplardık, daha sonra kendi çarıklarımızı yamamak için... Jandarma baskısından ve korkusundan Kur’ân okuyamazdık. Kur’ân okuyanı yakaladıklarında karakollara götürür, sopa atarlardı” diyordu heyecanla... Menderes ismini anarken ise “Allah ondan razı olsun” diye duâ etmeyi de ihmal etmiyordu. Evet, milletimiz inancına saygı gösteren ve kendisini ‘insan’ yerine koyan yöneticileri unutmuyor. Tabiî ki fenalık edenleri de unutmuyor. Türkiye’yi idare edenler, hangi cenahta yer almak istiyorlarsa ona göre davransalar iyi ederler...
************************************************************************************************************************* 17.04.2010 E-Posta: [email protected] |