Yasemin YAŞAR |
|
Şefkat açılımı |
İlâhî ahlâkın bir tecellisi olan şefkat hissi, Cenâb-ı Hakk’ın Rahîm isminin bir cilvesidir. Rahîm ismi ise, mazarrâtları def anlamında olup, insanın mânevî mekanizması içinde kalbe tecelli eder. Yani insan kalbi, Rahimiyetin tecellileriyle lezzet alır. Kalbin ameli ise imandır. (İşârâtü’l-İ’câz). Ancak iman sahibi olan bir kalp, Rahimiyet tecellilerinden beslenir. Kalbin içindeki imanın tesirini arttırıp, hayata nüfuz eden bir hâle gelmesi ise, takva ve ihlâs ile mümkündür. Yani kalbi takva ile günahlardan temizlemek ve muhabbetullahın merkezi olan bu alanı korumak gerekecektir. Şefkat hissi, her insanda mevcuttur. Fakat bu fıtrî hâl, kadınlarda daha fazla hissedilir. Bunun bir sebebi, toplumun çekirdeği hükmünde olan aile hayatında huzuru sağlamak ve evlâtları terbiye etmek içindir. Ancak bu fıtrî his sayesinde annelik san'atı daha kolay icra edilecektir. Hiç şüphesiz şefkat hissi sadece bunun için verilmemiştir. Dünya ahiret dengesi kurularak inkişaf ettirilen bu his, insan hayatında birçok erdemlerin, ulvî ahlâkın tecellîleri olan davranışların merkezi hükmünde olacaktır. Nasıl âlî ahlâkın üssü’l-esâsı sıdktır. Aynen onun gibi sosyal hayatın ve aile hayatının huzuru ve selâmeti için de şefkat üssü’l-esastır. Risâle-i Nur mesleğinin bir ayağı da şefkattir. Bu his iman hizmeti noktasında himmet geliştirmeye sebep olacaktır. Zaten Risâle-i Nur Talebeleri bu noktadan hareketle, kendi kemâlâtıyla beraber en yakın daireden başlamak üzere, bütün insanlar ve hatta kâinatın her mahlûkunun saadetine, kemaline çalışmaktadır. Böyle bir hizmet tarzının da elbette olmazsa olmaz şartı, şefkat hissidir. Ancak bu hissi kalbinin derinliklerinde doğru bir biçimde inkişaf ettiren en başta nefsine şefkat edip, günahlar ile ona zulmetmeyecektir. Daha sonra en küçük daire olan aile hayatının günah ve haramlardan muhafazası için çaba sarfedecek, bu cehd ve gayret daire daire büyüyecektir. Nasıl, acziyeti anlamak insanı kulluğa, o da makam-ı mahbubiyete götürüyor. Şefkat hissi de insanı iman, Kur’ân noktasında aksiyonel bir hâle getirip, hamiyet duygularını geliştiriyor. Üstelik içinde ihlâs barındıran bu duygu sayesinde bütün amellerine ruh katmış oluyor. Çünkü ihlâs, karşılık beklemeden, samimiyetle amel etmek mânâsındadır. İşte bu mânâyı kolay yaşanılır hale getiren his ise, şefkattir. Doğru şefkat iman ile doğru orantılı olarak inkişaf eder. İmanın nuru şefkat hissinin gelişmesine sebep olurken, şefkat hissi de imanı inkişaf ettiren bir histir. İşârâtü’l-İ’câz adlı eserde, Bakara Sûresi’nin 14 ve 15. âyetlerini tefsir eden Bediüzzaman, münafıklık özellikleri ile iman sahiplerinin özelliklerini mukayese eder. İmanın üç hassasından birisi de şefkattir. Buna mukabil münafık ruhların özelliği ise, ifsâdâttır tesbitinde bulunur. İşte bu noktadan hareketle kalbinde iman bulunan bir insan şu mevcudata ahbap, kardeş sıfatıyla bakar. İmansız bir bakış ise, mevcudâtı kendisine düşman ve ecnebî tevehhüm eder. (İman Küfür Muvazeneleri). Böyle hisler taşıyan bir insanın da ne kendisi için, ne de kendi dışındaki mevcudat için yapacak bir şeyi olamaz. Risâle-i Nur mesleğinin dört esasından biri olan şefkat, mânevî hayatın istikameti için, elbette tek başına yeterli olmayacaktır. Dört esasın da sağlam olması ancak insanı kemâlâta taşıyacaktır. Meselâ, aczini hissetmeyen birinin nokta-i istinat ve istimdat arayışına girmesi mümkün değildir. Ancak bu his ile kulluğunu idrak eder ve yardım ve dayanak noktasını Cenâb-ı Hak olarak tesbit eder. Bu his ile imanı kazanır. Risâle-i Nur mesleğinin ikinci ayağı ise, fakr hissidir. Bu his insanı Rahmâniyete mazhar eder. Bu mazhariyet sayesinde bütün zîhayatla alâkalı olan insan, her zîhayatın Rahmaniyet tecellileriyle, yani nimetlenmeleriyle, saadetlenmeleriyle saidleşir ve elemleriyle müteessir olur. Bu his sayesinde kendisine verilen nimetlerin farkına varır ve Cenâb-ı Hakk’ın kişinin kendisi dışındaki mahlûkatı da nimetlendirdiğini anlar. Böylelikle mânevî mekanizmasının bir diğer ayağı olan nefis, Rahmaniyetin cilveleriyle böylece lezzetlenir. Risâle-i Nur mesleğinin üçüncü esası olan şefkat hissi ile insan, nasıl annesiz, aç bir çocuğun ağlamasından müteessir olur, acır. Bu düşünce ile bütün validelerin çocuklarına olan şefkatinden zevk alır, memnun olur. Böylelikle umum validelere bu hissi veren hakikî şefkat sahibi Zat’a ulaşır. Hamd ve şükrünü derinleştirir. Tefekkür ise, mânevî mekanizmanın akıl ayağını besler. Akıl, hakîmiyetin tecellileriyle zevk alır. Allah, Hakîm isminin gereği olarak her şeyi hikmetle yaratmıştır. İşte bu hikmetleri çözdükçe, anladıkça akıl zevklenir. Çünkü insanı, hikmetini çözemediği, anlamadığı şeyler rahatsız eder. Akıl, doğruyu yanlışı, batılı hakkı ayırt edebildiği zaman otomatik olarak şehvet ve gadabı da kontrol edecektir. Risâle-i Nur, bu dört esası, insanın mânevî mekanizmasının sağlıklı işlemesi için, fıtrî olarak Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği duygulardan, hislerden yola çıkarak işlettirir. Bu hisler ve duygular (acz, fakr, şefkat, tefekkür) keşfedilip, doğru kullanılıp, bozulmaktan kurtarılmaya ihtiyacı vardır. Şefkat hissine bağlı olarak gelişen bazı seciyeler mevcuttur. Meselâ fedakârlık, affetmek, sabır, muhabbet, hürmet gibi. Bu seciyelerin ölçülü olması temelde şefkat hissinin ölçüsüyle, dengesiyle alâkalıdır. İşte bu açıdan bakıldığında şefkat ve buna bağlı gelişen seciyeleri bozulmaktan kurtarmanın çaresi, insanı maddî ve manevî sağlıklılık hâlini bozmadan inkişaf ettirmenin yolu, dini terbiyedir. Bediüzzaman, Yirmi Dördüncü Söz’de bu konuyla ilgili şu tesbiti yapar: “Bu ulvî hisleri bozulmaktan kurtarmanın çare-i yegânesi daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyedir.” Dünya ve ahiret saadetine sebep olacak bu ulvî seciyeler Allah’ın Rahim isminin tecellileridir. Allah’ın Rahmet tecellisi sayesinde insanın sınırsız ihtiyaçları karşılanmakta, ihtiyaç duyduğu rehberler olan peygamberler gönderilmekte bu rahmet tecellileriyle insan Allah’a dost ve ebedî hayata müştak olmaktadır. Hâsılı, maddî manevî sağlıklılık hâli için, Rahmet tecellisi olan peygamber terbiyesinden geçmek, bu hislerin doğru kullanımını, onun örnek hayatından öğrenerek uygulamak gerekecektir. Aksi halde, ahireti kazanmaya vesile olan bu hisleri dengeyi bozarak, sadece dünyaya hasretmek dünyayı da kaybettirecektir. Not: Geçtiğimiz hafta sonu eşimle birlikte Afyonkarahisarlı Nur Talebelerinin arasındaydık. Eşim, “Risâle-i Nur’da Manevî Hastalıklar ve Tedavi Önerileri” seminerini erkeklerle paylaştı. Biz de, “Risâle-i Nur’da Mutlu Aile Modeli” seminer çalışmasını hanımlarla paylaştık. Hanım Nur kahramanlarıyla tanışma ve Risâle-i Nur’la beslenmiş şefkat örnekleriyle bolca karşılaştık. Risâle-i Nur’da Mutlu Aile Modeli’nin temelinde yine şefkat açılımı kendini gösteriyordu. Bu iki günlük yoğun hafta sonu seminer programı çerçevesinde yüksek şefkat yansımalarını aldığımız abla ve kardeşlerimizden Risâle-i Nurlardaki hakikatlerin davranışlara yansımış derslerini almış olarak döndük. Her program, herkes için içinde yeni yeni mânevî hediye paketleri saklıyordu. Medresetü’z-Zehra’nın Afyon şubesinde, hanım talebe-i ulûm arasında, çalıştığımız dersimizi paylaştık ve müzakereler yaptık. İlme Hizmet Vakfı’nın değerli hanım yöneticilerine teşekkür eder, duâlarını beklediğimizi belirtmek isterim. (Y.Y.)
************************************************************************************************************************* 17.04.2010 E-Posta: [email protected] |