Yasemin YAŞAR |
|
“Bunu herkes yapıyor” aldatmacası |
İnsan hayat standartlarını hayran olduğu insanlara göre ayarlamaya yatkındır. Fakat bu hayran olunan modellerin standartları önemlidir. Özellikle gençlerin ve çocukların dünyalarına sunulan modellerin nasıllığı, onları örnek alacak olan çocuk ve gençlerin manevî gelişimleri açısından son derece dikkat çekicidir. İnsanoğlunun mahiyeti acz, zaaf, noksan ve kusurdan oluşmaktadır. Fakat kusurlu olmak, düşük standartlarda yaşamak için bahane olamaz. ‘Bizden bir şey olmaz, bu bize göre değil, ben zaten günahkârım, böyle yaşamayan insan yok ki, bu zamanda böyle olunur’ gibi yaklaşımlar ve başarıya, mutluluğa, hayırlı işlere, sıkıntı çekmeden, başarısızlık yaşamadan, hiç mutsuz olmadan ulaşma isteğindeki yanlışlık, insanların standartlarını düşürmeyi netice vermiştir. İnsanlık standartları bir kez aşağı indiği zaman, artık herkes bu düşük standartları normal kabul etmeye başlar. İnsan arzu ve heveslerini kontrol altına almakta zorlandığı durumlarda, bunun imkânsız olduğuna karar verip, bu davranışları normalleştirmeye başlıyor. Toplumun genelinde de bu problem olduğu için beklentilerin seviyesi düşer ve türlü kılıflarla yapılan hatalar, günahlar meşrûlaştırılmaya çalışılır. Çocuklarıyla hakikî anlamda ilgi ve şefkatle ilgilenmeyen, onları terbiye etmeyen ve bunu da gereksiz gören anne babalar, okulda çocuğun yaşadığı bir disiplin problemini normal görmeye başlıyor. Çocuktaki şiddeti, gençlerdeki özellikle erkek çocuklarındaki ahlâksızlığı, devletin elektriğinden kaçak kullanmayı, hak arayışında şiddete başvurmayı, iktidar olan siyasî partilerin hortumlamaları gibi onlarca yanlışlığı kabul ediyor. Çünkü insan bu düşük standartları kendi içinde kabullenmiş gözüküyor. Bugün, gerek tv ekranlarında gerekse radyo programlarında insanların aptal yerine konulduğu, kendisine olan özsaygısını kaybettirecek, haysiyet duygusunu yok edecek, hakaretlere maruz bırakılarak yapılan yarışma ve şov programları insanlık standartlarından haber vermektedir. Tv ekranında, katıldıkları şov programında, salak yerine konan anne ve babaları, hakaret edilmesine rağmen gülen, kahkahalar atan ağabey ve ablaları seyreden bir çocuğun, büyüdüğü zaman insanlık kalitesi adına ne kendi dünyasına, ne de çevresine katacağı bir şey olmayacaktır. Hakikî insan beklentisi de ümitsizliğe düşecektir. Çünkü büyük dediği ve örnek aldığı kocaman insanların bu basit halleri onun kendisiyle ilgili değerlerini, kendi özsaygısını ve insanlık standardını düşürecektir. Tv dizilerindeki kahraman erkek tiplemeleri, vahşet ve zalimliğin, tahribatçılığın failleri olarak sunulmaktadır. Kadın tiplemeleri ise, ucuz bir meta haline getirilmiş, sûretiyle insan olmaya çalışan zavallı pozisyonuna düşürülmüş modellemelerden oluşmaktadır. Bu şekilde çocukların ve gençlerin dünyasına sinsice ve kurnazca sızılmakta, onların maneviyatlarına adeta bombalar konmaktadır. Toplumun bu hale gelmesine izin verenler elbette bu gidişata seyirci kalanlardır. Küresel ısınma, caretta caretta, pasifikteki balinalar, sokak köpekleri, dizilerin sonları, dizi kahramanlarının halleri, yarışmacıların kazancı vs. gibi, kendisini doğrudan ilgilendirmeyen hadiselere ilgi gösterip, yanı başındaki çocuğunu, yalnızlığa terk etmiş vaziyette davranan anne ve babalar, bu duruma daha ne kadar seyirci kalacak, ne kadar tepkisiz olacaklardır. Hatta ne zaman bu gidişi fark edip, yürekleri sızlayacaktır? Devletin kanunlar çıkarması, tv ekranlarına gelen uyarı işaretleri bu konuda çözüm değildir. Bu medya çöplüğünü ortadan kaldırmak veya bu sinsice tahribat yayınlarını yapanlara hadlerini bildirmek, herkesin sorumluluğundadır. Yani, bu ahlâksızlığı üretenlerin ürünlerini talep etmeyecek şekilde disipline olmak gerekir. Çünkü bu biraz da arz talep meselesidir.
Ben izin vermeseydim, ahlâksızlık bu kadar yaygınlaşmazdı “Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez” hakikati gereğince, zarar dokunuyorsa, ki bu âhir zamanda pek kimse mahfuz kalamıyor. O zaman doğru yolda olup olmadığımızı sorgulamak gerekiyor. Genelde insan nefsinin bir özelliği, bir hata işlediği zaman başkasını suçlu görmek ve göstermektir. Yapılan davranışlardan başkalarını sorumlu tutmak, sorumluluk duygusunu bitirip, bahane bulma ve kurban psikolojini doğurmaktadır. Yani hata işleyen kişi, sorumluluklarını kendine ait görmeyip, kendi dışındaki çevreye, aileye, devlete, ona buna ait mantığı geliştirmektedir. Kişinin kendisi bu mantığı geliştirirken, bu süreci izleyen diğer insanlarda, bu davranış kabul görüp, ‘Ne yapsın ailesinin suçu, annesinin yanlışı, devletin hatası’ diyerek, yanlışlar mazur gösterilmeye çalışılıyor.
Bunu herkes yapıyor aldatmacası Kötülüklerin kabul edilebilir, hatta iyi olarak algılanabildiği bir zamanı yaşıyoruz. İnsanlar davranışlarının kriterlerini Kur’ân, sünnet, değer, fazilet, kültür gibi ölçüler yerine, bu işi kaç tane insanın yaptığına göre belirliyor. Eğer bir davranış, çok kişi tarafından yapılıyorsa, kabul edilebilir bir hâle geliyor. Eğer sayı çok kabarık ise, bu davranışın çok iyi olduğu anlamına bile gelebiliyor. Bugün insanlar kötü yaptıkları şeyleri, iyi şeyler yapıyormuş gibi göstermektedir. Çoğu zaman bunun adını, ikili ilişkilerde ‘Senin iyiliğin için, şunun faydası için’ söylemleri ile milletler bazında da güvenliği koruma, cumhuriyetin temel ilkelerini muhafaza, demokrasinin gelişmesi vs. gibi bir dizi kılıflarla kötü emeller gerçekleştiriliyor. Yapılan yanlış üzerindeki dikkati, bunu iyi bir sonuç almak için yaptıklarını iddia ederek, başka yöne çekmektedirler. Böylece bu kurnazca taktik, çok fark edilmez ve eleştirilmez. İyi şeyler adına yapılan yıkımlar, verilen zararlar başka herhangi bir sebepten dolayı verilen zarardan daha fazladır. Şöyle ki, din adına yapılan siyaset, ülke adına yapılan kıyımlar, hak ve hürriyet ihlâlleri, fail-i meçhuller, ‘Ben onun iyiliği için konuşuyorum’ adına yapılan gıybetler, bütün bunlar hak sûretine girmiş zulümlerdir. İşin başka bir tuhaflığı da, bu yanlış fark edildiğinde, bunu yapan kişiler yerine, sebep olarak öne sürülen iyi ve güzel şeyleri, bu hatanın gerçek sebepleri zannetmeleridir. Meselâ, din, savaşların ve başka kötülüklerin sebebi olarak gösterilir. Bunun üzerine toplum, savaşlara sebep olan kişiler yerine, dini savaşı sebebi görürler ve dine düşman olurlar. Yani kötü bir şeyin iyilik adına yapılması en aldatıcı ve zararlı hataların başında gelir. Ve genellikle sadece kötü ve zararlı olanın, iyi ve faydalı olarak kabul edilmesiyle kalmaz, aynı zamanda yanlış kullanılan iyinin reddedilmesiyle sonuçlanır. Genelde sahip olunmayan şey, insanlara yanlışlarını söyleyebilme cesaretidir. Birilerinin ortaya döktüğü pisliklerini hayat standardı, yaşama stili diyerek, iyi bir şeymiş gibi sunarken, sessiz kalmak, belâların celbine sebep olur. Bununla ilgili Peygamber Efendimiz (asm) şöyle söyler: “Nasıl olacak haliniz? O gün kadınların baş kaldırdığı, sere serpe açılıp saçılarak sokağa döküldüğü, kötülüklerin her tarafta yayıldığı ve hakkı ifadenin terk edildiği gün?” Sahabe bu sözler karşısında dehşete düştü. Sahabe, “Bunlar olacak mı ya Resûlallah?” Ve Allah Resûlü (asm); “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki daha şiddetlisi de olacak.” “Bundan daha şiddetlisi nedir ya Resûlallah?” “Bütün kötülükleri iyi ve bütün iyilikleri kötü gördüğünüz gün haliniz nice olacak bir bilseniz!” “Bu da mı olacak ya Resûlallah?” “Daha şiddetlisi bile olacak?” “Bundan daha şiddetlisi nedir, ey Allah’ın Resûlü?” “Münkerât karşısında susup ve bizzat onu teşvik ettiğiniz gün vay halinize.” “Bu da mı olacak ya Resûlallah?” “Evet.” Bu esnada Allah Resûlü, Allah’a kasem ederek, O’ndan şu sözü nakletti: “Celâlime yemin olsun ki, bu duruma gelmiş bir cemiyetin içine, çağlayanlar gibi fitneleri salıvereceğim.”
10.04.2010 E-Posta: [email protected] |