Ali FERŞADOĞLU |
|
Ergenlik çağı sorunları |
Gençler; doğru-yanlış, iyi-kötü, hayır-şer kavramlarını ayırt etmeye başladıkları andan itibaren meraklarını tahrik eden soru yumaklarıyla çepeçevre kuşatılırlar. Bunlardan ilk üçü, “Ben kimim? Ne yapmalıyım? Neden yapmalıyım?” şeklindedir. Ardından, “Ben kimim, nereden geliyorum, kim gönderdi, niye gönderdi, nereye gidiyorum; sonunda ne olacağım?” benzeri sorular gelir. Gayet tabiî, mesele burada bitmemektedir: “Bu evren, bu dünya nedir, bu evrende ben neyim, hayatın, ölümün anlamı nedir; sonsuzluk nedir?’ gibi sorular, kapıdan kovsanız bacadan girercesine insan beynini sürekli olarak kurcalamaktadır. Bir kademe sonra, “Yaratma nedir, kim yaratabilir, bu âlem nasıl yaratılmıştır?” gibi merak yüklü soruların sırlarını araştırmak zorunda kalırız.1 Hiç kimse; “Ben ne iç, ne dış dünyamda böyle sorular ve meselelerle karşılaşmıyorum; dolayısıyla ilgilenmiyorum!” diyememektedir. İnsan kafasını kuma da soksa; sık sık meydana gelen enteresan hâdiseler, felâketler, ayrılıklar, ölümler gibi kırılma noktaları ister istemez merakımızı tahrik eder ve çareler üretmeye yöneltir. Zaman zaman duymazlıktan gelsek de; bir kurt gibi içten içe beynimizi kemirirler! Bizzat şuûruna varmazsak bile derinden derine akıl, kalb, vicdan gibi duygularımızın kulağına fısıldanırlar. Kimi zaman merakımızı çatlatırcasına! Zekî, akıllı, hareketli gençler, sorularına doyurucu cevaplar isterler. Eğer, tatmin edici cevaplar bulamazlarsa; aşırı korku, heyecan, endişe ve ümitsizliğe düşerler. Bu ve benzeri negatif duygular da onları uyuşturucu, fuhuş, sefahet gibi olumsuzlukların kucağına atar. Bu arada devreye, “zaman yutan canavar veya ahlâk ve duygu katili” televizyon, özellikle magazin programları girer. Gençleri; nefsî arzular, sefahet ve sefalet girdabına çeker. Onların pozitif duygularını, moral değerlerini öldürür. İnternet de bir yönüyle tamamen bataklık olabilmektedir. Zamanla alışkanlık/bağımlılık yaparak onları içine çeker. Ergenlik döneminin kendisine has psikolojik güçlüklerini aşmak kolay değildir. Bu durum, gençlerdeki aidiyet duygusuyla ilgilidir. Bir gruba ait olma ve paylaşma, gençliğin psikolojik tabiatında vardır. Gencin önünde olumlu, tatmin edici grup seçenekleri yoksa, sadece hoşuna giden gruba katılacaktır.2 Bediüzzaman bu husustaki ikazlarını nerede ise bir asır önce yapmış; meselenin vehametine dikkat çekmiştir: Eğer gençlik sefâhette gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle sû-i istimâl ile, isrâfât ile gelen evhamlı hastalıkla hastahânelere ve taşkınlıklarıyla hapishânelere veya sefâlethânelere ve mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhânelere düşeceklerini belirtmiş, “Bîçare gençlerin çok vartaları var ki, en tatlı hayatını, en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar” demiştir.3 “Acaba, idarece ve asayişi muhafazaca, bin îmanlı adam mı, yoksa on dinsiz serseri mi daha kolaydır? Evet, îman, güzel seciyeler vermekle hem merhamet hissini, hem zarar vermekten sakınmak meylini verir”4 sözleriyle de çarenin imanlı nesiller yetiştirmek olduğunu vurgular.
Dipnotlar:
1- Prof. Dr. Sabri Özbaydar, İnsan Davranışının Sınırları ve Spor Psikolojisi, Altın Kitaplar Yay., 1983, s. 22; 2- Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Yeni Ümit, Ocak-Şubat-Mart, 2003, s. 47; 3- Sözler, s. 136; 4- Tarihçe-i Hayat, s. 205.
10.04.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |