Görüş |
“Bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilmek” için
Risâle-i Nur Okuma Metotları, Risale-i Nur’un anlaşılması yolunda “doğru okuma”nın nasıl yapılabileceğine dair “teorik/pratik teklifler demeti” ya da bir “okuma ve anlama kılavuzu.” Metin Karabaşoğlu ve Sadık Yalsızuçanlar’ın takdim ettiği eser, altı bölüme (1- Risâle-i Nur okumalarına giriş. 2- Risâle-i Nur okumalarının analizi ve teklifler. 3- Sürüden ayrılma zamanı. 4- Hayatı ve hakikati didik didik etme arzusu. 5- Risâle-i Nur okuma metotlarına teklifler. 6- Değişerek gelişmek, gelişerek değişmek.) ayrılan, alt başlıklarla teori ve pratiğinin de arz edildiği, 33 yazıdan müteşekkil. Eser, sadece ilk dört yılı ön hazırlıkla geçen beş yıllık bir araştırmanın ürünü. Müellif, akademik yönünün gerektirdiği bilimsellikten pek de uzaklaşmadan, ama genel Risâle bilgisine sahip her kesimden okuyucuya hitap etmeyi amaçlayan bir üslûp ve “ilginç” bir kurguyu esas almış. Hemen belirtmeliyiz ki, “Risâle okumaları için 10 altın kural” dikkat çekiyor: “1- İnanç. 2- Kararlılık. 3- Düzen. 4- Zamanı iyi kullanma. 5- Çalışkanlık. 6- Samimiyet. 7- Ölçülülük. 8- Sükûnet. 9- Alçak gönüllülük. 10- Plan…” Açılımları kitapta! Ayrıca Risâle okuma tarzının sorgulandığı, uzun teorik yazının sonundaki şemayı da (s. 78-79) not etmekte fayda var; zira burada “şahsî-toplu-müzakereli okumalarda nelerin dikkate alınması gerektiği” gibi önemli bir konu özetlenerek, pratiğe dönüştürülmüş. “III. Selim’den sonra yoğunlaşan menfî Batılılaşma dalgaları[nın] ilk olarak Risâle-i Nur’ların karşısında tökezledi”ği tesbiti (s. 94), mefhum-u muhalifiyle bize, inşallah “bu memleketin Risâle-i Nur’lar sayesinde dirileceği” tezini hatırlattı! Elhamdülillah Risâle-i Nur, “Harf Devrimi”yle yok edilmeye çalışılan “Kur’ân dili”nin yaşamasında en önemli faktör. Bu konuda müellifin, araştırmacılara bir de teklifi var: “Risâle-i Nur için bir sözlük düşünülecekse, bu, ‘Risâle Terminolojileri Lügati’ olmalıdır. Ve Risâle-i Nur’un terimleri yine Risâle-i Nur’un kelimeleriyle, anlamlandırmalarıyla, özel ve bütün bakış açılarıyla izah edilmelidir.” (s. 104) Bu arada, “aydınlar”ın Risâle’ye ilgi(sizlik)lerine değinilen yazı (s. 145-147) önemli! Hakikaten biz de, bu coğrafyada “eleştirel” düzeyde de olsa, “aydın” geçinenlerin lâkayt kaldığı ikinci bir eser olduğunu sanmıyoruz. Malûm güruha “dindar” aydınları da katmakta bir mahzur olmasa gerek! Hepimiz biliyoruz ki, Marksist/Kemalist kökenden gelenlerin bazıları ilgilenmek zorunda kaldıklarında muarız tavır sergilemişler, onların muhalifleri ise şöyle bir değinmişlerdir. Ve maalesef, herkesin istifade edebileceği, adamakıllı bir eleştiri ya da savunma yok ortada. Eserde özellikle “dindar” aydınların tavırları incelenirken (s. 146) “Said Nursî’nin İstanbul’da beraber hizmet edemedikleri ile, Ankara’daki birilerinin dümen suyuna giren günümüzdeki Müslüman aydınların ortak özellikleri” şöyle sıralanmış: “*Zaten aydınlanmış olduklarını düşünmeleri. *Entelektüelizmi ön plana çıkarmaları. *Seçkinci bir tavır içinde olmaları. *İlimlerine güvenmeleri. *Talebe olamamaları. *İlmin, ille de dışarıdan gelmesi gerektiğini düşünmeleri. *Siyasal İslâm’ı iman hizmetinin önünde tutmaları…” Bu umumî “kısırlık,” sonuçta bizi Prof. Dr. Bünyamin Duran’ın haklı tesbitine (s. 200) götürüyor: “Bediüzzaman’ın yorumcuları henüz ortaya çıkmamıştır. Bediüzzaman, ancak dev yorumcuların ortaya çıkmasından sonra anlaşılacaktır. Büyük şahsiyetler, kendilerinden çok sonra gelen yorumcuları tarafından gün yüzüne çıkartılmışlardır. Bediüzzaman’ın ‘aşılması’ değil, ‘anlaşılması’ safhasına yeni giriyoruz.” Diğer notlarımız ise şunlar: *Eserde “tecrübe damlaları” diyebileceğimiz, “Risâle okumaları için pratik teklifler” (s. 83-88 ve 133-136) sıralanmış. *”Hatıralarda Risâle-i Nur okuma” başlıklı yazıda (s. 159-164), “son şahitler”in “okuma”ya dair izlenimleri ve çıkarımları aktarılırken, Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in tavsiyeleri de (s. 201-207) ayrıca verilmiş. *”Bölüm” sayfalarının arkası değerlendirilmek suretiyle, buralara Üstad’ın ve bazı Nur Talebelerinin (Zübeyir Gündüzalp, Mary F. Weld [Şükran Vahide], Dr. Colin Turner, Prof. Dr. Bünyamin Duran) görüşleri konulmuş. *Eser nihayet, “Risâle-i Nur’dan Risâle okumaları”yla (s. 235-238) taçlan(dırıl)mış. Ve burada söz, Üstad’ın: *“Bir sene bu risâleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (Lem’alar’dan) *”[Risâle-i Nur’da] temsilat vasıtasıyla, en âmi ve ümmi olanlara kadar ders veriliyor.” (Barla Lâhikası’ndan) *”Her risâlede herkesin hissesi var; fakat herkes her şeyini bilmek lâzım değildir, ne kadar anlarsa kâfidir.” (Barla Lâhikası’ndan) Sonuç olarak, cemaatî gözlemler ve yılların birikiminden süzülen metodik okuma formülleriyle dopdolu bir çalışma. ««« RİSÂLE-İ NUR OKUMA METOTLARI Yazan: Levent Bilgi, Sayfa Sayısı: 240 Ebatları: 13x19 cm Türü: Araştırma Yayınlayan: Yeni Asya Neşriyat Yayın Tarihi: Mart 2007.
ORHAN GÜLER |
10.04.2010 |
Vefatının 50. yılında Bediüzzaman Haftası
Yurt ve dünya genelinde Bediüzzaman Hazretleri ve muhteşem eserleri Risâle-i Nurların mazhar olduğu ciddî alâka karşısında sevenlerin heyecan ve mutlulukları artarken, kızanları ve korkanları da köpüre durmaktadırlar. Allah ebediyyen razı olsun Bediüzzaman Hazretleri’nden. Çektiği bunca eza ve cefaya mukabil iman ve Kur’ân hizmetini eserleriyle devam ettirmesi, her şeyin fevkinde olan bir hakikat olarak değerlendirilmelidir. Bundan yüzyıl önce ektiği Nur tohumları bugün şu mübarek vatanda cennetâsâ bir hâl ve vaziyetin yaşanmasını sağlamıştır. Bir hakikat kahramanı olarak çağımıza ve çağlara hitap ederek Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez mânevî bir güneş olduğu gerçeğini herkese göstermiştir. Bir zamanlar bu güzel vatanın Allah ve Kur’ân demenin suç sayıldığı ve sayılabileceği ahvâlden çıkmasına, kavlî ve fiilî duâlarıyla vesile olan Hazret-i Üstad ve onun Kur’ânî eserleri, bugün milyonlar tarafından sıcak bir atmosfer içinde kucaklanmaktadır. İslâm’ın gür sesini âlem-i insaniyete haykıran Bediüzzaman Hazretleri, eserleriyle artık takdirle yâd edilmektedir. Şu dâr-ı imtihandan cismen ayrılalı 50 yıl olmasına rağmen, aramızda ve gönlümüzde mânevî şahsiyetiyle ve eserleriyle hürmetle yaşamaktadır diye düşünüyorum… Bu yıl vefat yıldönümü münasebetiyle yapılan faaliyetler dolu dolu oldu ve oluyor Maşâallah. Bediüzzaman faaliyetleri çerçevesinde yurdun dört bir yanında düzenlenen programlar heyecanla, şevkle ve şu kudsî nur yolunda gönülleri mest eder derecede güzelliklerle icra edildi. Bediüzzaman Hazretleri ve eserlerini tanıma ve tanıtma adına yapılan bütün bu faaliyetlerin yurt dışına taşıp sâir ülkelerde de cereyân etmesi ayrı bir sevinç kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Yapılan faaliyetlerin güzel, doğru ve takdire şâyân olduğu, ancak kâfî olmadığı da yapılan değerlendirmeler arasında. Vefatının 50. yılında Bediüzzaman ve eserlerini tanıma ve tanıtma adına yapılan faaliyetlerle alâkalı değerlendirme ve tesbitleri şöyle sıralamak mümkündür: * Çeşitli mahallerde yapılan faaliyetlerin diğer gruplara örnek teşkil etmesi sevindiricidir. * Bediüzzaman ve eserlerini çeşitli gazete ve dergiler yoluyla tanıtmaya yönelik olarak verilen reklâmların, olumlu neticeler verdiği görülmüştür. * Bediüzzaman ve eserlerinin umumun ortak değeri olduğu, ancak Üstad’ı ve eserlerini ‘doğru anlamak’ gerektiği hakikati de kuvvetlice vurgulanmıştır. * “Siyasal İslâm” çizgisiyle “Bediüzzaman’ın hizmet metodu”nun örtüşmediği mesajı verilerek “doğru İslâm ve İslâmiyet’e lâyık doğruluk” dikkatlere sunulmuştur. * Uzun yıllar Risâle-i Nur’daki içtimaî-siyasî tesbitlerin anlatılması sayesinde, geçmişte Bediüzzaman’ın siyasî tesbitlerini tenkit edenlerin (farkında olsalar da, olmasalar da) bugün Üstad’ın çizgisine geldikleri görülmektedir. * Serâpâ Kur’ân hakikatleri olan Nur Risâlelerinin günümüz problemlerine tek çâre olduğu hakikati kuvvetlice kendini hissettirmiştir. * Devletin, artık kokuşmuş sistemle bir yere varamayacağı; dolayısıyla Bediüzzaman’a ve eserlerine sahip çıkması gerektiği bir hakikat olarak değerlendirilmiştir. * Demokrasiye ciddî mânâda sahip çıkılması, şahsî ve keyfî hâkimiyet ve mülâhazalarının aşılması zamanının geldiği gerçeği vurgulanmıştır. * Bu tür faaliyetlerin daha sık yapılmasının gereğine işaret eden en güzel sonuçlarından birisi olarak da, ehl-i imanın tenasüd ve uhuvvetine sebep olduğu meydana çıkmıştır. Müfritâne irtibat sağlanmıştır.
MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ |
10.04.2010 |