Selim GÜNDÜZALP |
|
Ölüler konuşuyor |
Siz dirileri çok dinlediniz. Biraz da bizi dinleyin. Ömrünüz zaten dirilerle geçiyor. Gününüzün yirmi dört saati hep onlarla beraber. Biraz da bizi dinleyin. Kulak verin sesimize. Aklınızda tutun söylediklerimizi. Can kulağıyla dinleyin... Söylemediler demeyin. Biz bu kabristanın sakinleriyiz. Bir şairin dediği gibi: “Dışı sükûn ile zâhir, derûnu mahşer” Burası işte böyle bir yer. İzin verilince görüşürüz, bazen rüya yoluyla konuşur, görüşürüz sizlerle. Rüyaya mahsus özel bir dil ile. Çok da meçhûl değil, erbabına mâlûm. Rüyada yaşadıklarınız, bir bakıma bizim buradaki hayatımıza çok benziyor. Rüya da olsa, sizinki hayal meyal bir şey. Benzer dediğimiz hâl, yani bizimki ise hakikat. Siz bir rüyadan uyanıp başka bir rüyaya dalıyorsunuz, yani dünyaya koşuyorsunuz, uyandığınızı sanıyorsunuz. Bir gün, ölümle, dünyanın bu ağır uykusundan uyanıp, gerçeğine koşacaksınız. Yanımıza geleceksiniz. Gerçi bunu zaman zaman yaşıyorsunuz. Meselâ o büyük zelzelenin sabahında ya da ne bileyim, çok sevdiğiniz birinin vefatında. Bir yakınınızın hastalığında az da olsa yaşamışsınızdır bu hâli. Şöyle bir silkinip uyanmışsınızdır. “Yahu biz nasıl bir dünyada yaşıyormuşuz meğer… Ne kadar da boş şeylerle meşgulmüşüz…” diye sorgulamışsınızdır her halde yaşadıklarınızı. Belki birkaç gün, belki birkaç hafta sürmüştür bu hâliniz. Ruh gibi hafiflemişsinizdir. İşte o an bahsettiğim gerçeğe yaklaşmışsınızdır. Ama hepsi o kadar. Dünya tatlı ve çekici. Yine kaldığınız yerden yaşamaya, uykuya devam… Tâ ki, bir musîbetin tahrikiyle kımıldanıncaya kadar. Malınız mülkünüz geride kalacak hepsi... Yaşadıklarınız ve içtenlikle inandıklarınız… Gerçek malınız, ancak onlar olacak. Şan şöhretin sökmediği, paranın, iltimasın geçmediği, dünyada kıymet verdiğiniz birçok şeyin, Allah rızası için değilse eğer, zerre miktar değer bulamayacağı bir âlemde olacaksınız. Burası ne dünyaya benzer, ne ahirete… Her ölenin ruhu burada kontrol altında, görevli melekler tarafından tutuklu. Ben buraya yeni gelenlerden biriyim. Dünyanın tozu, izi de henüz üzerimde. Buradan dünyaya baktığımda, yapmamanız gereken pek çok şeyi sizin yaptığınızı görüyorum; yapmanız gereken pek çok şeyi de maalesef yapmadığınızı... En kıymetli sermayeniz olan ömrünüzü nerede, hangi işlerde sarf ettiğinize bir bakar mısınız? Benim şimdi pişmanlık duyduğum işler için, siz orada doludizgin koşturuyorsunuz. Doğruyu gösteren pusula, yani vicdan her yerde. Kabirde de yanımda. Aklımız, kalbimiz gibi, dünyadayken sesini kıstığımız ya da kulak vermediğimiz vicdanımız da burada, yanı başımızda. Uyarayım dedim, uyandırayım dedim sizi bir türlü uyanmak istemediğiniz o tatlı dünya uykularınızdan. Biliyorum, birçoğunuza bu söylediklerim belki bir masal gibi gelecek. Nefsinize yenik düşeceksiniz. Belki de şeytan sizi dürtecek, “Aldırma, boş ver” diyecek size. Olsun! Ben uyarımı yapayım da, içinizden hiç olmazsa birinin olsun, hayatında küçük bir değişikliğe, hayırlı bir başlangıca sebep olabilirsem İnşallah, ne mutlu bana... Burasını size tarif etmek çok zor. Ne desem, hayalini kuramayacaksınız, asla tasavvur edemeyeceksiniz. “Aman, boş ver, adam sen de…” deyip geçeceksiniz belki de. Oysa gerçeğin gerçeği bir yer burası. Aldanmanın yeri ise sizin orası. Uyarayım, uyandırayım dedim. Sakın ola ki, Allah’ın rahmetinden uzakta kalmayın, ümitsizliğe düşmeyin. Yine sakın ola ki, affı geniştir diye günahlara dalmayın, şeytana aldanmayın. Fırsat eldeyken hatalarınıza, günahlarınıza bol bol tövbeler edin. Sadık kalın tövbelerinize, sabır, sebat gösterin. Sabrın sonu zaferdir. İman çok güçlü bir nimet. Aman ha, onu ganimet bilin. Dünyada neye sahip olursanız olun, iman dediğimiz bu nimetin bir zerresine değmiyor hiçbiri. Burada ve bundan sonrasında artık hep o nimet geçerli. İman, ille de iman. Başka çare yok, başka deva yok. Kabri aydınlatan bir nurdur iman. Dünyada olduğu gibi, buradaki korkulu hâllerden de bizi koruyan ve bizi hep seven, sevdiğini de bildiren ve rahmetiyle gösteren, bir an olsun bizi hiç yalnız bırakmayan, nazlı bir bebek gibi ahımızı, nazımızı çeken, dinleyen, niyazımızı ve her nevî duamızı, ihtiyacımızı gören, sonsuz merhameti ve şefkatiyle bir an olsun ihmal etmeden veren Rabbimizle irtibatı koparmayın. Güneşe arkanızı dönmeyin. Yoksa gölgede kalır ruhunuz, üşürsünüz. Bir küçük ışık, kibrit başı kadar bir ışık, nasıl koskoca bir karanlığı yutuyorsa, şimdi burada o nur, o ışık lâzım, o iman lâzım. Gayretinizi, faaliyetinizi iman nimetini çoğaltmakta harcayınız. Söylemedi demeyiniz. Biz kabristanın sakinleriyiz. İçimizden biri bir şeyler söylemeli size, uyandırmalı. Ben buraya yeni geldim. Yaşadığınız hayatın aynısını yaşayan biri, buranın yenilerinden biriyim. Bir şeyler söyleyip uyandırmaya çalışmalı içimizden biri sizi. Uyarıp uyandırmalı. Bu da bir nimet… Bazen rüyada görüşürüz, konuşuruz sizinle. Dualarınız ulaşır nurdan tabaklar içinde bize. İsim isim dağıtılır. “Bu filandan, bu falandan” diye, seviniriz. Karanlık dünyamız, birden nurlarla dolar. Ruhumuz gıdalanır, doyar. Dünyada olduğu gibi, burada da rızka muhtacız. Rezzak orda da birdir, burda da bir. Rabbimize ihtiyacımız her yerde bir… Allah bir, Rezzak bir. Dünyada da, kabirde de, mahşerde de Rezzak bir, Allah bir. Hayırlarınızı çoğaltınız, iyiliklerinizi arttırınız. Mümkünse, bir çocuk safiyeti içinde kalmaya bakınız. Kalbinizi dersle, sohbetle cilâlayınız. Kalbiniz ki, en güçlü yanınız. Ne olur, onu ihmal etmeyiniz. Tövbe ile yıkayınız. İmanla koruyunuz. Ne yapıyorsanız, Allah için yapınız. Desinler, bilsinler, görsünler diye sakın ola ki hiçbir şeyi yapmayınız. Niyetinizi bozmayınız. Eksiltirsiniz her şeyin değerini ve hiçe indirebilirsiniz. Bizden demesi... Nasıl olsa buraya geleceksiniz. Söylediklerimizi burada bir bir yaşayıp göreceksiniz. İyisi mi daha ölmeden ve fırsat eldeyken hayat gözünüzü dört açınız da, bu uyanıklığınız kabirde bir işe yarasın bari… Son bir tavsiyem olacak sizlere. Her şeyi özetlemeye yetecek bir tavsiye: “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı İmân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz.” (Sözler, 134) Şimdilik, Allahaısmarladık deyip ayrılalım. En kısa zamanda buluşmak üzere. Dilimizi salâvatlara alıştıralım. Hayatınızı dualı ve salâvatlı kılın, bizleri de dualardan unutmayın. Hoşça kalın. Rabbim izin verirse görüşmeye ve konuşmaya devam edeceğiz İnşallah. 02.05.2010 E-Posta: [email protected] |