Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Şefkat kahramanları (14) |
Kastamonulu Ulviye Hanım
Kastamonu ve Emirdağ Lâhikalarında adı sıklıkla geçen Risâle-i Nur’un çalışkan hanım talebelerinden bir tanesi Ulviye Hanım. Soyadına, doğum ve ölüm tarihlerine bütün çabalarıma rağmen ulaşamamakla beraber ümidimi de kesmiş değilim. Görüşmelerimde, kendisini tanıyanlar ondan büyük bir hürmetle bahsettiler… Kastamonu’da “erkeklerden ziyade” Risâle-i Nurlara “fedakârane” sarılan hanımlardan bir tanesiydi o. Ankara’da bulunduğu yıllarda kızının arkadaşları olan milletvekili hanımlarına Risâle-i Nur’dan sohbetler yapan da o. İstanbul’da ilk hanımlar dersinin kurulmasında emek sarf eden de o. 1960 İhtilâlinin gerçekleşmesinden kısa bir zaman sonra Ankara’da katıldığı bir mevlidde Nurculuk yapmaktan dolayı tutuklanan da yine o.
ULVİYE HANIMI TANIYANLAR ANLATIYOR
Saniye Çolakgil: Geçtiğimiz bölümlerde tanıttığımız Kastamonulu hanım Nur Talebelerinden Saniye Çolakgil, Ulviye Hanımı hatıralarında bize şöyle anlatmıştı: “Biz en zor zamanlarda Ulviye, Lütfiye, Aliye ve Aşık Zehra ile biraraya gelir, Risâle okurduk. Lütfiye ile ben eskimez yazı ile Risâleleri hem çoğaltıp, hem de hanımlara ders yapardık. “Kastamonu hanımlarının en kıymetli eşyası bindallıdır. Değerli kumaşlardan altın ve gümüşle işlenerek yaptırılır. Evlâdlara, torunlara miras kalır. Önemli günlerde bindallısı olmayanlar, olanlardan ödünç alırlar. Ulviye ve Lütfiye çeyizlerinden çıkardıkları bindallıyı, yazmış oldukları Risâlelere cilt yapmışlardı. ‘Bu risâlenin kıymetini en iyi sen bilirsin’ diye bana emanet etmişlerdi. Son zamanlara kadar hep ondan okur, ders yapardım. Fakat ‘emanet’ diye alan bir hanım kitabı getirmedi. Hâlâ üzülüyorum.(...)”
Asiye Mülazımoğlu: Bir önceki asrın müceddidi olan Mevlânâ Halid Bağdadî’nin, talebesi Küçük Aşık’a bir cübbe verir. Kıymetli bir aile hatırası olarak saklanan cübbeyi Bediüzzaman Hazretlerine emanet eden Asiye Mülazımoğlu da, Ulviye Hanım vesilesiyle Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’larla tanışmıştır. Asiye Hanımı, Bediüzzaman Hazretleri hanım Nur Talebeleri arasında çalışkanlığı ile “başta” zikreder. (Kaynak: Bediüzzaman’ı Gören Hanımlar, s. 70, Nuriye Çeleğen)
Fatma Aydoğdu Ural: Dizinin önceki bölümlerinde tanıttığımız, Bediüzzaman Hazretlerinin Kastamonu hayatında küçük bir kız çocuğu olan Fatma Aydoğdu, Ulviye Hanımı, annesi ile sıkça görüşen ve Risâle-i Nur’dan güzel sohbetler yapan bir hanım olarak hatırlıyor: “Ulviye Anne, Kastamonu’da iken annemle sık sık görüşürlerdi. Risâlelerden bazı kısımları bize anlatırdı. Sonra Ankara’ya taşındılar.”
Şükran Demirel: Daha önceki bölümlerde hatıralarını paylaştığımız Şükran Demirel, eşi Ali Demirel ile Risâle-i Nur’a beraberce hizmet eden şefkat kahramanlarından bir tanesi. Ulviye Hanımla Ankara’da iken tanışmış. İstanbul hanım derslerinin nasıl yapılacağı noktasında da Ulviye Hanımdan destek istemiş. Şükran ve Ali Demirel’in hatıralarında konu ile ilgili bölümler şöyle: “Ankara’da iken Kastamonulu Ulviye Anne ile tanıştık. Osmanlıca bilen çok mübarek bir hanımdı. Haftada bir gün ders yapardık. 1930 doğumlu olduğuma göre 26 yaşımda genceciktim o zamanlar. Ulviye Hanım tatlı tatlı Risâle-i Nur’dan anlatırdı. Bir gün bana şu hatırasını anlattı: Ankara’da kızının arkadaşlarına—ki içinde milletvekili eşleri de var—sohbet ediyor, zaman zaman da risâle okuyormuş. Ama kitabın ne olduğunu açıklamıyormuş. Hanımlar bir gün dayanamayıp hep birlikte: ‘Sen bu kadar güzel bilgileri nereden öğreniyorsun? Okuduğun o kitabın adı nedir?’ diye soruyorlar. Ulviye Hanım da, Üstaddan ‘Kitapları açığa çıkarayım mı?’ diye izin istiyor. İzin aldıktan sonra kitapların ne olduğunu, kime ait olduğunu açıklıyor hanımlara.
İstanbul’da düzenli ilk hanım Nur sohbetleri “İstanbul’a tâyinimiz çıktığında Yenikapı’daki evin hanımı Ümmü Gülsüm ve kızlarıyla tanıştık. Onlara gidip gelmeye başladım. Sonra Galip Gigin’in annesi katıldı aramıza: ‘Oğlum, arkadaşlarının hanımları, anneleri, kızları, kardeşleri yok mu? Bir tanıştır beni onlarla’ demiş. Böylece Yenikapı’daki evin hanımları, ben, birkaç hanım daha bir araya geldik. Sonra, ‘Ders yapsak ya, biz de erkekler gibi’ dediler yeni gelen hanımlar. O zamana kadar okuyoruz, ama kalabalıkla nasıl olacak? Hemen aklıma Ulviye Hanım geldi. Ulaştık kendisine, kızıyla birlikte Pendik taraflarında yazlığa gelmişler. Mehmet Birinci ve Fırıncı gidip alıp geldiler. On kişilik bir hanım grubu olduk. ‘Haftanın hangi günü ders yapalım?’ diye konuştuk. Ulviye Anne ‘Cuma günü mübarektir. O gün yapalım’ dedi. Bir ay boyunca her Cuma günü onunla birlikte ders yaptık. Bize Risâle-i Nur dersi nasıl yapılacağını göstererek anlattı. Ulviye Hanım çok zeki, gayretli bir hanımdı. Bizi uyarırdı ‘Şöyle yapın, böyle okuyun’ diye… Anlattığım tarih 1959’un Temmuz’u.”
Ali Demirel Ağabey anlatıyor: “Ulviye Hanımı tanırım elbette. Ankara’da bulunduğumuz yıllarda Şükran Hanımla görüşmek için evimize gelirdi. Nazar-ı dikkatimi çekmişti. Son derece medenî ve Risâle-i Nurları kavrayışı mükemmeldi. Eşimden sorduğum kadarıyla çok güzel Nur dersleri yapardı. “İstanbul’a gelince hanım dersleri için ihtiyaç hâsıl oldu, Şükran Hanım ‘Ulviye Ablayı çağıralım’ deyince Ankara’ya telefon ettik. Meğer zaten İstanbul’da Cevizli taraflarında bir yerde yazlıktaymış. Oraya vardık, bulduk, derdimizi anlattık. ‘Peki yapalım. Cuma günü olsun. Yeni Cami’ye gelirim. Beni oradan alırsınız’ dedi. Hanımlar onu Yeni Cami’de karşıladılar. Türkiye’de ilk hanım dersleri böylece İstanbul’da başlamış oldu. Sonra İstanbul’u örnek alıp başka şehirlerde de hanımlar dersler yapmaya başladılar. “Ulviye Hanımla bir de ihtilâl hatıramız var: Ben 1960 İhtilâlinden kısa bir süre sonra risâle dersinde Ankara’da tutuklandım. 2 gece tutuklu kaldım. Mahkemelerim devam etti. Ulviye Hanım da 1960’ın Temmuz ya da Ağustos’u olsa gerek Ankara’da bir mevlide iştirak etmiş. Onu da mevlidde Nurculuk yapmaktan dolayı tutuklamışlar. O dönemde ‘malûm’ gazetelere haber olmuştu mevlid olayı. İkimizin mahkemesi de iki seneden fazla sürdü. Dâvâlarımıza Bekir Berk Ağabey girdi. İsmet Paşa 1963’te başvekil olduğunda af çıktı. Böylece beraberce kurtulduk.”
Mehmet Fırıncı Ağabey anlatıyor: Mehmet Fırıncı Ağabey’den telefonda İstanbul’daki ilk hanımlar dersi ile ilgili hatıralarını sorduğumda şunları söyledi: “Ulviye Hanım o yıllarda aslında Ankara’da oturuyordu. Biz kendisine ulaşmaya çalıştığımızda İstanbul Kartal’da Dragos Tepesinde kızının yanında yazlıktaydı. Damadı savcıydı. Ali Demirel ile birlikte gittik, ziyaret ettik. Hanımlar arasında Risâle-i Nur sohbeti konusunda kendisine ihtiyaç duyulduğunu ifade ettik. Kabul etti. Ali Ağabeylerin evinde İstanbul’da ilk hanımlar dersi böylece başlamış oldu. On kişilik bir hanım gurubuydu. Ablam Halime Hanım da katılanlar arasındaydı…”
ÖNEMLİ NOT: Okuyucularımız arasında Kastamonulu Ulviye Hanım ile ilgili bilgisi olan varsa paylaşmaları, bu çalışmayı ilerideki aşamalarda daha da zenginleştirecektir. Bilgilerinizi, varsa fotoğrafları “[email protected]” ya da “[email protected]” adresine gönderebilirsiniz. Destekleriniz için şimdiden teşekkürler… RİSÂLE-İ NURLARDA ULVİYE HANIM… * Kastamonu’nun Zehraları, Hacerleri, Lütfiyeleri, Ulviyeleri, Necmiyeleri başka bir sahada (hanımlar âleminde) Nur hizmetinde Feyzi’ye arkadaşlık ediyorlar. (Emirdağ Lâhikası, Bediüzzaman Said Nursî) * Hem lâtif, hem güzel, zarif bir hadiseyi söyleyeceğim. Bu memlekette Risâle-i Nur’a erkeklerden ziyade fedakârane yapışan ihtiyar hanımlar ve ihtiyare hükmünde masume genç hanımlar, eski zaman sırmalı ve yaldızlı gelinlik cihâzâtının içinde kıymettar parçaları Risâle-i Nur’un eczalarının ciltleri üstüne çekip, bütün risâleler altın yaldızıyla ciltlenmiş gibi bir tarza girdi. Risâle-i Nur’un manen güzelliğine ve Hüsrev ve Tahiri ve Ali’lerin ve Hasan ve Atıf ve Asım gibi kardeşlerimizin yaldızlı yazılarının cemaline, cildi üstünde de şirin bir güzellik daha ilâve ettiler. Hafız Ali’nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şahide değerinde, burada Risâle-i Nur’a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz var. Meselâ, Asiye, Saniye, Ulviye, Lütfiye, Aliye gibi Risâle-i Nur’un şakirtleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selâm ve duâ ediyorlar.” (Kastamonu Lâhikası, Bediüzzaman Said Nursî, s. 115) * Burada başta Âsiye olarak Ulviye, Lütfiye gibi çok çalışkan hanım şakirdler, Medrese-i Nuriye’deki hemşirelerine ve selâm gönderen Sabri’nin refikasına hem kardeşlerine arz-ı hürmet ve selâm ve duâ ederler. (Kastamonu Lâhikası, Bediüzzaman Said Nursî) * Ramazanınızı, Leyle-i Kadrinizi, hem bayramınızı tebrik ederim. Kastamonu’da iken nasıl her gün duâlarımda ve manevî kazançlarımda Nur’un has şakirdlerinden Âsiye, Ulviye, Lütfiye’ler, Zehra’lar, Şerife’ler, Hacer’ler, Necmiye’ler, Nimet’ler, Aliye’ler hissedar olmak için manen yanımda bulunuyordular; aynen şimdi de öyledirler. (Emirdağ Lâhikası, Bediüzzaman Said Nursî) * Ben sizleri unutmuyorum. Hatta bugünlerde birden Ulviye, Lütfiye’yi merak ettim. İkinci gün ikisinin de mektuplarını hediyelerini aldım, bunların sadakatlarına bir emâre oldu. Eskiden beri âdetim hediyeleri kabul etmemek ile beraber, sizin cübbe ve yeleğinizi bu geceki Leyle-i Kadir’de giyip Asiye ile beraber Kastamonu’daki bütün Nur Şakirdleri namına kabul ettim. Fakat kaideme muhalif olmamak için ona mukabil, Emin’de bulunan risâlelerimden Lütfiye, Ulviye istediklerini alsınlar veyahut benim hesabıma Mehmet Feyzi ve arkadaşları onların beğendiklerini yazsınlar. (Emirdağ Lâhikası, Bediüzzaman Said Nursî) 02.05.2010 E-Posta: [email protected] |