M. Latif SALİHOĞLU |
|
AKP, Kemalizmin ömrünü uzatıyor |
Eskiden AKP fanatiği bazı dostlarımız vardı. Bu partiye yönelik yaptığımız en ufak bir eleştiriye dahi tahammül etmezlerdi. Hemen harekete geçer ve militanca bir tavır takınarak, bizi söylediğimize de, yazdığımıza da pişman ettirmeye çalışırlardı. Şimdi bakıyorum da, onlardan tık yok. Sus–pus oldular. Belli ki, daha bu partiyi savunacak halleri kalmadı. Bilhassa, bütün partileri sollayan Kemalizmle ilgili söylem ve tutumları noktasında... Evet, iktidar partisinin Kemalizmin savunucusu, hamisi ve ömrünü uzatan bir payandası olduğunu, sadece bizler değil, artık bütün dünya görmeye, anlamaya başladı. Nitekim, sağdaki sütunda logosunu ve manşetini gördüğünüz dünyaca muteber Foreign Affairs dergisi de son sayısında bu gerçeği açıkça ifade ediyor ve şu ifadeyi kullanıyor: "Ölmüş Kemalizmi AKP yaşatmaya çalışıyor." (Kemalism Is Dead, Long Live Kemalism How the AKP Became Ataturk's Last Defender. http://www.foreignaffairs.com) Aynı haberi kullanan Zaman gazetesi ise, ne gariptir ki şu ifadeyi başlık yapmış: "Kemalizm'in Batı'ya bakan yüzünü AK Parti yaşatıyor." (23 Nisan 2010) Dergideki haberin detayında da, "AKP'nin nasıl Kemalizm'in savunucusu olduğu?" sorusu üzerinde duruluyor. Esasında, bu partinin iyiden iyiye Kemalizme sahip çıktığını, bundan iki sene evvel Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış, gayet açık bir dille ifade etmiş ve şunu söylemişti: “Türkiye’nin en Atatürkçü partisi biziz. Zamanında hep korkuttular. Şimdi de din ile korkutuyorlar. Biz korkutmuyor, sevgi ile yaklaşıyoruz. Atatürk’le de korkuttular. Atatürk ortak paydamız. Türkiye’nin en Atatürkçü partisiyiz, bunu iddia ediyorum.” (AA Düzce, 20 Mayıs 2008) Aradan geçen bunca zaman içinde yaşanan hiçbir gelişme Egemen Bağış'ı tekzip etmedi, aksine hep doğrulayıp bu iddiayı teyit etti. Kutlu Doğum Haftasında yaşananlar bir tarafa, sivil ve özel sektördeki iktidar yandaşları da Kemalizm propagandası yapmakta birbiriyle adeta yarıştılar. Gazetelerinde, dergilerinde, hatta kitap–yayın basım ve dağıtım şirketlerinde bile, başta Nutuk olmak üzere, Kemalizmi parlatma maksadına matuf mevkutelerin kampanyalı satış ve pazarlamasını yaptılar. Bu kulvarda o derece ileri gittiler, o derece at koşturdular ki, hızlarını alamayarak Nur Külliyatında Kemalizmin mahiyetini nazara veren bahisleri dahi sansürleme cihetine gittiler. Binler teessüfler olsun. Şimdi merak ediyorum. Eskiden bize ateş püsküren AKP'li dostlar, bu yazıya karşı ne tür bir reaksiyon gösterecekler. Gerçi bu tür tepkileri umursadığımız falan yok; ama, bir gösterge teşkil etmesi bakımından, tepkinin dozajını yine de merak ediyorum doğrusu.
Tarihin yorumu 25/26 Nisan 1986
Çernobil'den kıyâmet alâmeti
Ukrayna'nın Çernobil kentindeki Nükleer Reaktöründe 25/26 Nisan 1986 gecesi meydana gelen nükleer kaza, 20. asrın en büyük ve en tehlikeli kazası olarak tarihe geçti. Kaza, uzmanların gece yarısı yaptıkları bir deney esnasında yaşandı. O tarihte SSCB yönetiminde bulunan Ukrayna'da yaşanan bu kazadan, yaklaşık yedi milyon kişi etkilenirken, milyonlarca insan da korku dolu günler yaşadı. Korkunun belli başlı sebepleri şöylece sıralanabilir: 1) Sovyet Rusyası, halkını da, dünya kamuoyunu da doğru şekilde bilgilendirmiyor. Tehlikenin boyutu daha da büyük olabilir. 2) Patlamayla etrafa yayılan nükleer reaksiyon (radyasyon), çeşitli sebeplerle çok daha geniş bir alanı etkisi altına alabilir. 3) Havaya yayılan radyoaktif parçacıklar, rüzgâr ve bulutlar vasıtasıyla dünyanın başka yerlerine de yayılabilir. 4) Yağmur bulutlarıyla yere düşen radyoaktif parçacıklar, insanlara, hayvanlara olduğu kadar, bitkilere de zarar verebilir. Dolayısıyla, yediğimiz–içtiğimiz ne varsa, hepsinde birtakım yan etkiler bulunabilir. * * * Sadece Çernobil'deki nükleer santralın 4. Reaktöründe meydana gelen patlamayla insanlık ve canlı hayatı bu derece bir risk ve tehlike altında kalabiliyorsa, acaba dünyadaki diğer santrallerin patlaması halinde neler olabilir? Hiç şüphesiz, ortaya kıyâmeti andıran bir manzara çıkar. Belki de, canlı hayatını sonlandıracak bir kıyâmet yaşanacak. Esasında, insanlık camiası, bu noktada bir yol ayrımına gelmiş durumda. Ya nükleer potansiyeli kontrol altına alıp, sadece enerji ve benzeri hizmetlere kanalize edecek, ya da kendi sonunu hazırlayan bir gelişmenin kapısını açık tutmuş olacak. Zira, şu anda bile dünya çapında depolanan, yahut aktif durumda olan nükleer gücün patlaması halinde, canlı hayatı, kuvvetle muhtemeldir ki son bulacak. 26.04.2010 E-Posta: [email protected] |