Görüş |
“Kâinatın nağmelerini dinleyen adam”ın serencamı - 4
Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hayatını ve dâvâsını anlatan geniş “biyografik roman”ın “üçüncü” devam kitabı. Beş ciltlik “Bediüzzaman Beşlemesi” dizi-romanının dördüncü kitabı, Üstad’ın 66-82 yaşları arasındaki “son” dönemini ele alıyor. Bu dönem ise, kendisinin 1944 yazında Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat etmesiyle başlayıp 1960 baharında ahirete irtihaliyle sona eriyor. Müellif, “ön söz” mahiyetindeki “Dördüncü Kitap İçin” başlıklı yazısında, “’Nurcular’ romanını yazarken Asr-ı Saadet’in bu zamandaki mümessili sayılan Said Nursî’nin ve Nur Talebelerinin örnek hâllerini bir an bile nazarı[n]dan uzak tutmadı”ğını (s. 8) belirtiyor ki, gerçekten burada yansıtılanlar, bilhassa Üstad açısından “Peygamberane” bir hayatın izdüşümünden ibaret; keza talebelerinin Risâle-i Nur’u tanıdıktan sonraki yaşayışları da, üstadlarına yakışacak ölçüde olgun ve de dolgun. Önemli sahneler özetle şunlar (En azından “dizi-romanın muhtevası” bakımından bile bunları kaydetmekte büyük fayda var.): *Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat ettikten sonra getirildiği Emirdağ’da zehirlenirken, aynı günlerde Denizli’de zehirlenen talebesi Hasan Feyzi Yüreğil’in kendi yerine vefat etmesi. *Bütün tahriklere rağmen, ”Kuvvet var, kullanmak yok.” demesi. (s. 92-93) *Emirdağ’da tabancalı suikastten kurtulması (s. 97-98). *Abdülkadir Ceylan Çalışkan’ı daha çocukken (s. 104-105), keza adını “Zübeyir” olarak değiştirdiği Ziver Gündüzalp’i (s. 139-142) ve muallim Mustafa Sungur’u (s. 160-162) talebeliğine kabul etmesi. *Afyon’da da cehennemî hapis şartlarında dahi eser yazmaya devam etmesi. *Ankara’nın ve de mahallî resmî görevlilerin insanlık dışı/hainane planlarını boşa çıkarması, bütün baskı ve suikastlere rağmen bedduadan sakınması. *”Lâhika” tarzı (mektupla eğitim) hizmetini başlatması. *Afyon Mahkemesindeki müdafaası sırasında zelzele meydana gelmesi. (s. 286) *Mahkeme heyetine rağmen namaz kılmakta diretmesi ve muvaffak olması. *Talebelerinin bile, şahıslarından ziyade dâvâlarını müdafaa etmesi. *20 aylık Afyon hapsinden geceleyin(!) tahliye edilmesi. *14 Mayıs 1950 genel seçiminde CHP’nin tek parti saltanatına son veren DP’nin ilk icraat olarak 14 Haziran 1950’de ezan-ı Muhammedî’yi serbest bırakması üzerine Başvekil Adnan Menderes’i telgrafla tebrik etmesi. *Sabık “Millî Şef” İsmet İnönü’nün, “Beni Nurcular yıktı!” demesi. *“Yeni Said” döneminden sonra, bu sefer “Üçüncü Said”i ortaya çıkarması (içtimaî hâlleri takip etme). *14 Temmuz 1950 affıyla, (Afyon’daki evinde) “göz hapsi”nden kurtulması. *Has talebelerini yanına alması ve onları bilfiil yetiştirmesi. *Çok yakın talebesi Zübeyir Gündüzalp’in Ankara Üniversitesi’nde hoca ve öğrenciler ile milletvekilleri, mülkî amirler ve yabancı diplomatlara konferans vererek Nur’ları anlatması. (s. 323-325) *”Eski Said” dönemi ürünü Arapça eserlerini Türkçe’ye çevir(t)mesi. *Risâle-i Nur’un Müslüman diyarlarına gönderilmesi. *Kore Harbi’ne katılan talebesi Bayram Yüksel vasıtasıyla Japonya’ya bile Nur’ları ulaştırması. *İstanbul’daki bir grup dindar aydınla ayrı ayrı görüşmesi. *Emirdağ’da kabul ettiği Pakistan Maarif nazırının ülkesine dâvetine rağmen, “esas hastalığın Türkiye’de olduğu, dolayısıyla asıl hizmetin de burada olacağı”nı belirtmesi (s. 350-352). *1925’te Burdur’da “Nur’un İlk Kapısı”yla başladığı Risâle-i Nur telifini, 1953’te İstanbul’da “Nur Âleminin Bir Anahtarı”yla tamamlaması. *İstanbul’da Rum Ortodoks Patriğini ziyaret etmesi. *Isparta’da “Gül” solarken “Nur”un tekâmül etmesi. (s. 376) *Nur menzillerini ziyaret etmesi. *Başvekil Menderes’e, “Ayasofya’yı cami olarak yeniden açması ve Risâle-i Nur’un neşriyatını resmen serbest bırakması” tavsiyesinde bulunması (s. 402), bilâhare tavsiyelerini değerlendir(e)meyen DP iktidarını ikaz etmesi. (s. 408-409) *Risâlelerin “serbestçe” matbaalarda basılmaya başlanması. *”Tarihçe-i hayat”ının hazırlanıp yayınlanması. *Nur’ların radyoda reklâmının yapılması. *Emirdağ’a gelen Başvekil Menderes’in, kendisini selâmlaması. (s. 425-426) *Muhalefet lideri İnönü’nün ihtilâle dâvetiye çıkarması. (s. 401, 427 ve 455) *Has talebelerinin tevkif edilmesi, müdafaayı Av. Bekir Berk’in yapmasıyla salıverilmeleri. *Birkaç vilayete giderek yakınları ve talebelerini ziyaret etmesi. *Son durağı olan Urfa’da 23 Mart 1960’ta Kadir Gecesi’nde dünya hayatına veda etmesi… Bu kitapta da, devletin bütün engellemelerine rağmen Risâle-i Nur’un önlenemez yükselişi ile “Nur’un kurmayları” denilen seçkin talebelerin temayüzü görülüyor. Bu kitabın “favori sahnesi” ise (8,5 yıl kaldığı Barla’ya, 25 Temmuz 1934’teki ayrılışından 19 yıl sonra 1953 Temmuz’unda ikinci gelişi) şöyle: “Bediüzzaman, evinin önündeki koca çınarı görünce durdu, biraz doğruldu ve dipten başlayıp tepeye kadar uzun uzun çınarı seyretti. Bu topraklara sürgün olarak gelip vatan ulviyetiyle sevdiği yıllar canlandı gözlerinin önünde. O hatıraların hemen hemen hepsinde bu ulu çınarın izi vardı. O günleri hatırlayınca dayanamadı. Kollarını talebelerinin ellerinden kurtardı. Ağır ağır gidip çınarın gövdesine sarıldı ve sessiz sessiz ağlayarak, 19 senelik hasreti dindirmeye çalıştı. / Artık vuslat ağlayışı tabiî bir hâl almıştı. Zaten Nurcu olup da bu toprakları sevmeyen ve Barla’ya hasret kalmayan kimse yoktu. Barlalılarsa, Barla’dayken bile bu mübarek menzillerin hasretini duyarlardı. Onun için, Bediüzzaman’ın bu hasret ağlayışı, oradakileri de aynı heyecanla sarmış ve herkes ağlamaya başlamıştı…” (s. 381) Üstad’ın, Barla’dayken kendisine hükûmet adına çok eziyet eden öğretmen Tevfik Tığlı’nın 1957 genel seçiminde DP’den mebus adaylığına bakışını anlatan bölümü (s. 207-208), “mutlaka okumanız” tavsiyesiyle size bırakıyorum… Sonuçta, bir dizi-romanın, ana kahramanının son demlerini “yakın” çevresiyle birlikte büyük bir vukufiyetle anlatan dördüncü kitabı. *** NURCULAR Yazan: İslâm Yaşar. Sayfa Sayısı: 496. Ebatları: 13,5x21 cm Türü: Roman. Yayınlayan: Yeni Asya Neşriyat. Yayın Tarihi: Mart 2008.
ORHAN GÜLER [email protected] |
08.05.2010 |