Umut YAVUZ |
|
Açılım neyi açıyor? |
Bazı şeyler vardır ki görünüş itibariyle hayır gibi görünse de, metodundaki yanlışlıklar sebebiyle aksiyle sonuç verebilir. Hükümetin açılım politikası da aynen bu şekilde aksi sonuç vermektedir. Normal şartlar altında “açılım politikalarının” ülkede yaşayan vatandaşlar arasında bir rahatlamaya ve barış ortamına yol açması beklenirdi. Ancak görülüyor ki, bunun tam aksine vatandaşlar arasında ciddî bir gerginlik oluşmaya başladı. Bir yanda açılım diye diye bir beklentiye sokulan vatandaşlar, diğer tarafta da bu propagandanın suistimal edilmesiyle galeyana gelen başka vatandaşlar… Bunların hepsi de bu ülkenin vatandaşı elbette ve belli ki ortada her iki tarafı da rahatsız eden bir vakıa var. Ne yazık ki, henüz 100 yılını bile doldurmamış olan gencecik cumhuriyetimizde, devlet ile vatandaşlar arasında çok kalın duvarlar örülmüş yıllarca. Bir kısım vatandaş devlete küstürülmüş, bir kısım düşman edilmiş, ezilmiş, yok sayılmış, hırpalanmış… Buna rağmen bir iç kavgaya ve iç savaş derecesinde bir ayrılığa gidilmemiş… Çünkü bu topraklarda yaşayan insanlar geneli itibariyle vatanlarını seven insanlar ve bu uğurda kanlarını dökmüş yiğitlerin torunları. Gel gelelim devlet ile vatandaşlar arasında, resmî ideoloji sebebiyle örülen duvarların bir bir yıkılması için pek tabiî ki bir şeyler yapılması şarttı. Ancak bunun metodu, açılım politikası ile işi yüzüne gözüne bulaştıran hükümetin yaptığı gibi olmamalıydı. Zira eğer demokratikleşeceksek bunu sınıf sınıf, zümre zümre değil topyekûn yapmamız gerekirdi. Sen Kürtsün, sel Alevisin, sen Romansın, sen Ermenisin vs. denilerek belli bir sınıfa sokulan vatandaşlara karşı devletin bir açılım yapması ve eşit mesafede durarak politika geliştirmesi nasıl mümkün olabilirdi? Daha en baştan insanları ötekileştirerek, etnik olarak ve inanç bakımından gruplara ayırarak yaklaşan bir devletin demokratikleşmeyi hakkıyla başarması mümkün olabilir miydi? Hayır! Zira bu şekilde geliştirilecek her açılım politikası, demokratikleşmeyi değil hizipleşmeyi tetikleyecekti. Açılım demokrasiyi değil ancak vatandaşlar arasındaki mesafeleri açmaya yarayacaktı. Nitekim öyle de oluyor! Bugün ne Kürtler, ne Romanlar, ne Aleviler ne de Ermeniler umdukları açılımı bulamadılar. Her kesimde bir beklenti oluştu. Bundan sonra imtiyazlı birer sınıf olmayı umdular belki de. Ancak buldukları şey birkaç kuru ve hamasi nutuktan ötesine geçmedi. Bunun yanı sıra, bu grupların hiçbirine mensup olmayan diğer vatandaşlarımız ise, işsiz kaldıkça, ezildikçe, sıkıntı yaşadıkça ve bir yandan da şehit cenazeleri geldikçe kin ve nefret hissetmeye başladılar. Yani hükümet arı kovanına çomak sokmuş oldu. Uzun süredir pansuman ile dindirilmeye çalışılan yaraları kaşımaya, kabuğu soyup kanatmaya başladı. Şimdi üst üste şehit veren Samsun’da “doğu kökenli” vatandaşlarımızın lokantalarına saldırılar yapılmaya başlandı. Yurdun dört bir tarafında vatandaşlar bu konuda oldukça hassas ve sinirler de oldukça gergin durumda. Şüphesiz bir takım olaylarda normalleşmeyi arzulamayan bazı şer odaklarının provokasyonları da söz konusu olabilir. Ancak bu bile, içinde bulunduğumuz gergin ortamı göz ardı edebileceğimiz anlamına gelmez. Zira ayrışma ve ötekileşme bütün boyutlarıyla ve hızlı bir şekilde yaşanmaya devam ediyor. Bu gidişatın sonu da asla hayır olmayacak gibi görünüyor. Tekrar hatırlatmakta fayda var. Türkiye’de zaten uzun yıllardır çeşitli zaman dilimlerinde “Türk-Kürt”, “Alevî-Sünnî”, “Laikçi-İslâmcı” şeklinde ayrışmalar yaşanmıştır. Ancak bu hükümetin görevde olduğu zaman diliminde bütün bu ayrışmalar, üzerine başka bir takım problemleri de katarak aynı anda yaşanmaya ve gittikçe de büyümeye başlamıştır. Esas vahim olan da budur. Hükümet artık bu ayrıştırma politikalarından rant elde etme anlayışından uzaklaşmalı, her vatandaşa eşit mesafede davranmayı öğrenmeli ve demokratikleşmeyi de bu duruşla gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Demek istediğimiz odur ki, devlet derhal vatandaşa karşı kör hale gelmelidir. Devlet vatandaşının rengine, diline, giyimine ve kuşamına karşı kör olmalıdır. Eğer devlet, milletin her bireyini tasnif ederek, etiketleyerek ve gruplandırarak politika geliştirmeye devam ederse bu işin sonu tamamen ayrışmaya ve çatışmaya gidebilir. 08.05.2010 E-Posta: [email protected] |