08 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin YAŞAR

Azamet-i İlâhiyeyi zihinlerde tesbit


A+ | A-

İbadet, Allah’ın emirlerini yapmak ve nehiylerinden sakınmak anlamına gelmektedir. İnsanın yaratılmasına sebep, emrolunan ibadetleri yapmaktır. İbadetleri yapmaktaki emir ise, imanın hakikati olan yakîni elde etmek içindir. Hicr Sûresi son âyette, “Yakin elde etmek için Rabbine ibadet et” buyrulmuştur.

İbadetsiz iman, imanın kendisi değil görünüşüdür. Nisa Sûresi 135. âyette, “Ey iman edenler! İman ediniz” buyrulmuştur. Bu âyet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere iman, yalnız icmali ve taklidi bir tasdike münhasır değildir. “İman temennî değil, kalplerde yerleşmesiyle amelin de onu tasdik etmesiyle vücut bulur” (Hadis-i şerif) Yoksa Allah’ı bilmek, bir Allah var deyip, bütün mülkünü esbaba, tabiata taksim etmek, her şeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek, emirlerini tanımamak, sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini bilmemek, hiçbir cihette Allah’a iman hakikatinin onda olmadığının göstergesidir. (Hizmet Rehberi, 74.)

İşte tam bu noktada inkâr etmek ile iman etmenin bütün bütün farklı olduğu ayrımını nazara almak gerekecektir. “Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle, vicdânî ve aklî olan imanî hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve tesirleri zayıf kalır. Bu hale âlem-i İslâm’ın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir.” (İşârâtü’l-İ’caz, 140.) Bugün toplum içerisinde Müslüman olduğuna dair tereddüt yaşamayan çok sayıda insan vardır. Fakat bu insanların gerek yaşantıları, gerek yakalandıkları mânevî hastalıklara bakılınca, imanın izleri ve tesirlerinin az olduğu göze çarpar. Evet, insanlar Allah’ı inkâr etmemektedir, fakat imanlarının da tahkikî olduğu söylenemez. Çünkü, “İman etmek Kur’ân-ı Azîmüşşanın ders verdiği gibi, o Hâlık’ı sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şahadetine istinaden kalben tasdik etmek, elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tövbe ve nedamet etmek iledir.” (Hizmet Rehberi, 75.)

İbadetler, Allah’ın Mabud, insanın da kul olduğunu en kusursuz şekilde ifade etmenin adıdır. Kul ile Mabud arasındaki en yüksek nispettir ve kulun hakikî Mabuda karşı tavırlarının tanziminden ibarettir.

İbadet insanın varlık, hayat, şuur, idrak ve en önemlisi de iman gibi nimetlere mazhar olduğu bütün bu şeylerin diliyle bir tefekkürdür.

İbadetlerin neticesi takva mertebesine kavuşmaktır. Bakara Sûresi 21. âyette şöyle buyrulur, “Ey insanlar sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vasıl olasınız.”

İbadetin emredilme sebebi ve hilkat-i beşere terettübü iki şeyden ileri gelmektedir. “Ya insanlar ilk yaratılışında ibadete istidatlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümit eder. Veyahut, insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksat, ibadetin kemali olan takvadır.”

Risâle-i Nur satırlarında farklı yerlerde takvanın tanımları vardır. İşârâtü’l-İ’câz adlı eserde Kur’ân-ı Kerim’de geçen takvanın mertebelerinden bahsedilir. Birinci olarak takva, şirki terk; ikinci mertebede maâsiyi (günahları) terk, üçüncü olarak da mâsivâullahı (Allah’ın dışındakileri)

terk anlamındadır. Bundan başka, Kastamonu Lâhikası’nda günahlardan şiddetle içtinap anlamında zikredilmiştir. Takvanın en geniş tanımı ise, Hutbei Şamiye’de şu şekildedir: “Vicdanın anâsır-ı erbaası (dört unsuru) ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye her birinin bir gayetü’l-gâyâtı var. İradenin ibadetullahtır; zihnin marifetullahtır; hissin muhabbetullahtır, latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gâyetü’l-gayeye sevk eder.” (Hutbe-i Şamiye, s. 115)

Bakara Sûresi’nde, “Ey insanlar, ibadet ediniz!” diyerek, bütün insanlara umumî hitap yapılmıştır. İnsanın yaratılmasına sebep, emrolunan ibadetleri yapmasıdır. İşte bu noktadan hareketle umumî olan hitap mü’minlere de, münafıklara da, kâfirlere de yapılmıştır. Kâmil mü’minlere ibadete devam ve sebat etmeye, orta dereceli mü’minler için ibadetin arttırılmasına, kâfirler için iman ve tevhid ile ibadet yapılmasına, münafıklara da ihlâsa emir anlamındadır. (İşârâtü’l-İ’câz)

İBADET VE İHLÂS

Yaratılışın ücret ve neticesi olan ibadetlerin bir ücret beklentisiyle yapılması, ibadetlerin sıhhatine zarar getirebilir. İbadetlerin ruhu olan ihlâs bozulabilir. İnsanın ibadetlerindeki ihlâsı yakalamasının sırrı, sahip olduklarını görmesi ve kendi mahiyetini bilmesiyle doğrudan alâkalıdır. En başta hayr-ı mahz olan vücudu vermiş olması ve bu vücudun devamı için gerekli olan rızıkları vermesi, sonra hassasiyetli bir hayat verip, o hayata lâzım olan cihazları ve o cihazların nimetlerini vermesi, sonra insanın önüne âlem-i mülk ve melekûtu açıp, bu âlemlerden istifade edecek akıl nimetini vermesi, sonra İslâmiyet ve iman nimetini verip, Esmâü’l-Hüsnâ’yı bir sofra-i nimet yapması ve imanın bir nuru olan muhabbeti vermekle sınırsız sofraları ve lezzetleri vermesi ücretin peşinen alındığının delilleridir. İşte bütün bunlara karşın insan masrafsız, hafif, nimetli, rahat bir hizmetle yani ibadetlerle mükellef kılınmıştır.

İbadetin ruhu olan ihlâsı bozmadan Allah’ın marifetine kavuşuncaya kadar ibadet etmek gerekir. İhlâssızlıkla ibadetlerin bozulması itaati bozmaktadır. Çünkü ibadetten maksat, fikirleri Yaratıcıya çevirmektir. İnsan Yaratıcısına yöneldiği, zihninde azametini tesbit ettiği zaman ancak itaat edip, inkıyâda girmektedir. İtaat ise, insanı intizam altına almayı netice verir. Çünkü insan, sınır konmamış kuvvelerini ancak itaat ile intizam altına alabilmektedir. Dolayısıyla itaatin bozulması, Şeriatin hudutlarından ve peygamber terbiyesinden çıkmayı netice verir. Böyle bir hal, insanın ifrat ve tefritlerde yaşamasını, bu hal de, hem kendi nefsine, hem sosyal hayata adaletsizliği ve zulmü netice verir.

Güzel ahlâk, ibadetlerin meyvesidir. İman-ı Rabbani, Mektubat’ında, “Mü’min güzel ahlâklı olmazsa, yaptığı ibadetler hiçbir kıymeti ve faydası olmayan hareket ve âyinlerden ibaret kalır” demiştir. Dolayısıyla ibadetlerin ruhu olan ihlâs kaybedilirse, güzel ahlâk neticesine de ulaşılamaz. Bu durumda da hem ibadet eden, hem de kötü işler yapan insan manzaraları ortaya çıkar. Bir süre sonra da bütün bütün ibadetler kaybolur. Bir hadis-i şerifte söyle buyrulmuştur; “Kimin namazı onu kötü ve iğrenç şeylerden alıkoymazsa, onun Allah’tan uzaklaşması artar.”

İbadetlerin neticesi olması gereken güzel ahlâk sağlanmazsa, düzeltilip güzel temeller üzerine oturtulmazsa, yapılan ibadetler de bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü kötü huylar, dünya ve ahiret işlerini bozar. İşte ibadetlerden maksut olan güzel ahlâkın oluşması, amelin ruhu niyet, niyetin ruhu da ihlâsla mümkündür. (Mesnevî-i Nuriye)

İbadetler sayesinde insan cismâniyetten kurtulup, kalp ve ruhun derece-i hayatına geçmesi mümkündür. Bunun için ibadetlerde ihlâsla beraber, günahlardan tövbe etmek, helâl ve harama dikkat etmek, konuşmada, yemede, uyumada ölçüyü yakalamak gerekecektir.

08.05.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (24.04.2010) - Şefkat açılımı - 2

  (17.04.2010) - Şefkat açılımı

  (10.04.2010) - “Bunu herkes yapıyor” aldatmacası

  (27.03.2010) - AMELLERİ KORUYAN İHLÂS

  (20.03.2010) - HARAM YEMEK

  (13.03.2010) - İlim ve kalbin önündeki engel

  (06.03.2010) - Sıkıntı hastalığı

  (27.02.2010) - Anlamsızlık hastalığı

  (13.02.2010) - Sıdk ve sadakat kavramları üzerine

  (06.02.2010) - Malikiyet iddiâsında bulunan insan

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım