Mehmet KARA |
|
Liderliğin test edilmesi ya da hür irade |
Anayasa değişiklik paketinin iki fireyle kabul edilmesinin ardından akıllarda görüşmelerin seyrinde yaşanan kavgalar kaldı. Ancak, Bu görüşmelerde dikkatimizi çeken başka bir görüntüyü de aktarmak istiyoruz. Çünkü görüşmelerden çıkacak dersler var. Anayasa değişiklik görüşmeleri bir bakıma partilerin genel başkanlarının “liderlik”lerini test etme yarışına sahne oldu. Hangisi testte başarılı oldu, hangisi olamadı buna millet karar verecektir. Siyasî partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Siyasî partiler kanununda demokratik olmayan bölümler olduğu için de bu “unsur” tam mânâsıyla görevini yapamıyor. Partilerde yetkili kurullar oluşturulsa da partinin genel başkanı hangi ilden kimin, kaçıncı sıradan milletvekili adayı olacağını belirliyor. Yani bir bakıma kimin milletvekili olacağına o karar veriyor. Bu durumda ise o kişi milletvekili seçildiğinde genel başkanının sözünden çıkamıyor. Vicdanına ve inandığı doğrulara göre hareket edemiyor. Liderinin sözünden çıkarsa, sonucuna katlanmak zorunda kalıyor. Ya istenmeyen adam ilân ediliyor ya bir dahaki seçimde aday gösterilmiyor, ya da bakan veya parti yöneticisi yapılmıyor. Böyle olunca da seçilen bir milletvekili bir bakıma milletin değil, liderinin vekili oluyor. Böyle bir yöntemin de demokrasi ile bağdaştığını söylemek mümkün değil. Gerek seçim kanunu gerekse de anayasa değişikliği görüşülürken bu konu hiç gündeme gelmedi, ya da getirilmedi. Çünkü aşağı yukarı bütün partilerde ufak tefek değişiklikler de olsa bu yöntem uygulanıyor. Seçim kanunu da buna müsaade ediyor. Bunun önüne geçilmesi için de belde, ilçe, ilden başlayarak bütün yetkili kurulların önseçimle gelmesi gereklidir. Demokrasinin güçlenmesi için kesinlikle liderler sultasına son verilmesi elzem hale geldi. Öncelikle yapılması gereken de seçimlerde adayları belirleme yetkisinin genel merkez ya da genel başkandan alınmasıdır. Demokrasinin asıl unsuru olan siyasî partiler demokratikleşemezse ülkenin demokrasisinin gelişmesini beklemek de mümkün görünmüyor. Demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi ise, milletin daha çok sesini duyuracağı sistemin de yapılması gerekiyor. Yani, önce parti içi demokrasi olacak ki, bu da ülkenin demokrasisine faydalı olsun. * * * Bu uzun girişten sonra bunları niye anlattığımızı belirtelim. Son anayasa değişikliğinde de tam da bu anlattıklarımız, yani liderlik sultasının yaşandığını gördük. Anayasa değişikliklerinde partilerin grup kararı alamamasına rağmen değişik yöntemlerle milletvekilleri kontrol altında tutuldu. Yani onların hür iradelerine bir şekilde müdahale edilmiş oldu. İki parti görüşmelerde çok sıkı muhalefet etmelerine rağmen, oylamalara katılmadı. Bunun sebebi ister milletvekillerinin parti görüşüne ters oy vermesini önlemek olsun, ister başka bir nedeni olsun yanlış anlaşılmıştır. Bir başka partinin pakete ret oyu verdiğinin söylenmesine rağmen özellikle ilk turda, ret oyu dışında kalan diğer renkteki pulları partinin yetkililerine verdikleri iddiaları ortaya atıldı. Paketin sahibi olan parti fire olmaması için milletvekillerini yakın takibe aldı. Kapalı kabinlerin önlerinde parti yetkilileri dolaşarak bir şekilde milletvekilini kontrol altına almış oldular. İktidarın çıkmasını istediği maddelerin başında yer alan anayasa değişikliğinin parti kapatmayı zorlaştıran ve dâvâ açılmasını Meclis’in iznine bağlayan 8. maddenin referandum için gerekli 330 oya ulaşamayıp, paketten düşmesinden sonra yaşananlar da bunun ispatı niteliğindeydi. Liste hazırlıkları ortaya çıkınca, Fireciler arasında ismi geçenlerden bazıları liderlerine bağlılıklarını değişik sözlerle ifade etme gereği duydular. Liste hazırlayanlar ise yanlış anlaşılmaktan şikâyet ettiler. 336 milletvekili olan iktidar partisinden paketin ilgili maddesine oy vermeyen milletvekillerinin “fire” olarak değerlendirilmesi bile milletvekillerine bakışın ne kadar sakat olduğunu gösteriyor. Zira, madem gizli oylama, madem milletvekili hür iradesiyle oy veriyor bunun bir şekilde araştırılması ve pakete oy verilmeyenlerin kısaca “fire” olarak takdim edilmesinin neresi demokrasiye uyar? Bu oylamada da açıkça görüldü ki, Türk demokrasisi daha tam mânâsıyla gelişememiştir. Hangi partiden olursa olsun milletvekilinin iradesiyle oy kullanmasını engelledikten sonra kalkıp demokrasiden, milletvekilinin hür iradesinden bahsetmek ne kadar mümkündür. Burada asıl olan milletvekillerine güven olmaması, onların hür iradelerine saygı gösterilememesidir. Bunun mutlaka değişmesi demokrasi için gereklidir. Zira bunun mânâsı millete güvenmemektir. Demek istediğimiz şudur ki, bu kanunlar aynen durduğu müddetçe, hiçbir parti çıkıp biz “Milletin tercihiyiz”, “Meclis milletin iradesini yansıtıyor” diye iddia edemez. Zira bu sözlerin hepsi havada kalır ve tam mânâsıyla gerçeği yansıtmaz. Olsa olsa “liderlerin iradesi” ve “liderlerin Meclisi”nden söz edilebilir ki, bu da milletin kendi Meclisine olan güveninin sarsılması anlamına gelecektir. Bunu da sanırım hiç kimse arzu etmez. 08.05.2010 E-Posta: [email protected] |