Cevher İLHAN |
|
“Ermeni açılımı” da askıda… |
Başbakan Erdoğan’ın Amerika dönüşü Ermenistan’la normalleşme sürecinin sürdüğüne dair “olumlu mesajları”nın ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Erivan ziyaretinin ardından Erivan yönetiminin 24 Nisan arefesinde protokolleri askıya alması, “protokoller”e odaklanan dış politikanın iflâsının resmen ilânı oldu. Kriz, Türkiye’nin Ermenistan sınırını açmasının, Erivan’ın Kars Anlaşmasına göre Türkiye’nin sınırlarını tanımasının ve 1915 olaylarını araştıracak “ortak tarih komisyonu”nun kurulmasının yer aldığı 10 Ekim 2009 tarihli protokollerinde “Karabağ işgali”nin yer almamasından kaynaklanıyor. “Protokoller”deki şartları yerine getirmeyen Ermenistan, anayasasında, okul ders kitaplarında ve haritalarda Doğu Anadolu’yu “Büyük Ermenistan” olarak okutuyor, “ortak tarih komisyonu”nu kabul etmiyor. Dahası Türkiye’yi resmen “soykırım”la itham ediyor. Böylece normalleşme protokollerini rafa kaldırmakla kalmıyor, Ankara’yı suçluyor. En üst düzeyde Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın ağzından, “Karabağ’ın işgalini Türkiye ile konuşmayız” tavrını sürdürüyor. Dışişleri Bakanları Nalbantyan, “Ankara, protokollerde adım atmadı, sürüncemede bıraktı; Türkiye, Karabağ konusunu gündeme getirdiği sürece Türkiye ile hiçbir şeyi müzâkere etmeyiz” temel tezini bütün dünyaya duyuruyor. “KARABAĞ’SIZ” BARIŞ OLMUYOR… Gerçek şu ki Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini teşkil eden ve bir milyon Azeri’nin sürgün edildiği Dağlık Karabağ ile 7 reyonun (ilin) Ermenistan işgalinden kurtulmasına dair “protokoller”de en ufak bir atıf yok. BM ve Minsk grubunun kararlarına rağmen, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ işgalini sona erdirmesini ve sözkonusu işgal ettiği reyonlardan çekilmesini öngören bir tek kelime bulunmuyor. Hatırlanacağı üzere, Ankara’nın Zürih’te “Ermeni-Türk protokolleri”ni imzaladıktan sonra kamuoyundan ve Azerbaycan’dan gelen tepkiler üzerine Başbakan, “Karabağ işgali sona ermeden normalleşme olmaz” diye konuşmuştu. Meclis’e gönderdiği “protokoller”in onaylanması için, protokollerde olmayan “Karabağ şartı”ndan bahsetmişti…Problem bu çelişkiden çıkıyor. Bundandır ki “protokoller”deki “sınır tanıma” ve “tarih komisyonu” şartını yerine getirmediği halde Erivan açık açık, Karabağ’la ilgili hiçbir “önkoşul” kabul etmiyor, Türkiye’yi süreci sabote etmekle itham ediyor. “Karabağ konusunun süreçle ilgisi yok” restini çekiyor… İşin ilginç yanı, Ankara’nın başta “protokoller”e koymadığı bu konuda, hâlâ alttan alması. Cumhurbaşkanı Gül’ün “açık diplomasi”nin fiyaskosu üzerine, hâlâ “Sürecin durduğunu düşünmüyorum, sessiz diplomasiye ihtiyaç var” diye sessiz kalıp geçiştirmesi… Bir başka garâbet, geçen yıl “1.5 milyon Ermeni’nin ölmesini veya ölüme yürümesini anıyoruz” diyen Obama’nın, ikinci “24 Nisan bildirisi”nde fikirlerinin değişmediğini tekrarlayıp, Ermenistan’ın politikasını destekler mâhiyette yeniden Ermenice “büyük felâket” anlamına gelen “meds yeghern” tâbirini kullanması… Ankara’ya “Ermeni açılımı”nı telkin eden Obama’nın, Ermeni diasporasının baskısına gelerek “Ermeni protokolleri”nden ve “Karabağ meselesi”nden söz etmeyip sadece “soykırım” anlamını yinelemesi, Amerikan yönetiminin de gelinen vartada Türkiye ile Ermenistan normalleşmesi konusunda hiçbir beklentisinin olmadığını su yüzüne çıkarıyor. ABD POLİTİKALARI İPOTEKLİ… Bu tablo, AKP iktidarı döneminde “stratejik ortak” edinilen ABD’nin “Ermeni politikaları”na endeksli politikasını ve bakışının vahâmetini deşifre ediyor. Türkiye aleyhine “soykırım” kararını çıkartan Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Yahudi asıllı Howard Berman’ı tebrik eden Amerikan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancay Pelosi’nin, “1.5 milyon Ermeni katledildi, Amerikan hükûmetinin soykırımın olduğunu daha yüksek sesle ilân etmesine kadar bize rahat yok!” çıkışının anlamı bu… Ve haftalarca “Obama’nın etkilemeyeceğini ve o tâbiri kullanmayacağını umduğunu” söyleyen Erdoğan’ın hâlâ âdeta tecâhül-ü ârif yaparcasına, Obama’nın “katliâm” sözüne sevinmesi, işin vahâmetini su yüzüne çıkarıyor. Kendinden menkul rivâyetle bunu “Türkiye’nin yürüttüğü diplomatik çabaların sonucu olduğunu” ileri sürmesi ve “Sayın Obama, bizim hassasiyetimizi de nazara aldı, Amerikan yönetimi bu konuda gösterdiği hassasiyeti gözler önüne serdi” sözleri, çarpıtmanın bir başka yönünü ele veriyor. Buna mukabil Davutoğlu’nun, “Sayın Obama’nın açıklamasını doğru bulmuyoruz, kabul edilebilir değildir” deyip, Türk-Amerikan ilişkilerinin artık bu tür ipoteklerden kurtarılması gerektiğini ve Türkiye’nin de acılarına saygı beklediğini belirtmesi, Ankara’nın Ermeni politikasındaki akametin itirafı oluyor. Keza Dışişleri Bakanlığı’nın, “Hatalı ve tek yanlı bir siyasî bakış açısını yansıtan söz konusu açıklamayı esefle karşılıyoruz” diye Obama’nın “bildirisi”ni kınaması, gerçeği ortaya koyuyor.Bu gerçek, AKP iktidarında Türkiye’nin Ermenistan’la “izzet-i milliyeyi muhâfaza eden musâlaha”daki başarısızlıkla, Ankara’nın “Ermenistan açılımı”nın iflâs ettiğini bir defa daha ortaya çıkarıyor. (Münâzârat, 67-68) 26.04.2010 E-Posta: [email protected] |