Cevher İLHAN |
|
“Mini paket” manevraları… |
Terör örgütüyle çatışmalarda Anadolu’da verilen şehidlerin ardından Samsun’da iki polisin şehid edilmesiyle “açılım”ın patinaj yaptığı süreçte, Meclis maratonunda “anayasa değişikliği paketi” de ciddî bir tıkanmayla karşı karşıya… Millet adına milletin hukuku olan Anayasa değişikliği, ne yazık ki usûl ve kapsam tartışmaları ortasında hiçbir mutâbakata varılmadan bir dizi gerginlikle Meclis’te ele alınıyor. Tıkanıklık, Başbakan Erdoğan’ın 17. kez gittiği Amerika ziyaretinden önce söylediklerinden caymasıyla daha da derinleşti. Bulanıklık ve zihnî kargaşa sürüyor. Önce Başbakan Yardımcısı Arınç, CHP Anayasa Mahkemesine gitmezse uzlaşmanın kapısını açarız” ifâdesini kullandı. Peşinden, Başbakan’ın 11 Nisan’da ABD gidişi öncesi, “paket”in ikiye ayrılmasını “şark kurnazlığı” olarak yorumlasa da, “Bunu değerlendireceklerini” ve Grup Başkanvekillerinin Meclis Başkanı başkanlığında bu katkıları müzâkere etmesini”ne destek vermesi, Meclis’i hareketlendirdi. İktidar ve muhalefet partileri arasında görüşmeler hızlandı. İktidar Partisi temsilcileri, Başbakan’ın Amerika’dan dönüşüyle sözkonusu teklifin partinin yetkili kurumlarında ele aldıktan sonra “cevapları”nı vereceklerini bildirdiler… Doğrusu, Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Baykal’ın, 6 Nisan’da partisinin grup toplantısında yaptığı “tarihî çağrı”da “paketin içindeki üç maddenin ayrılması halinde geri kalanına Meclis’te tam destek vereceklerini” açıklaması, umut verdi. Toplumdaki kamplaşma ve kutuplaşmanın aşılacağı ve en azından geniş bir mutâbakat anlayışına kapı açacağı beklentisini arttırdı. Bu dönemde katılımcı, özgürlükçü demokratik anayasa yapamayan Türkiye’nin, cılız, yetersiz ve yama da olsa en azından “mini paket”i başaracağı kanaatini kuvvetlendirdi…
“SULANDIRMA” ÇARKI! Zira bu uzlaşmayla, zaman kaybettirmeden üçü geçici olan “paket”teki 30 maddeden temel hak ve hürriyetlere dair 24 madde 367’yı aşan nitelikli çoğunlukla geçecek; üç maddenin daha geniş müzâkeresi ve tekmili temin edilecek; ve Türkiye’nin yeni anayasa irâdesi ortaya çıkacaktı… Ne var ki ABD’ye giderken havaalanında, “Eğer yasal bir imkânı varsa biz de bunu değerlendirmeye hazırız” diyen Erdoğan, 14 Nisan’da dönüşte ayağının tozuyla yine havaalanında, teklifi kökünden reddetti. Üstelik “sulandırma” olarak nitelendirdi… İşin bir diğer ilginç yanı, Amerika gidişi öncesi “Yapılacak olan bir şey varsa Meclis başkanından yardım istemektir, destek istemektir; şimdi bu tür bir yaklaşım var. Böyle bir şey düşünülüyorsa Meclis başkanımızın başkanlığında grup başkanvekillerinin yapacağı çalışmadır ” diyen Erdoğan’ın dönüşte, Baykal’ın Cumhurbaşkanı’na çağrısını ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarına dair önceki sözlerini yeniden gündeme getirip siyasî polemiklere girmesiydi. Gelinen noktada, Başbakan’ın tepkiyle sert “çıkışı”ndan sonra Meclis’te muhalefete çözüm adresi ve arabulucu olarak gösterdiği Meclis Başkanı Şahin, “Anayasa değişikliğinde artık uzlaşmanın ihtimali olmadığını” açıklaması, siyasetin garâbeti olarak karşımıza çıkıyor. Ve akabinde Cumhurbaşkanı Gül’ün “Demokrasilerde kararlar her zaman konsensüsle alınmayabilir” cümlesiyle, uzlaşma arayışlarında arabulucu olmayacağını söylemesi, ibret-i âlem olarak yakın siyasî tarihin arşivinde yer alıyor…
POLİTİK BLOKAJ… Belli ki AKP siyasî iktidarı, politik bir blokaj içinde. Israrla politik tutumunu sürdürüyor. “Üzüm yemek”ten ziyâde “değişiklik paketi”ni referanduma sunarak siyasî rantla “bağcıyı dövmek” peşinde. Yeniden halkın nezdinde “mağduriyet siyaseti”ne ve seçim öncesi siyasî rant taktiğine başvurabileceğinin sinyalini veriyor. Ve bu durum, daha önce geceyarısı e-muhtıranın AKP’ye en az yüzde 10-15 oy sağladığını itiraf eden Arınç’ın, “Eğer 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimi anayasadaki gibi yapılabilseydi, Ak Parti yüzde 47 oy almazdı” ikrarının açık bir versiyonu oluyor. “Venedik kriterleri”ne göre birbiriyle ilgisiz maddelerin tefrikine yanaşmıyor; ayrı ayrı oylanması önerilerini nazara almıyor. “Uzlaşma” çağrılarını karşılıksız bırakıyor. Bundandır ki “uzlaşma” yerine, sürekli siyasî tehdit ve manevralara başvuruluyor; seviyesiz tartışmalarla, atışmalarla problem daha da çıkmaza itiliyor… Şu hale bakın; Meclis Başkanı, “Benim yapabileceğim şey yok!” diye konuşuyor. Daha önce Meclis’in yeni anayasa fırsatını kaçırdığını ifâde eden Cumhurbaşkanı, “mini paket”te de “Artık uzlaşma olmaz!” diye işin içinden çıkıyor… Peki, milletle devletin mukavelesi olan anayasada mutabakat aranmayacak da nerede aranacak? Anayasa değişikliğinde konsensüs olmayacaksa hangi konuda olacak? Meclis Başkanı ile Cumhurbaşkanı, böylesine bir meselede devreye girmeyecek de ne zaman girecek? Ülkenin bunca âcil problemi içinde politik polemiklerle Meclis’in aylarını alacak gereksiz tartışmalar, seviyesiz politik atışmalar Türkiye’ye ne kazandıracak? Fırsat kaçmış, vakit geçmiş değil. Milet irâdesinin temsilcisi Meclis sağduyuyla değerlendirmeli…
20.04.2010 E-Posta: [email protected] |