Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Gerçekten Allah mü'minlere içlerinden bir peygamber göndermekle bir nimet bağışladı ki, onlara Allah'ın âyetlerini okur, onları günahlardan temizleyip hayra sevk eder ve onlara Allah'ın kitabını, hikmeti ve sünneti öğretir.
Âl-i İmran Sûresi: 164 |
20.04.2010 |
Velâdet-i Nebevî’de gerçekleşen hadiseler Velâdet-i Nebevî gecesinde, hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibni Âs’ın annesi, hem Abdurrahman ibni Avf’ın annesinin gördükleri azîm bir nurdur ki, üçü de demişler: “Velâdeti ânında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı.” Üçüncü Kısım: İrhâsattan, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın velâdeti hengâmında vücuda gelen harikalardır ve hadiselerdir. O hadiseler, onun velâdetiyle alâkadar bir sûrette vücuda gelmiş. Hem bi’setten evvel bazı hadiseler var ki, doğrudan doğruya birer mu’cizesidir. Bunlar çoktur. Nümûne olarak, meşhur olmuş ve eimme-i hadis kabul etmiş ve sıhhatleri tahakkuk etmiş birkaç nümûneyi zikredeceğiz. Birincisi: Velâdet-i Nebevî gecesinde, hem annesi, hem annesinin yanında bulunan Osman ibni Âs’ın annesi, hem Abdurrahman ibni Avf’ın annesinin gördükleri azîm bir nurdur ki, üçü de demişler: “Velâdeti ânında biz öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize aydınlattırdı.” İkincisi: O gece Kâbedeki sanemlerin çoğu baş aşağı düşmüş. Üçüncüsü: Meşhur Kisrânın eyvânı (yani saray-ı meşhûresi) o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesinin düşmesidir. Dördüncüsü: Sava’nın takdis edilen küçük denizinin o gecede yere batması ve İstahrâbâd’da bin senedir daima iş’âl edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin mâbud ittihaz ettikleri ateşin, velâdet gecesinde sönmesi. İşte şu üç dört hadise işârettir ki, o yeni dünyaya gelen zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men edecektir. Beşincisi: Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâdete pek yakın olduğu cihetle, o hadiseler de irhasat-ı Ahmediyedir (asm) ki, Sûre-i Elem tera keyfe’de nass-ı kat’î ile beyan edilen Vak’a-i Fil’dir ki, Kâbe’yi tahrip etmek için, Ebrehe namında Habeş meliki gelip, fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebâbil kuşları onları mağlûp ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acîbe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hadise, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve harika bir sûrette, Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.
Mektûbât, 19. Mektûb, s. 176
LÜGATÇE:
Velâdet-i Nebevî: Peygamberimizin (asm) doğumu. bi’set: Peygamber olarak gelmek. eimme-i hadis: Hadis imamları. maşrık: Doğu. mağrib: Batı. inşikak: Parçalanma. delâil-i nübüvvet: Peygamberlik delilleri. irhâsat: Peygamber Efendimizin (asm) peygamberliğinden önce meydana gelen ve peygamberliğine delil olan harikulade haller. velâdet: Doğum. sanem: Put, heykel. Kisrâ: Eskiden İran hükümdarlarına verilen ünvan. inşikak: Parçalanma, kırılma. iş’âl: Parlatma, nurlandırma, alevlendirme. Mecusî: Ateşe tapan. mâbud: İbadet olunan, tapınılan. ittihaz: Edinme, kabul etme, kabullenme. |
20.04.2010 |