Aile-Sağlık |
Orman yangınlarına hazır mıyız? Orman Genel Müdürü Osman Kahveci, yeni orman yangını sezonuna hava ve kara ekipleri bakımından hazır olduklarını bildirdi. Orman Genel Müdürü Kahveci, Uluslararası Orman Yangın Eğitim merkezi inşaatında yaptığı incelemeler sırasında gazetecilere, yeni orman yangın sezonu çalışmaları hakkında bilgi verdi. Kahveci, havaların ısınmasıyla birlikte özellikle Akdeniz başta olmak üzere Ege ve kısmen de Marmara bölgelerinin bazı kesimlerinin orman yangınları açısından çok riskli bir bölge olduğunu hatırlattı. Her yıl ortalama 2 bin orman yangını meydana geldiğini hatırlatan Kahveci, orman yangınlarıyla mücadele kapsamında halen 2 bin görevlinin köy kahvelerinde, okullarda ve dağlarda çobanlarla görüşerek eğitim verdiklerini söyledi. Yangın sezonunda hava ve kara söndürme faaliyetleri için altyapı çalışmalarını tamamladıklarını belirten Kahveci şöyle konuştu: ‘’Yangın çıktığında en hızlı ve en etkin şekilde yangına nasıl müdahale edebiliriz diye altyapımızı dizayn ediyoruz. Gerek hava ve gerekse yer ekiplerimiz açısından tüm altyapı çalışmalarımızı tamamladık. Hava gücü bakımından 4 amfibi uçak ile kendi teşkilâtımız ve THK’dan kiraladığımız helikopterler de dahil olmak üzere toplam 46 hava aracıyla orman yangınlarına hazırız. Ülke çapında 11 bin yangın işçisi, 5 bin memur ve 2 bin 500 mühendis, birinci öncelikleri yangına müdahale edecek şekilde konuşlandırıldı.’’
VATANDAŞLARI UYARDI Orman Genel Müdürü Kahveci, havaların ısınmasıyla birlikte vatandaşların özellikle hafta sonları piknik, spor ve gezinti yapmak amacıyla orman alanlarını kullandığına dikkati çekti. Vatandaşların spor, piknik ve gezinti yapmaları için orman alanlarına dâvet eden Kahveci, ‘’Ama sakın ormanda ateş yakmayın’’ dedi. Yaz döneminde vatandaşlardan çok duyarlı olmalarını isteyen Kahveci, orman içlerinde en küçük bir duman görüldüğünde Alo 177 Orman Yangın Hattına ücretsiz bildirmelerini istedi.
ORMANLAR GÖZETLENİYOR
YANGIN riski bulunan ormanların dumana hassas kameralarla gözetlendiğini ifade eden Kahveci, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Yangına hassas 66 yerde ormanlarımız 360 derece dönebilen kameralarla gözetleniyor. 30 kilometrelik bir çemberde en küçük bir dumanı 15-20 saniye içinde yangın hareket merkezlerine iletiyor. Bu sistemin yazılımını TÜBİTAK ile birlikte kurum olarak geliştirdik. Bu sistem dünyada ilk kez uygulanıyor. Başta Amerika olmak üzere birçok ülke buna ilgi duyuyor. Şu anda da inceliyorlar. Kaliforniya ormanlarında deneniyor. Ormanlarımızı 750 kuleden gözetliyoruz. Hem kameralarla hem de kulelerle 24 saat ormanlar gözetleniyor. Ormanlardaki kamera sayıları da arttırılacak.’’ Geçen yıl bin 800 orman yangınında 4 bin 600 hektar ormanın zarar gördüğünü anlatan Kahveci, bu alanların bir yıl geçmeden ağaçlandırıldığına dikkati çekti. |
18.04.2010 |
Abant’ta canlılar zarar gördü BOLU İl Özel İdaresi tarafından tabiî güzellikleri ile ünlü Abant Tabiat Parkı’nda yapılan çalışmalardan kaplumbağalar ve su samurları dahil birçok canlının zarar gördüğü bildirildi. Batı Karadeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü yetkilileri, Abant’ta yapılan çalışmalarla ilgili rapor hazırladıklarını dile getirerek, raporu Bakanlığa, Genel Müdürlüğe ve Bolu Valiliğine ilettiklerini kaydetti. Yetkililer, ‘’Orada zarar gören tüm canlıları içeren çalışmaların sonucunu yetkili kurumlara rapor halinde sunduk. Raporda kaplumbağalardan su samurlarına kadar birçok canlının zarar gördüğünü ifade ettik. Bundan sonraki süreç üst makamlarca yürütülecek’’ şeklinde konuştu. Bu arada, Abant Tabiat Parkı’ndaki çalışmalar dolayısıyla gölde su seviyesi yükselince, gölden çıkmakta güçlük çeken kaplumbağaların kendilerine yuva yapacak yer aradığı gözlendi. |
18.04.2010 |
İzlanda’dan gelen kül bulutları Türkiye’yi de etkileyecek DEVLET Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar, ‘’İzlanda’daki yanardağda ek patlamalar olmadığı takdirde, 20 Nisan Salı gününden itibaren atmosferik üst seviye rüzgârlarının yön ve şiddetinin elverişli olmasından dolayı kül bulutunun Türkiye’nin kuzey batı kesimlerini az da olsa etkilemesi tahmin edilmektedir’’ dedi. Çağlar, yaptığı yazılı açıklamada, 20 Nisan Salı gününden itibaren kül bulutunun, Türkiye’nin kuzey batı kesimlerini (Edirne, Tekirdağ, İstanbul, Zonguldak gibi illeri) az da olsa etkilemesinin tahmin edildiğini bildirdi. Yanardağda ek patlamaların devam etmesi halinde Türkiye’nin etkilenme oranının artacağını belirten Çağlar, tahminlere bağlı olarak güncel değerlendirmelerinin devam edeceğini ifade etti. Çağlar, şunları kaydetti: ‘’20. yüzyıldaki en büyük volkanik patlamalardan biri olan 1991 yılında Filipinlerdeki Pinatubo volkanına göre, İzlanda’da patlayan bu yanardağ, etkisi ve etkilediği alan açısından çok küçük kalmaktadır. 1991 yılında patlayan Filipinlerdeki Pinatubo volkanı, yaklaşık 10 milyar ton magmayı atarak, külleri 34 kilometre yüksekliğe kadar çıkmış, yüzlerce insan ölmüş, binlercesi başka yerlere taşınmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, uçakların uçuş güvenliğini etkilemiştir. Pinatubo’nun attığı yaklaşık 15 milyon ton külün, geçici olarak yerküreyi 0.5 derece soğuttuğu hesaplanmıştır.’’ |
18.04.2010 |
Kesilen 10 ağaç yerine 100 fidan diktiler EDİRNE'DE Yavru TEMA öğrencileri, yol genişletme çalışmaları sırasında kesilen ağaçların yerine 10 kat fazlasını dikti. Edirne Koleji Sosyal Bilgiler öğretmeni ve Yavru TEMA sorumlusu İbrahim Işık, D-100 kara yolunun Göksu Evler mevkiinde, yol genişletme çalışması sırasında kesilen 10 ağacın yerine 100 sedir fidanı diktiklerini söyledi. Küresel ısınmanın gün geçtikçe arttığını, bu nedenle herkesin elinden geldiği kadar çevre için bir şeyler yapması gerektiğini belirten Işık, şöyle konuştu: ‘’Yavru TEMA öğrencileriyle kesilen ağaçların yerine yenilerini diktik. Lübnan sediri, kentin iklimine en uygun ağaç türü. Edirne Belediyesinin de teknik destekleriyle hem çocuklarımıza iyi bir şey yapmanın keyfini yaşattık hem de geleceğe güzel bir armağan bırakma fırsatı sunmuş olduk. Bizler bölgemizde kesilmek zorunda kalan ya da keyfi kesilen her ağacın 10 katını dikeceğiz. Elimizden geldiğince kimseye bir dal koparttırmayız. Ancak önüne geçemediğimiz ya da fark edemediğimiz ağaç kesimleri için ellerimizde fidanlarımızla bekliyoruz.’’ |
18.04.2010 |
Türkiye’de çevre tahribatı var TEMA Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Lütfü Baş, Türkiye’de büyük bir çevre tahribatı olduğunu belirterek, ‘’Taş ocaklarına karşı açtığımız 90 davadan 70’ini kazandık. Şu an 14 mahkememiz devam ediyor’’ dedi. Prof. Dr. Baş, TEMA ve Yalova İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘’Erozyonla Mücadelede Bir Model’’ başlıklı seminerin kapanış törenine katıldı. Seminere çeşitli okullardan katılan 90 öğretmene katılım belgelerini veren Baş, burada yaptığı konuşmada, özellikle taş ocaklarına karşı mücadelede oldukça hassas davrandıklarını söyledi. Baş, yapılan çevre tahribatlarına göz yummadıklarını vurgulayarak, ‘’Türkiye’de büyük bir tahribat var. TEMA olarak mücadelemizi sürdürüyoruz. Taş ocaklarına karşı açtığımız 90 dâvâdan 70’ini kazandık. Şu an 14 mahkememiz devam ediyor. Türkiye’nin yeni ve çevreye duyarlı bir nesle ihtiyacı var’’ diye konuştu. Yalova İl Millî Eğitim Müdürü Şevki Genç de öğretmen, öğrenci ve velilerin artık çevreye karşı daha duyarlı olduğunu ifade ederek, ‘’Yalova, yeşillik olabilir, ancak ülkemizin 81 ili maalesef ki yeşil değil. Bu çalışmanın maya tuttuğuna inanıyorum’’ dedi. |
18.04.2010 |
Çocukluktaki enfeksiyonlar ihmale gelmez ÖZELLİKLE çocukluk döneminde gerekli tedavisi yapılmayan veya farkına varılmayan idrar yolu enfeksiyonlarının, ileri yaşlarda böbrek yetmezliğine sebep olabildiği bildirildi. Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Dönmez, kanı temizleyen, vücuttaki sıvı dengesini sağlayan ve kan basıncını kontrol eden böbreklerin vücudun en önemli organlarından biri olduğunu söyledi. Böbrek yetmezliğinin günümüzün önemli hastalıklarından biri olduğunu, Türkiye’de binlerce kişinin bu sebeple hayatlarını diyalize bağlı geçirdiğini veya böbrek nakli beklediğini dile getiren Dönmez, böbrek yetmezliğinin sebepleri arasında özellikle çocuklarda tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarının birinci sırada yer aldığını vurguladı. Dönmez, idrar yolu enfeksiyonlarının gerekli tedavisinin yapılmaması veya gözden kaçmasının ileri yaşlarda çocuklarda böbrek yetmezliğine sebep olabildiğini ifade ederek, şunları söyledi: ‘’Ülkemizde böbrek yetmezliğiyle hastanelere başvuran çocukların yarısının şikâyetinin temelinde idrar yolları enfeksiyonları yatıyor. Gelişmiş ülkelerde böyle bir durum yok. Bizde halen yüzde 30-50’ler gibi yüksek oranlarda görülüyor. Hangi sebepten olursa olsun, böbrek yetmezliği geliştikten sonra çocukların hayatlarına artık diyalizle ya da nakille devam etmeleri gerekiyor. Diyalizle hayatlarına devam eden hastalarda da birçok sağlık problemi ortaya çıkabiliyor. Büyüme, gelişme gerilikleri görülüyor. Okullarına devam edemiyorlar. Psikolojik sorunlar gelişebiliyor. Bu problemleri çözebilmek, en aza indirebilmek, daha iyi bir hayat kalitesi sunabilmek için böbrek nakli gerekiyor. Çocuklarda böbrek yetmezliğinin sıklığı, ülkemizde giderek artan oranlarda görülüyor. Şu anda böbrek bekleyen yaklaşık bin civarında çocuk var. 40-50 bin civarında nakil bekleyen diyaliz hastası mevcut.’’ |
18.04.2010 |
Televizyonu kapatıp kitabı açınca aile içi iletişim arttı İzmir’in Bayraklı ilçesindeki Nedret İlhan Keten İlköğretim Okulu’nun öğrenci ve velileri, evlerinde her akşam en az yarım saat televizyonu kapatarak ailece kitap okumaya başladı. Televizyon açıkken yüksek sesle konuşmak zorunda kalan aileler, şimdilerde evlerinde sükûnetin hâkim olduğunu, iletişim kurma kabiliyetleri arttığı gibi birlikte bir şeyler yapma ve paylaşma duygusunun da geliştiğini söylüyor. Çocuklarıyla birlikte olmanın ve aynı anda kitap okumanın çok büyük bir zevk olduğunu ifade eden Recep Taşkın, uygulamanın bütün İzmir’e yayılmasını tavsiye etti. Kenan Aygün ise kampanya sayesinde kitap okuma alışkanlığı kazandığını ve çocuklarıyla daha kolay iletişim kurduğunu belirterek, “Kitap için en en iyi arkadaş derler ya, gerçekten çok doğru. Şimdi elimizden geldiği kadar akşamları televizyon açmamaya çalışıyoruz” dedi. Türkiye’de kitap okuma alışkanlığının az olmasının birçok sebebi bulunduğunu, bunların başında sosyal ve ekonomik gerekçeler geldiğini belirten İlçe Millî Eğitim Müdürü Şahan Çoker de, “Çocuklarımıza sürekli ‘Oku’ diyoruz, oysa kendimiz örnek olmuyoruz. Medya, bilinçsiz tüketiliyor. Özellikle çalışanlarda, ailenin çocukla birlikte olabileceği zaman çok kısıtlı. Birlikte olmak yerine en kıymetli vaktimizi televizyonla tüketiyoruz. Bunu yaparken de seçici ve bilinçli olmuyoruz. Bu bakımdan kampanyayı son derece önemsiyoruz.” dedi. |
18.04.2010 |
Gebelikte ilâç bebeği etkiler HAMİLELİK sürecinde kullanılan kimi ilâçların, gebelikte geçirilen enfeksiyonların, doğumda sorun yaşanmasının, bebeğin yoğun bakımda yatmasının, bebekte özür bulunmasının işitme kaybı açısından önemli risk faktörleri olduğu belirtildi. Uzmanlar, çocukluk döneminde menenjit, sarılık, yüksek ateşli hastalık ya da havale geçirilmesinin, iç kulağa zararlı ilâç kullanımının ve aile öyküsü bulunmasının ileri dönemde işitme engelinin gelişmesi açısından risk doğurduğunu belirterek, bu tür çocukların, 6 yaşına kadar belirli aralıklarla hekim kontrolünden geçmesi gerektiğini bildirdi. Sağlık Bakanlığı Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi Kulak-Burun-Boğaz (KBB) Klinik Şef Yardımcısı Doç. Dr. Ali Özdek, Türkiye’de her yıl ortalama 1 milyon 300 bin bebek dünyaya geldiğini, doğan her bin bebekten 3’ünün işitme engelli olduğunu söyledi. Erken teşhisle bebeklerin yüzde 90’ından fazlasının tedavi edilebildiğini vurgulayan Özdek, ailelerin bebeklerine mutlaka işitme taraması yaptırtması gerektiği uyarısında bulundu. |
18.04.2010 |
Sedef hastalığında bazı ilâçların da rolü var Sedef hastalığının sebebinin tam olarak belirlenemediğini belirten uzmanlar, hastalık için en fazla genetik geçişe dikkat çekti. Psikolojik faktörlerin hastalığı başlatabileceği uyarısında bulunan uzmanlar, travma, bazı ilâçlar ve enfeksiyon geçirilmesinin de hastalığı tetiklediğini belirtti. Bursa Özel Bahar Hastanesi’nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Semra Toker, sedef hastalığının klinik olarak çok çeşitli şekillerde cereyan ettiğini, en sık görülen tipinin üzeri yapışık beyaz kepekleri olan, bazen kaşıntılı, değişik ebatlarda kızarıklıklar şeklinde oluştuğunu söyledi. Hastalığın en sık yerleşim yerinin dizler, dirsekler ve saçlı deriler olduğunu anlatan Dr. Semra Toker şunları söyledi: “Tırnaklarda sık tutulur ve çukurlanmalar, renk ve şekil değişikliği görülür. Sedefi olanların yüzde 5’inde eklem tutulumu olur, eklem hareketleri sertleşir ve ağrılı olur. Hastalığın tanısı için bir kan testi yoktur. Tanı çoğunlukla klinik görünüm ve bazı durumlarda deri biyopsisi ile konulur. Sedef hastalığı uygun tedaviler ile kontrol altına alınabilir. Günümüz tedavi metotları ile sedef hastalığı kaybolsa da yeniden başlama ihtimali vardır. Tedavinin şekli hastalığın tipine ve şiddetine göre değişir.” |
18.04.2010 |
Uykudayken yemek psikiyatrik bir rahatsızlık SÜTÇÜ İmam Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özlem Orhan, uykuyla ilişkili yeme bozukluğu olan hastaların gece uyanarak bilinçsiz şekilde yemek yaptığını ve yediğini belirterek, ‘’Hastalar arasında donmuş gıda, kedi, köpek maması, el kremi, amonyak, sigara, pişmemiş spagetti, yumurta kabuğu, tutkal, temizlik maddesi gibi son derece itici gelen şeyleri yiyenler var’’ dedi. Özlem Orhan, Türkiye Psikiyatri Derneği tarafından Antalya’da düzenlenen 14. Bahar Sempozyumundaki sunumunda, açlığın uyanıklıkla ilgili biyolojik bir dürtü olduğunu ancak uyku sırasında da farklı patolojik durumlarda yeme durumuyla karşılaşılabildiğini kaydetti. Bazı bireylerin gece uykudan uyanıp yemek yediklerini, ancak sabah bunu hatırlamadıklarını anlatan Orhan, bu hastalığın ‘’Uykuyla ilişkili yeme bozukluğu’’ şeklinde adlandırıldığını belirtti. |
18.04.2010 |