Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
İnkâr edenlerin dostu ise tağutlarıdır; onları iman nurundan mahrum bırakıp inkâr karanlıklarına sürükler. İşte onlar Cehennem ateşinin ehlidir, orada ebediyyen kalacaklardır.
Bakara Sûresi: 257 |
16.05.2010 |
Ebedî gençlik nasıl kazanılır? Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak. [Birkaç bîçare gençlere verilen bir tenbih, bir ders, bir ihtardır]
Birgün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesât cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, ben de, eskiden Risâle-i Nur’dan meded isteyen gençlere dediğim gibi, dedim ki: Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak. Hayat ise, eğer imân olmazsa veyahut isyan ile o imân tesir etmezse, hayat zâhirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyâde elemler, hüzünler, kederler verir. Çünkü insanda akıl ve fikir olduğu için, hayvanın aksine olarak hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten alâkadardır. O zamanlardan dahi hem elem, hem lezzet alabilir. Hayvan ise, fikri olmadığı için, hazır lezzetini, geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen korkular, endişeler bozmuyor. İnsan ise, eğer dalâlet ve gaflete düşmüş ise, hazır lezzetine geçmişten gelen hüzünler ve gelecekten gelen endişeler o cüz’î lezzeti cidden acılaştırıyor, bozuyor; hususan gayr-i meşrû ise, bütün bütün zehirli bir bal hükmündedir. Demek hayvandan yüz derece, lezzet-i hayat noktasında, aşağı düşer. Belki ehl-i dalâletin ve gafletin hayatı, belki vücudu, belki kâinatı, bulunduğu gündür. Bütün geçmiş zaman ve kâinatlar, onun dalâleti noktasında mâdumdur, ölmüştür; akıl, alâkadarlığı ile ona zulmetler, karanlıklar veriyor. Gelecek zamanlar ise, itikadsızlığı cihetiyle yine mâdumdur. Ve ademle hâsıl olan ebedî firâklar, mütemâdiyen onun fikir yoluyla hayatına zulmetler veriyorlar. Eğer imân hayata hayat olsa, o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar, imânın nuruyla ışıklanır ve vücud bulur; zaman-ı hazır gibi, ruh ve kalbine imân noktasında ulvî ve mânevî ezvâkı ve envâr-ı vücudiyeyi veriyor. Bu hakikatin, İhtiyar Risâlesinde, Yedinci Ricâda izahı var; ona bakmalısınız. İşte hayat böyledir. Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı imân ile hayatlandırınız ve ferâizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhâfaza ediniz.
Sözler, s. 133
LÜGATÇE:
hevesât: Nefsin arzuları. daire-i meşrûa: Meşrû daire. terbiye-i İslâmiye: İslâmî terbiye. tâat: İbadet. bâkî: Sonsuz. zâhirî: Görünüş itibariyle. hazır: Şimdi, şimdiki. fıtraten: Yaratılış itibariyle. dalâlet: Hak yoldan sapma. cüz’î: Küçük. lezzet-i hayat: Hayat lezzeti. ehl-i dalâlet: Hak yoldan sapanlar. mâdum: Mevcut olmayan, yok olan. zulmet: Karanlık. adem: Yokluk. hâsıl: Çıkan, meydana gelen. firâk: Ayrılık. mütemâdiyen: Sürekli. zaman-ı hazır: Şimdiki zaman. ezvâk: Zevkler. envâr-ı vücudiye: Varlık nurları. ferâiz: Farzlar. zînet: Süs. |
16.05.2010 |