Abdil YILDIRIM |
|
Hizmetteki lezzet |
İnsan, ömrü boyunca çalışır, çaba sarf eder, gayret gösterir. Bu gayretleri, bir şeylere hizmet etmek içindir. Çalışıp çabalamakla, rızkını kazanmak sûretiyle evvelâ nefsine hizmet eder. Sonra, ailesinin huzuru ve mutluluğu için çalışır, ailesine hizmet eder. Askerlik yaşına gelir, silâh altına alınır. Vatanını korumak için gerektiğinde canını vermekten çekinmez, vatanına hizmet eder. Yaşlı ve bakıma muhtaç olan anne ve babasına hizmet eder, bundan da büyük bir mutluluk duyar. Bir misafiri ağırlar, bir yolcuya yol gösterir, bir muhtaca yardım eder, bu hizmetleri yaparken de büyük bir lezzet alır. Bir ülkenin yöneticileri, bir ordunun kumandanları, bir dairenin amirleri ve bir hizmetin başında bulunanlar, hep birer hizmetkârdırlar. Hizmetlerinin karşılığı olarak her biri bir ücret alır ama, en büyük ücret, o hizmetin içindeki lezzette gizlidir. Yani insan sevdiği ve saygı duyduğu değerlere hizmet eder ve bu hizmetten de büyük bir lezzet alır. İnsan için öyle bir hizmet türü daha var ki, ücreti de, lezzeti de başka hiçbir hizmette bulunmaz. İnsanın en değerli varlığı, ebedî hayatını kazandıran iman nimetidir. En büyük hizmeti de bu nimet için yapmalıdır. İnsan imana hizmet etmenin lezzetini, imanın kuvveti nisbetinde hisseder. Bu öyle bir lezzettir ki, en derin hasretleri vuslata çevirir, en koyu zulmetlerde nuru gösterir, en büyük dertlerde dermanı buldurur. Bu hizmet, zindanları saraylara çevirir, elemleri lezzetlere tercih ettirir. İman hizmetinin mahiyetini ve lezzetini idrak etmek için, en kısa ve en emniyetli yol, sünnet-i seniyye yoludur. İnsanı bu yola sevk ve teşvik eden en güzel müşevvik meslek ise, Risâle-i Nur mesleğidir. Risâle-i Nur’a uzaktan bakanlar bu lezzeti fark edemezler. Biraz yaklaşıp, bunun nasıl bir hizmet türü olduğunu, Nurların mahiyetinin ne olduğunu anlamak için Risâle-i Nurlara dokunmak, nurcuları tanımak, içlerine girmek gerekir. Nur dairesine girenler, zaten imanın cereyanına kapılır. Bu durum, kelebeğin lamba etrafında dönmesi, onun sıcaklığını hissetmesi gibidir. İnsan bu ateşte yandıkça hizmette aldığı lezzet artar. İmanın cereyanına kapılanlar, her türlü fedakârlığı, çileyi, mahrumiyeti göze alırlar, gerektiğinde en ağır bedeli ödemekten büyük bir zevk duyarlar. Daha da ileri giderek iman hizmetini hayatının merkezine oturtanlar ise, hakkalyakîn derecesinde bu hizmetle bütünleşmiş olurlar. Bu hâl, ateşin ne kadar lezzetli olduğunu fark ederek, kelebeğin kendini bu ateşin kollarına bırakması halidir. Ateşle bütünleşen kelebeğin kanatları kavrulmuş, bedeni bir tarafa savrulmuş olur ama artık onun kanatlara ihtiyacı kalmamıştır. Aşk ateşiyle yananlar, gözsüz görmeyi, kulaksız işitmeyi, kanatsız uçmayı öğrenmiştir. Allah dostlarının iman hizmeti yolunda çektikleri çilelerden zevk almalarının sırrı, hizmet içindeki bu lezzetten dolaydır. İmam-ı Azam Hazretlerini zindanlara düşüren; Bediüzzaman Hazretlerine, dünyasını da, ahiretini de feda ettiren ve ”Milletin imanını selâmette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” dedirten sır, hizmetteki lezzette gizlidir. Hasbelkader veya ikram-ı İlâhî olarak kendisini iman hizmetinin içinde bulanlar, çektikleri sıkıntılardan zevk aldıkları nisbette hizmetten hisse aldıklarını hissedebilirler. 11.05.2010 E-Posta: [email protected] |