Cevher İLHAN |
|
Yeni siyasî süreç... |
Türkiye, terör örgütü saldırıları, çatışma ve mayın patlamalarıyla peşpeşe verilen şehidlere ağlarken, gündem, Meclis’te anayasa değişikliği paketinin tamamı üzerindeki oylama öncesinde patlak veren ana muhalefet partisi lideri Baykal’a “suikast ihbarı”yla “görüntü iddiaları”nın âdeta medyatik işgali altında. Sözkonusu kaset ve söylentiler elbette tartışılacak ve araştırılacak. Ancak “demokratik sivil anayasa” vaadini rafa kaldıran iktidarın tek başına çıkardığı “mini değişiklik paketi”nin referandum sürecinde demokratikleşme tartışmalarının bu tür nevzuhur günübirlik polemiklerle geriye itilmesi, hiç de hayra alâmet değil. Görünen o ki Türkiye’de siyaset üzerinden bir komplo kuruluyor. Görünürde muhalefet liderini hedef alan “internet darbesi”yle siyaset yeniden gündem karambolunda boğduruluyor. Seçim öncesi referandum, âdeta bir seçim provasına dönüştürülüp politik atışmalarla Türkiye’nin gerçek gündemi yine gözden kaçırılacak. En önemlisi de “mini anayasa paketi”yle Türkiye’nin başta yeni anayasa olmak üzere müzâkere sürecinde AB müktesebatını edinme ihtiyacı gündem dışı bırakılacak… Kısacası yeni bir “siyasî toplum mühendisliği projesi”yle siyasî süreç, siyasî kaosa dönüştürülerek Türkiye yeni bir kırılmaya sürükleniyor...
DOĞRU BİR REFERANDUM İÇİN… Oysa Türkiye’nin gerçek gündemini, demokratik reformları, hak ve hürriyetleri, inanç ve ifâde özgürlüğünü geniş bir şekilde tartışması gerekiyor… “Paket”te yer almayan ancak AB “ilerleme raporları”nda istenen ve Ankara’nın “ulusal program”da taahhüd ettiği siyasetin demokratikleşmesi için siyasî partiler ve seçim yasalarının çıkarılması, dokunulmazlıkların tâdili, demokratik eğitimin sağlanması, ifâde ve inanç özgürlüğünün AB demokrasi standartlarına ulaşması icâb ediyor. Sıcak gündemin hayhuyunda pek farkına varılmıyor, ama Türkiye hızla bir kıskacının içine itiliyor. İktidar partisinin Meclis’te mutabakat sağlamayıp âdeta inadına tek bir torbaya koyduğu “anayasal değişiklikler”e dair referandumun sonucu ne olursa olsun, ülke bariz bir biçimde siyasî ayrışma üzerinden toplumsal kamplaşmaya kayıyor. Halbuki “paket”in itiraz edilen ve sonradan biri bizzat iktidar partisinin milletvekillerinin oylarıyla reddedilip düşürülen üç maddeden geri kalan ikisi tefrik edilseydi, bu denli gerginlikler yaşanmaz; düzenlemeler üzerindeki tartışma daha belirli bir seviye kazanırdı. Yetersiz de kalsa başta insan hakları hakkındaki değişiklikler, Yüksek Askerî Şûrâ kararlarının yargı denetimine açılması, kısmî de olsa memurların disiplin cezalarına yargı yolunun açılması benzeri düzenlemeler hiçbir riske girmeden Meclis’te 367 oyun üzerinden geçerdi. Ne var ki siyasî iktidar, birtakım politik hesaplarla “paket”i ayırmadı; bütün ısrarlara rağmen aynı torba içinde Çankaya’ya sundu. Ancak hukukçular, Cumhurbaşkanı’nın elinde bu imkânın olduğunu belirtiyorlar. Zira “Venedik kriterleri”, halkın oyunu rahatça kullanacağı doğru bir referandumun için muhtevası ilgisiz ve ayrı maddelerin ayrı kanunlar olarak halkın oyuna sunulmasını esas alıyor. Bunun içindir ki gelinen noktada Cumhurbaşkanı “paket”i en azından ikiye ayırabilir. Bu durumda hem herkesin mutabık kaldığı hak ve hürriyetlere dair düzenlemeler hiçbir siyasî ayrışmaya mahal bırakmadan büyük çoğunlukla milletin tasvibini alır; geri kalan “tartışmalı” iki madde—milletten vize alsa da almasa da—kamuoyunda bir çatlaklığa ve kutuplaşmaya neden olmaz… DEMOKRATİKLEŞMENİN ÖNÜ AÇILIR… Dahası, referandum tartışmasını siyasî paradokslardan ve polemiklerden kurtarıp “Anayasa değişiklikleri”ne, başta “yargı reformu” olmak üzere demokratik reformlara ve AB müzâkere ve demokratikleşme sürecine yoğunlaştırır. İktidar ve muhalefet arasında başlayan ve “uzlaşmama” suçlamalarını ortadan kaldırıp olumlu bir havanın oluşmasını temin eder. Hak ve özgürlüklerin daha etkili bir şekilde Türkiye’nin gündemine gelmesine zemin hazırlar. Siyaset akl-ı selime kavuşur… Ürkek ve eksik bir değişiklikle kalınmaz, darbe ve darbeye teşebbüs suçlarında, “demokrasiye balans ayarı” ve “muhtıralar”da “zamanaşımı” engeli kaldırılır; ilk fırsatta Türkiye “darbe anayasası”nın bütün antidemokratik ayıplarından kurtulur… Demokrat Yargı Eşbaşkanı ve Anayasa Raportörü Doç. Dr. Osman Can’ın ifâdesiyle, “Toplumun bütün renklerini barındıran, ötekini dışlamayan, sağlıklı bir müzakere ortamında mutâbakatla hazırlanacak yepyeni bir anayasa sürecinin başlatılması”nın önü açılır; Türkiye kazanır… Aksi halde, Meclis’te kılpayı geçen “paket”, referandumda çoğunlukla geçse de, süregelen tartışmalarla toplumda demokratik barış ve huzuru sağlamaz. Siyasî kavga ve kargaşayla demokratikleşmenin önü tıkanır. Türkiye’ye yazık olur… 12.05.2010 E-Posta: [email protected] |