Faruk ÇAKIR |
|
Karakolda ihmal var - 2 |
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın görevinden istifası, istisnasız bütün gazetelerde (dün) manşet oldu. Her gazete kendi bakış açısıyla istifayı yorumladı, CHP’nin bundan sonraki muhtemel genel başkanı için tahminlerde bulundu. Baykal gibi hatipliğiyle bilinen bir siyasetçinin umulmadık ve beklenmedik bir ‘gerekçe’ ile görevinden istifa etmesi elbette ‘manşet’ değeri taşıyor. Ama ondan çok daha önemli bazı konuların gazetelerde ‘manşet’ olamayışı normal midir? Kanaatimizce, bilhassa terörle başı dertte olan bölgelerdeki ‘jandarma karakolları’nın durumu da en az Baykal’ın istifası kadar gazetelerde ‘manşet’ olmayı hak ediyor. Bu konunun manşet olması, probleme çare bulunmasına yardımcı olur. Ama manşet olmaz, herkes bu konudaki tesbit ve değerlendirmelere kulak tıkarsa, üzücü ve ocak söndürücü şehit haberleri almaya devam ederiz. ‘Uzman’lar, ‘jandarma karakollarının terörle mücadelenin zaafı olduğunu’ söylüyor. Türkiye’yi idare edenler ya bu söylenenleri inkâr edip, “Hayır öyle değildir” demeli ya da bu zaafı sona erdirmelidir. Gazi Üniversitesi’nden Hüseyin Yayman; karakollar konusunda öyle sarsıcı tesbitlerde bulunmuş ki, görmezden gelmek, yok saymak mümkün değil. Müsaadenizle bir kısmını özetleyelim: * Türkiye’de karakol baskınlarıyla başlayan, sıcak çatışmalarla devam eden ve en sonunda sınır ötesi operasyonlarla devam eden bir şiddet döngüsü var. Asıl büyük olaylar Temmuz ve Ağustos aylarında yaşanıyor. Ağustos ayında yaşanıyor, çünkü bu tarih TSK’nın tayin dönemine denk geliyor. * Görünen o ki bu yaz öngörülenden daha sıcak geçecek. Özellikle Anayasa referandum sürecine dikkat etmek lâzım. Karakol baskınları konusunda sözün bittiği örneklerden biri de Aktütün. Bu karakol 18 yılda 4 defa büyük saldırıya uğramış ve 45 şehit vermiştir. Lübnan’da 2 İsrail askeri kaçırıldığında, Genelkurmay Başkanı’nın görevden alındığını düşündüğümüzde, Türkiye’de nelerin yapılmadığı ortaya çıkmaktadır. * İnsanlar Dağlıca Baskını’nı basit bir karakol baskını olarak görüyorlar. Hâlbuki Dağlıca’da basılan bir karakol değil, bir taburdur. Yani obüs topların, zırhlı araçların, tankların bulunduğu bir yer. Şimdi böyle bir tabura 2,5 yıl sonra PKK saldırı düzenleyebiliyorsa bunun üzerinde biraz düşünmek lâzım. Benim görüşüm Dağlıca baskınıyla ilgili bir meclis araştırma komisyonu kurulmalı(...)dır. * Çünkü Dağlıca Baskını diğer baskınlardan çok farklı. Bütün bu donanıma rağmen eğer bir tabur hâlâ baskına uğruyorsa burada ya büyük bir ihmal veya zaaf var demektir. * Siz acemi eğitimi almış tecrübesiz askerleri terörle mücadelenin ön saflarına sürerseniz ya bu meseleyi bilmiyorsunuz ya da topyekûn mücadele stratejiniz yanlış demektir. Kamuoyunun bildiği 40’a yakın büyük karakol baskını var. Genelkurmay bu karakollara ait fotoğrafları veya baskın sonrası görüntülerini yayınlasa Türkiye’de yer yerinden oynar. * Sen karakolu vadinin tabanına yerleştirirsen, kaçakçılar için, adi asayiş olaylarını önlemek için kurduğun karakolları PKK ile mücadeleye görevlendirirsen bu sonuçla karşılaşırsın. * Geçen zaman içinde bölgedeki karakolların çok azı yenilenebildi. Bu karakolların bir kısmı II. Dünya Savaşı sonrasında, önemli bir kısmı ise 1960’lı yıllarda kurulmuş. * Merhum Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis de, (...) bu karakolların yerlerinin yanlış olduğunu söylüyor. Ortada fazla söze gerek bırakmayan çok açık bir durum var. * En son Sarıyayla’da bir kez daha gördük ki bu karakollar o kadar kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde yapılmışlar. Bırakın terörle mücadeleyi buralara kışın dahi ulaşılamıyor. * Açık söyleyeyim, Türkiye’nin terörle mücadele konsepti yanlıştır ve iflas etmiştir. * Bugün 3500 köy ve mezra boşaltılmış, 400 binden fazla insan göç etmek durumunda kalmıştır. * İşte tam da bu yüzden başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmemiz gerekiyor. Biz nerede hata yapıyoruz? TSK’nın hemen hemen bütün talepleri karşılanmasına rağmen hadise hâlâ devam ediyorsa durup bir düşünmemiz gerekmiyor mu? Bu meseleyi salt bir terör meselesi olarak almak tarihsel olarak meseleyi bilmemek demektir. Bu resmen bilgisizliktir. (Murat Aksoy’un röportajı, Yeni Şafak, 10 Mayıs 2010) Gazi Üniversitesi’nden Hüseyin Yayman, netice olarak “Artık siyasetçilerin bu meselede daha fazla inisiyatif alması ve çözümü konuşması gerekiyor” demiş. Haklıdır, çünkü sırf askerî tedbirlerle terörü sona erdirmek mümkün görünmüyor. Türkiye’yi idare edenler ya bu ‘tesbit’lerin doğru olmadığını ispat etsin ya da gereğini yapsın! 12.05.2010 E-Posta: [email protected] |