Faruk ÇAKIR |
|
Allah'ım ayıplarımı ört! |
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte ‘gizli saklı’ şeyler kalmadı. Yapılan her konuşma bir şekilde kayıt ve kontrol altına alınıp; bazen siyasî, bazen de başka maksatlarla kullanılabiliyor. Özellikle seçim zamanlarında ortaya çıkan ‘yolsuzluk dosyaları’ bu anlamda hatırlanabilir. Her hal ve hareketin kayıt altına alınıyor olması insanı dikkatli hareket etmeye sevk etmeli. Geçmiş yıllarda anlatılması ve anlaşılması kolay olmayan bazı meseleler, ilim ve tekniğin gelişmesiyle birlikte daha kolay anlaşılır oldu. İnancımıza göre insanın her hareketi kayıt altına alınıyor. Omuzlarımızdaki ‘melekler’ bu işlerle vazifeli. Geçmiş asrın insanları bu ‘kayıt altına alma’yı anlamakta belki zorlanıyorlardı, ama bugün herkes ‘melekler’in vazifesini anlamakta zorluk çekmiyor. Dolayısıyla ahirette önümüze konulacak ‘belgeler’ sebebiyle utanmak istemiyorsak, ‘helâl dairesi’nin keyfe kâfî geldiğini kabul etmeli ve ona göre yaşamalıyız. Zaman zaman hatırlattığımız gibi, ‘kadın fitnesi’ âhirzamanın en dehşetli fitnelerinden biridir. Ve bu ‘fitne’ye,—Allah korusun—hepimizin düşme ihtimali vardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm), kıldığımız namazların sonunda okumamızı tavsiye ettiği ‘namaz tesbihatı’nda; “Allah’ım, bizi kötü kadınların şerrinden muhafaza eyle! Allah’ım, bizi kötü kadınların belâsından muhafaza eyle! Allah’ım bizi kötü kadınların fitnesinden muhafaza eyle!” şeklinde duâ etmemiz her halde boşuna ve tesadüfen edilen duâlar değildir. (“Duâ”nın tamamı için bakınız: “Namaz Tesbihatı ve Türkçe Açıklaması”, Yeni Asya Neşriyat, 1995) Aslında “kötü kadınlar”ın belâ, fitne ve şerrinden korunmak için her imkân ve fırsatta duâ ile Allah’a sığınmak durumundayız. Bu öyle çetin bir imtihan ki, hiç kimse kendisini ‘garanti’de göremez. Ancak bu fitne, şer ve belâya düşmemek için fert ve devlet olarak yapılması gereken şeyler vardır. Birinci olarak insanları bu tuzaklara karşı ikaz etmek gerekir. Meselâ, gazete ve ‘sanal âlem’de müstehcenliği teşvik ederek bu tuzakların önüne geçilmez. Elbette bir şeyi kanunla yasaklamak tek başına çare değil, ama hiç değilse kötülükler yayın yoluyla desteklenmemesi gerekir. “Televizyon ve gazetelerde müstehcen resimler yayınlanmasın” denildiğinde, “Yayınlansın, biz ‘aydın’ insanlarız” denirse yanlışta ısrar edilmiş olur. Geçen yıllarda ‘zina’ ile ilgili garip tartışmalar yapılmıştı. Güçlü bir ‘ekip’, ‘Zina yapanlara ceza verilmesin’ diye kampanya başlatmış ve Türkiye’yi idare edenler de bu kampanya karşısında acze düşmüştü. Her defasında ifade ediyoruz, tekrarlayalım ki, elbette bir şeyi yasaklamak ya da ceza vermek tek başına yeterli olmaz. Fakat ‘kötü’lüğün savunulmasını anlamak mümkün değil. Dünyada yapılan ‘gizli çekim’lerin, mahremiyeti ihlâl ettiği ileri sürülüyor. Unutmamak lâzım ki, dünyadaki hallerimiz ‘melekler’ce de kaydediliyor. Ve bu kayıtlar ‘hesap günü’nde önümüze konulacak. Üstelik, organlarımızın şahitlik edeceği bu günde inkâr imkânı da olmayacak. Bu sebeple dünya hayatımızda ‘helâl daire’de hareket etmek en doğrusu. “Helâl daire”yi daraltmak isteyenlere de, “Bu daire dar” diyenlere de itibar etmeyelim. “Allah’ım, ayıplarımızı ört. Bizim, sonradan mahcup olacağımız davranışlar içine girmemize müsaade etme. Âmin” diyelim ve çokça duâ edelim... 09.05.2010 E-Posta: [email protected] |