09 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

ANAYASA GÖREVİ HENÜZ BİTMEDİ

BİR süredir kısmi anayasa değişikliğine öylesine odaklandık ki, bizi bekleyen asıl büyük görevi neredeyse unutmak üzereyiz: Türkiye’nin halâ baştanbaşa yeni bir anayasa yapmaya ihtiyacı var.

Neden böyle bir ihtiyacımız olduğunu şimdiye kadar muhtelif vesilelerle yazıp anlattım, ama bir kere daha anlatmaya değer. Her şeyden önce, halihazırda yürürlükte bulunan anayasa yapılan bütün değişikliklere rağmen başlangıçtaki çoğulcu-demokratik anlayışla uyuşmayan felsefesini halâ muhafaza ediyor. Doğrusu şu ki, bugüne kadar yapılan değişiklikler 82 Anayasasının felsefesine hemen hemen hiç dokunmadı.

Baştanbaşa 1982 Anayasası’na nüfuz etmiş olan bu felsefenin başlıca dört ayağı var: Devletçilik, milliyetçilik, lâikçilik ve korporatizm. Devlet merkezli ve “hikmet-i hükümet”çi bir siyasi birlik tasavvurunun vesayetçi bir devlet sistemine yol açmış olması hiç şaşırtıcı değil. Halihazırdaki birlik-bütünlükçü ve çağdaşçı devlet pratiğinin arkasında da milliyetçilik ve lâikçiliğin yer aldığı şüphe götürmez. Nihayet, “kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri”nden tutunuz da siyasi partilere reva görülen sıkı düzene kadar birçok şeyin korporatist siyasi felsefenin bir yansıması olduğu da açık.

Ne var ki, bunların hiçbiri özgürlükçü ve çoğulcu bir siyasi birlik tasavvuruyla bağdaşmıyor. Öyleyse, bizim, böyle bir siyasi felsefeye hukuki-resmi bağlayıcılık kazandırmak şöyle dursun, bunu uzaktan-yakından çağrıştırmayacak bir anayasaya ihtiyacımız var.

Öte yandan, şimdiye kadar bu Anayasanın temel haklar rejimine hakim olan çarpık mantığa sahici anlamda dokunulmadı. Anayasanın devletçi-güvenlikçi felsefesinin doğal bir sonucu olan bu çarpıklık şudur: Temel haklar rejimine, olması gerektiği gibi, bu hakları devlet karşısında güvenceye almak değil, tersine bunların kullanımının “devlet iktidarı”nı örselemesini önleme kaygısı hakimdir. Başka bir ifadeyle, Anayasa koyucu “temel haklar” adı altında aslında toplumu disipline etmeyi ve “başıbozukluk” olarak gördüğü özerk sivil inisiyatiflerin alanını alabildiğine daraltmayı amaçlamıştır.

Bunun çok sayıdaki kanıtından burada sadece birkaçını zikredebileceğim. Sözde “lâik Cumhuriyet”in korunması temel hakların başlıca sınırıdır. İfade özgürlüğü ile bilim ve sanatı “yayma” hakkı bile “Cumhuriyetin temel nitelikleri”ne aykırı olarak kullanılamaz. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ve “milli güvenlik” çok sayıda özgürlük için genel bir tehdit durumundadır.

Başta özetlediğim siyasi felsefeye uygun olarak bu Anayasanın öngördüğü “yetki haritası”na da vesayetçi bir yaklaşım egemendir. Nitekim, yasamanın ve yürütmenin seçilmemiş ortakları veya vasileri vardır. Yasama için resmi ideoloji ve Anayasa Mahkemesi, yürütme için ise MGK, özerk genelkurmay ve YÖK kabaca bu işlevi görmek üzere tasarlanmışlardır. Cumhurbaşkanlığı için öngörülen vesayetçi rol ise bu makama gelecek kişiyi artık halkın seçecek olması nedeniyle neyse ki geçersizleşmiştir. Ayrıca, kamu idaresi içine de Diyanet İşleri Başkanlığı, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu gibi ideolojik veya korporatist kurumlar yerleştirilmiştir.

Benzer bir durum, tabiatıyla, yargı için de varittir. Nitekim, başta Anayasa Mahkemesi ve Danıştay olmak üzere yüksek yargı rejimin ideolojik gözeticisidir; Anayasa Mahkemesi TBMM’nin vasisi, resmi ideolojinin bekçisi ve üreticisidir, HSYK alt derece mahkemelere Devlet ve resmi ideoloji adına vesayet eder.

Son olarak siyasi partiler de Devletin vesayeti altındaki korporatist örgütler olarak tasarlanmışlardır. Partiler üzerindeki vesayetin temel aracı, onları resmi ideolojinin sınırları içinde tutmaya çalışan Anayasa Mahkemesi’dir. Siyasi partilerin halkın devlet nezdindeki sözcüleri değil de, Devletin toplum içindeki “beşinci kollar”ı olmaları istenmiştir.

Kısaca, hür ve medeni bir toplum olmak için Anayasadan başlayarak yapacak daha çok işimiz var.

Mustafa Erdoğan Star, 8.5.2010

09.05.2010


Türkiye’nin İsrail sınavı

TÜRKİYE’NİN İsrail politikasında bir değişiklik olduğu gözleniyor. Bunun “temel-stratejik bir değişiklik” mi, yoksa bir “taktik” mi olduğu sorulmaya değer. İki ihtimal söz konusu: Değişiklik ya geleneksel stratejiye bağlı kalınarak yapılıyor ki, bunun anlamı Türkiye’nin İsrail’in bölgedeki en iyi müttefiki ve koruyucusu pozisyonudur veya sahiden artık İsrail ve Türkiye bölgede iki farklı -hatta karşıt- tutum ve vizyonu temsil ediyorlar.

Bazılarına göre değişiklik “stratejik” değil, taktikler seviyesindedir. Her iki ülke arasındaki askerî ve stratejik ilişkiler en üst seviyede devam ediyor. Eğitim uçuşları konusunda sorunlar çıkmışsa bile, çok daha temel bir konuda, mesela Ekim 2008’de Arap Birliği ülkelerinin UAEK genel kuruluna sundukları, ‘İsrail’in nükleer yetenekleri’ başlıklı karar tasarısının, üzerinde oylama yapılmasını öngören oylamada, katılımcı ülkelerden 46’sı evet derken, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 7 ülke çekimser oy kullanınca gündemden çıkarıldı. Bu stratejik bir tutumdu.

(...)

Türkiye’nin İsrail’e ilişkin değişen tutumunun stratejik mi, yoksa taktik mi olduğunu anlamanın bazı ölçütleri var. Mesela 2 Mayıs’ta yapılan KPDS sınavında sorulan bir soru konuyu test edebileceğimiz önemli alanlardan biridir: 65. soruda “İsrail Mayıs 1948’de bağımsızlığını ilan eder etmez beş komşusu tarafından işgal edildi” deniyordu. Muhtemelen bu soruyu hazırlayanlar “yeni politikanın salt bir taktik adım” olduğunu düşünmenin engin güveni içindedirler.

Önümüzde başka bir test alanı var: İsrail, OECD’ye üye olmak istiyor. Müslüman ülkeler ise, bunun gerçekleşmesi halinde Müslüman ülkelere engel çıkaracağından kaygı duyuyorlar, Türkiye’den bunu veto etmesini talep ediyorlar. Bakalım Türkiye İsrail’in üyeliğini veto edecek mi, etmeyecek mi? Bu, İsrail politikasının hangi seviyede değiştiğinin de önemli bir göstergesi olacak.

Ali Bulaç / Zaman, 8.5.2010

09.05.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım