Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
33. yıla girerken |
Yeni Asya kadroları içerisinde yer alışımızın 33, gazetede günlük yazılara başlayışımızın da 19. senesine girmiş bulunuyoruz. 1973 yazında başlamış olan Risale-i Nur’la meşguliyetimiz ise 38. yılını doldurmak üzere. Evvelce bir vesileyle bahsetmiştik: Yeni Asya ile “aktif okuyucu” olarak ilgilenmeye başladığımız tarih de 1975-76 senelerine tekabül ediyor. O günlerden itibaren gönlümüzde yatan ideal, neşriyat hizmetlerinde fiilen görev üstlenmekti. Hattâ 1976-77 öğretim döneminde iki sömestr üniversite okuduğumuz Ankara’da tekrar sınava girip ilk tercih olarak İÜ Hukuk Fakültesini yazmamızın tek sebebi, İstanbul’a geçerek Yeni Asya birimlerinden birinde hizmete talip olmaktı. O fakülteyi tercih etmemizin bir gerekçesi de devam mecburiyeti olmamasıydı. Böylece bütün vaktimizi neşriyat hizmetine tahsis edebilecektik. Bu niyetimiz makbul bir dua hükmüne geçmiş olmalı ki, okula kaydolduktan altı ay sonra, 1978 Nisan’ının son günlerinde, Cağaloğlu Yerebatan Caddesindeki Yeni Asya binasının Yayınevi bölümünde çalışmaya başladık. Verilen ilk iş, kütüphanedeki kitapların listesini çıkarmak oldu. Ayrıca, on parmak daktilo öğrenip, çocuklara yönelik bir İngilizce kitabı Türkçeye çevirmemiz istendi. Tamamlayıp tevhid-tefekkür eksenli yorumlarla zenginleştirmeye gayret ettiğimiz tercüme “Harikalar Ansiklopedisi” adıyla yayınlandı. Çeviri çalışmalarımız, daha sonra The Christian Science Monitor’dan yaptığımız ve gazetede yayınlanan günlük tercümelerle devam etti. Bilâhare tevdî edilen görevlerden biri, o günün teknolojisinde, çıkacak kitapların kurşun harflerle yapılan dizgilerini tashih etmekti. Formaları okuyup hataları işaretleyerek matbaaya veriyor ve düzeltilmiş hallerini de kontrol etmemizden sonra dizgilerin basımı aşamasına geçiliyordu. Yani, “mesleğe” tercüme ve tashihle başladık. Tercüme çalışmaları Türkçemizi, tashih ise dikkat melekemizi geliştirdi. Ki, yazma, çizme, neşriyat işlerinde bu ikisi de son derece önemli. Bunu, bilhassa bu işlere meraklı olan gençlere önemle hatırlatıyoruz. Mutlaka en az bir yabancı dil öğrensinler. Ve Türkçelerini de çok iyi geliştirsinler; kurdukları cümleler Türkçe kurallarına uygun, sağlam, akıcı ve kolay anlaşılır olsun; noktası, virgülü, bitişik ve ayrı yazılacak ekleri dahil, imlâ kaidelerine de titizlikle riayet etsinler. Bu hem yazma işindeki ciddiyetin, hem de okuyucuya duyulması gereken saygının bir icabı. Tashih meselesi de öyle. Haber, yazı, makale, tercüme, kitap... gibi tüm yazılı metinlerin, hem fikir cihetiyle müstakim, hem ifade ve üslûp bakımından akıcı ve anlaşılır, hem de imlâ kuralları açısından hatasız ve “temiz” olması çok önemli. Üstadın Risale-i Nur’a vakfettiği ömrünün son anlarına kadar titizlikle sürdürdüğü meşguliyetlerden biri, bilindiği gibi, eserlerinin tashihiydi. Külliyatın elle ve Kur’ân harfleriyle yazılarak çoğaltıldığı yıllarda da, yeni harflerle matbaalarda basıldığı dönemde de tashihi hiç bırakmadı. Çünkü hele Risale-i Nur’da bir cümle, kelime veya harfin dahi yanlış veya eksik olması, mânâya ciddî zarar vererek anlamayı engelleyebiliyor. Özetleyip toparlayacak olursak: Kabiliyet ve eğilimi olanlar için, öncelikle, Risale-i Nur hizmetindeki “vakıf” sisteminin, hizmetin neşriyat ünitelerinde de geçerli olduğu temelinde sağlam bir niyet ve kararlılığa ihtiyaç var. O karar olduktan sonra Allah yolu açıyor. İkinci olarak, özellikle külliyatı, Zübeyir Gündüzalp’in ifadesiyle “dem ve damarlarımıza karışacak derecede” çok okumamız gerekiyor. Bilhassa gençlik döneminde bu çok daha önem arz ediyor. Çünkü hem o yıllarda okunanlar, fıtratlara daha muhkem şekilde yerleşip meleke haline geliyor, hem de yaş ilerleyip meşguliyetler arttıkça o zaman ve fırsatları bulmak zorlaşıyor. Üçüncüsü, yukarıda bahsettiğimiz Türkçe, yabancı dil, ifade-imlâ kuralları, tashih meseleleri. İhtiyaç ve talep olursa bu konuları sürdürelim. 09.05.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (08.05.2010) - İnönü'den Atatürk'e (07.05.2010) - "Sivil Kemalist" AKP (04.05.2010) - 1 Mayıs ve şehitler (24.04.2010) - Paketle uğraşırken |